Tuğra

bilgipedi.com.tr sitesinden

Tuğra (Osmanlı Türkçesi: طغرا, romanize: ṭuġrā), bir padişahın tüm resmi belgelerine ve yazışmalarına yapıştırılan kaligrafik bir monogram, mühür veya imzadır. Tamgadan esinlenerek, mührünün üzerine de oyulmuş ve hükümdarlığı sırasında basılan sikkelerin üzerine basılmıştır. Aşağıdaki galeride yer alan Kanuni Sultan Süleyman örneğinde olduğu gibi, Osmanlı tezhip geleneğinde birer sanat eseri olan önemli belgeler için çok özenli süslemeli versiyonları da yapılmıştır.

İlk Osmanlı tuğrası, I. Orhan (1326).

Tuğralar padişahın saltanatının başında tasarlanır ve saray hattatı ya da nişancı tarafından yazılı belgeler üzerine çizilirdi. İlk tuğra örnekleri 14. yüzyıla aittir.

Tuğralar, eski Mısır'daki kartuşlara ya da İngiliz hükümdarlarının kraliyet parşömenlerine benzer bir amaca hizmet ediyordu. Her Osmanlı sultanının kendine ait bir tuğrası vardı.

II. Mahmud'un Tuğrası
Topkapı sarayı'nın giriş kapısındaki III. Mustafa'ya ait tuğra
II. Abdülhamid'in tuğrası (1876)

Tuğra, padişahın ismi ve lakabı bulunan alâmet, imza. Tuğra, hat sanatının bir kolu halinde yüzyıllar boyunca usta hattatlar eliyle yazılmıştır.

Türkçe’de kelime olarak padişahın ismini ihtiva eden özel bir işaret, padişahın imzası gibi anlamlar ifade eder. Aslı Oğuzlehçesinde tuğrağ olup, hükümdarın basılmış imzası demektir.

Bir tuğranın görsel unsurları

Osmanlı İmparatorluğu Sultanı 2. Mahmud'un tuğrası. Arapça olarak okunur "Abdülhamid oğlu Mahmud Han, ebediyen muzaffer". Yazıldı: محمود خان بن عبد الحميد مظفر دائماً (Mahmūd Ḫān bin Abdulhamīd muẓaffer dāʾimā).

Tuğranın karakteristik bir formu vardır; sol tarafta iki ilmek, ortada üç dikey çizgi, altta istiflenmiş yazı ve sağda iki uzantı. Bu unsurların her birinin özel bir anlamı vardır ve birlikte tuğra olarak kolayca tanınabilen formu oluştururlar.

Tuğranın Görsel Unsurları

Sultanın adı, sere adı verilen alt bölüme yazılır. Dönemine göre bu isim, 1326'daki ilk tuğrada Osman oğlu Orhan gibi basit bir isim olabilir. Daha sonraki dönemlerde tuğra sahibinin ve babasının adına fahriyeler ve dualar da eklenir.

Tuğranın solundaki halkalar Arapça yumurta anlamına gelen beyze olarak adlandırılır. Tuğranın tasarımıyla ilgili bazı yorumlarda beyzelerin sultanların hâkim olduğu iki denizi simgelediği iddia edilir: dıştaki büyük halka Akdeniz'i, içteki daha küçük halka ise Karadeniz'i simgeler.

Tuğranın tepesindeki dikey çizgiler tuğ ya da bayrak direği olarak adlandırılır. Üç tuğ bağımsızlığı ifade eder. Tuğları kesen S şeklindeki çizgiler zülfe olarak adlandırılır ve sağa bakan tuğların tepeleriyle birlikte, rüzgârların Osmanlıların geleneksel hareketi olan doğudan batıya doğru estiğini ifade eder.

Tuğranın sağındaki çizgiler hançer olarak adlandırılır ve güç ve kudretin sembolü olan kılıcı ifade eder.

Tuğranın çeşitli kısımlarının adları
Sultan IV. Mehmed'in mülknamesinde kullandığı tuğra (1662)
III. Selim'in tuğrası (1789)
Sultan I. Mahmud'un Fermânında kullandığı tuğrası (1741)

Padişahın kendisi ve babasının isminin yazıldığı kısma, taht, kürsü veya sere adı verilir. Buradan sola doğru uzanarak aşağıdan yukarıya doğru uzayan ve iç içe iki kavisten meydana gelen kısma ise, beyze veya sancak adı verilir.

II. Bayezid'ın Berat
ında kullanılan tuğrası (1486)

Kanuni Sultan Süleyman'ın Tuğrası:

Tughratext.jpg
  • Halk arasında sele de denilen, sözlük anlamı Açık duran başparmağın ucundan işâret parmağının ucuna kadar olan uzaklık demek olan sere veya kürsü; tuğranın metin kısmıdır. Bunda pâdişâhın ve babasının adları ile Şah, Han, el-Muzaffer kelimeleri yazılıdır.
  • Beyze: Bin ile Han kelimelerinin 'n' harflerinin kıvrılmasıyla meydana gelen ve iç içe yazılan iki kavise denir. İç beyze ve dış beyze adı verilen bu iki kavis tuğranın sol tarafındadır. Dâimâ kelimesi bunun ortasındadır.
  • Tuğ veya elif: Tuğranın yukarıya uzanmış olan mızrak şeklindeki ||| çekmeye (üç elife) verilen addır. Bunların üzerine flama gibi çekilen kıvrıklara zülüf veya zülfe denmektedir.
  • Tuğranın Kolları (Hançere veya kol): Beyzelerin devamı olan ve el-Muzaffer kelimesinin üzerinden geçerek tuğranın sağına doğru paralel iki çizgi halinde uzanan kısma denir.

Osmanlı sultanlarının tuğraları

Diğer tuğralar

Tuğralar büyük ölçüde Osmanlı Sultanları ile özdeşleştirilse de, Kaçar Hanedanlığı, Safevi İmparatorluğu ve Kazan Hanlığı gibi diğer devletlerde de zaman zaman kullanılmıştır. Daha sonra tuğralar İmparatorluk Rusya'sının Tatarları arasında kullanılmıştır.

Osmanlıların yanı sıra Babür İmparatorlarının da kaligrafik semboller kullandığı bilinmektedir, Babür "Tuğrası" imparatorun kaligrafik imzasının yanı sıra ucunda üç nokta bulunan dairesel bir şekle sahipti.

1919'dan 1936'ya kadar Afgan para banknotlarında da tuğra vardı. Pakistan'ın paralarında 1947'den 1974'e kadar tuğra vardı; bunların her ikisi de Karaçi'deki Devlet Bankası Müzesi'nde bulunmaktadır. Bahawalpur Navabı ve Haydarabad Nizamı'nın paralarında da tuğralar vardı. Akan çizgiler, Süleyman'ın yönetiminin geniş alanını ve gelecekteki fetihlerini sembolize ediyor olabilir. Aynı zamanda İslam'ın Osmanlı İmparatorluğu'nun ötesindeki diğer topraklara yayılmasını da simgeliyor olabilir.

Babür İmparatoru Şah Alam II tarafından basılan bir Firman; Şah Alam II'nin kırmızı kaligrafik imzasının yanı sıra siyah mürekkeple resmi Babür "tuğrasını" içerir.

İmparatorluk sonrası yorumlar

Günümüzde karakteristik tuğra formunu kullanan modern kaligrafi sanatçıları vardır. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Japonya İmparatoru Akihito'nun sanatçı Vladimir Popov tarafından yapılan tuğraları bunlara örnek olarak verilebilir.

Kullanımı

Önceleri; ahidname, menşur, name-i hümâyun, mülknâme, ferman, vakfiye, berat vb. üzerine ve ortaya yazılan tuğra, sonraları; para, defter ve kâğıtların başına bir hanedan arması halinde bayraklarda, pullarda ve resmi yapılarda da kullanıldı.

Tuğra, vesikalarda; tevki-i hümayun, nişan-ı hümâyun, nişan-ı şerif-i âlişan, misal-i meymun, alamet-i şerife, tuğra-i garra diye de isimlendirilmiştir.

Tuğra çekene; tuğrai, tevkii, nişancı, tuğrakeş ve tuğranüvis de denilirdi.

II. Abdülhamid'in tuğrası ve II. Wilhelm'in monogramı, Istanbul (1900)

Şehzade tuğraları

Şehzadeler, isimleri ile tuğra çektirirler, emirler yazdırırlar ve bu suretle kendi idareleri altındaki bölgelerde bir padişah gibi hüküm sürerlerdi. Yalnız kendi adlarına para bastıramaz ve namlarına hutbe okutamazlardı. Bu iki imtiyaz yalnız padişahlara aittir.

Tuğraların kaldırılması hakkındaki kanun

15 Haziran 1927 tarihinde tuğraların kaldırılması ile ilgili bir kanun hazırlanmıştır.