Enosis

bilgipedi.com.tr sitesinden
1930'larda Kıbrıslıların enosis lehine yaptığı bir gösteri

Enosis (Yunanca: Ένωσις, IPA: [ˈenosis], "birlik"), Yunanistan dışında yaşayan çeşitli Yunan topluluklarının, yaşadıkları bölgelerin Yunan devletine dahil edilmesi için başlattıkları harekettir. Bu fikir, 1830'da modern Yunanistan'ın kurulmasının ardından Yunan siyasetine hakim olan irredentist bir Yunan devleti kavramı olan Megali İdea ile ilişkilidir. Megali İdea, bir kısmı 1820'lerde Yunan Bağımsızlık Savaşı'na katılmış ancak başarısız olmuş ve bu nedenle yabancı egemenliği altında kalmış olan tüm etnik Yunan topraklarının ilhak edilmesi çağrısında bulunmuştur.

Enosis'in yaygın olarak bilinen bir örneği, Kıbrıslı Rumlar arasında Kıbrıs'ın Yunanistan ile birleşmesi için yürütülen harekettir. İngiliz yönetimindeki Kıbrıs'ta enosis fikri, özellikle adanın Kıbrıslı Rum çoğunluğu arasında Kıbrıslıların kendi kaderini tayin etme kampanyasıyla ilişkilendirilmiştir. Ancak birçok Kıbrıslı Türk, adanın Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler arasında bölünmesi anlamına gelen taksim olmaksızın enosise karşı çıkmıştır. 1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti doğdu ve ne enosis ne de taksim gerçekleşti.

O sıralarda, farklı hedeflere tepki olarak Kıbrıs'ta toplumlar arası şiddet meydana geldi ve enosis için devam eden arzu, bunu başarmak amacıyla 1974 Kıbrıs darbesiyle sonuçlandı. Ancak bu darbe Türkiye'nin Kıbrıs'ı işgal etmesine yol açarak bölünmeye ve bugünkü Kıbrıs anlaşmazlığına neden oldu.

Enosis 1930'lu senelerde Birleşik Krallık idaresinde bulunan Kıbrıs adasının "Yunanistan'a bağlanması" anlamında kullanılmıştır. Genel anlamı ise politika açısından "bir ülkenin sınırlarına dahil olma, birleşme" anlamına gelmektedir.

Tarih

1832-1947 yılları arasında Yunanistan'ın toprak kazanımlarını gösteren harita

Yunanistan Krallığı'nın sınırları ilk olarak Yunan Bağımsızlık Savaşı'nın ardından 1832 Londra Konferansı'nda belirlenmiştir. Wellington Dükü yeni devletin Mora Yarımadası ile sınırlı kalmasını istiyordu çünkü İngiltere Osmanlı İmparatorluğu'nun toprak bütünlüğünü mümkün olduğunca korumak istiyordu. İlk Yunan devleti Mora Yarımadası, Attika ve Kiklad Adaları'ndan biraz daha fazlasını içeriyordu. Nüfusu 1 milyondan azdı ve bunun üç katı kadar etnik Yunanlı, çoğunlukla Osmanlı topraklarında olmak üzere, devletin dışında yaşıyordu. Bunların birçoğu krallığa dahil olmak istiyordu ve aralarında Yunanistan'la enosis (birleşme) çağrısı yapan hareketler sık sık halk desteğine ulaşıyordu. Osmanlı İmparatorluğu'nun gerilemesiyle birlikte Yunanistan bir dizi toprak kazanımıyla genişledi.

İyonya Adaları 1815 Paris Antlaşması sonucunda İngiliz koruması altına alınmıştı, ancak 1830'dan sonra Yunan bağımsızlığı tesis edildikten sonra ada sakinleri yabancı sömürge yönetimine kızmaya ve enosis için baskı yapmaya başladılar. İngiltere 1864 yılında adaları Yunanistan'a devretti.

Teselya, Yunanistan Krallığı'nın kurulmasından sonra da Osmanlı kontrolü altında kaldı. Bölgenin bazı kısımları 1821'deki Yunan Bağımsızlık Savaşı'ndaki ilk ayaklanmalara katılmış olsa da, isyanlar hızla bastırılmıştı. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Yunanistan, büyük güçler tarafından Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki toprak taleplerinin savaştan sonra değerlendirileceğine dair verilen güvenceler sonucunda tarafsız kalmıştır. 1881'de Yunanistan ve Osmanlı İmparatorluğu, Teselya'nın çoğunu Yunanistan'a dahil eden yeni bir Yunan-Türk sınırı oluşturan Konstantinopolis Sözleşmesi'ni imzaladı.

Girit, 1866-69 Girit İsyanı sırasında Osmanlı yönetimine karşı ayaklanmış ve "Girit, Enosis, Özgürlük ya da Ölüm" sloganını kullanmıştır. Büyük Güçlerin müdahalesinin ardından Girit Devleti kurulmuş ve Girit'in Yunanistan ile birleşmesi 1908'de fiilen, 1913'te ise Bükreş Antlaşması ile hukuken gerçekleşmiştir.

Yunan Bağımsızlık Savaşı sırasında Makedonya'da Osmanlı yönetimine karşı başarısız bir Yunan ayaklanması gerçekleşmişti. 1854'te Makedonya'yı Yunanistan'la birleştirmeyi amaçlayan başarısız bir isyan olmuştur. Osmanlı-Rus Savaşı'nın ardından 1878 yılında imzalanan San Stefano Antlaşması ile Makedonya'nın neredeyse tamamı Bulgaristan'a verildi. Bu durum 1878 Yunan Makedon isyanına ve Berlin Antlaşması'nda (1878) ödülün tersine çevrilerek bölgenin Osmanlı'nın eline geçmesine neden oldu. Ardından bölgedeki Yunanlılar ve Bulgarlar arasında uzun süren Makedonya Mücadelesi başladı ve bunun sonucunda ortaya çıkan gerilla savaşı Temmuz 1908'deki Jön Türk devrimine kadar sona ermedi. Makedonya üzerindeki Bulgar ve Yunan rekabeti 1912-13 Balkan Savaşlarının bir parçası haline geldi. 1913 Bükreş Antlaşması Yunanistan'a Selanik de dahil olmak üzere Makedonya'nın büyük bir bölümünü verdi. Londra Antlaşması (1913) güney Epir'i Yunanistan'a verdi, Epir bölgesi 1854 Epir İsyanı ve 1878 Epir İsyanı sırasında Osmanlı yönetimine karşı ayaklanmıştı.

1821 yılında Batı Trakya'nın bazı bölgeleri Osmanlı yönetimine karşı ayaklanmış ve Yunan Bağımsızlık Savaşı'na katılmıştır. Balkan Savaşları sırasında Batı Trakya Bulgar birlikleri tarafından işgal edilmiş ve 1913 yılında Bulgaristan Bükreş Antlaşması hükümleri uyarınca Batı Trakya'yı kazanmıştır. I. Dünya Savaşı'ndan sonra Batı Trakya, 1919 Neuilly Antlaşması hükümleri uyarınca Bulgaristan'dan geri alındı ve 1920'de San Remo Konferansı'nda Yunanistan'a verilmeden önce geçici olarak Müttefikler tarafından yönetildi.

Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Yunanistan, başta İngiltere Başbakanı David Lloyd George olmak üzere galip Müttefiklerin daveti üzerine 1919 yılında İzmir ve Batı Anadolu'nun çevre bölgelerini işgal etmeye başladı. İşgale 1920 Sevr Antlaşması'nda resmi bir statü verildi ve Yunanistan'a Doğu Trakya'nın büyük bir kısmı ile İzmir ve hinterlandını yönetme yetkisi verildi. İzmir 1922'de protektora ilan edildi, ancak 1919-1922 Türk-Yunan Savaşı'nda yeni Türkiye Cumhuriyeti galip geldiği için enosis girişimi başarısız oldu ve savaş sırasında kaçmamış olan Anadolu Hıristiyanlarının çoğu 1923'te Yunanistan ile Türkiye arasında yapılan nüfus mübadelesinde Yunanistan'a taşınmak zorunda kaldı.

Oniki Ada'nın büyük bir kısmının 1828 Londra Protokolü'nde yeni Yunan devletinin bir parçası olması planlanmıştı, ancak 1830 Londra Protokolü'nde Yunanistan'ın bağımsızlığı tanınınca adalar yeni Yunanistan Krallığı'nın dışında kaldı. Adalar 1912 yılında İtalya tarafından işgal edilmiş ve İkinci Dünya Savaşı'na kadar İngiliz askeri himayesi altında kalmıştır. Adalar, kendilerini isteyen Türkiye'nin itirazlarına rağmen, 1947 yılında İtalya ile imzalanan Barış Antlaşması ile resmen Yunanistan'a bağlandı.

Kuzey Epir Özerk Cumhuriyeti 1914 yılında Kuzey Epir'deki etnik Rumlar tarafından ilan edildi, bölge Balkan Savaşları sonrasında Arnavutluk'a dahil edilmişti. Yunanistan bölgeyi 1914-1916 yılları arasında elinde tuttu ve Mart 1916'da başarısız bir şekilde ilhak etmeye çalıştı, ancak 1917'de Yunan kuvvetleri Arnavutluk'un çoğunu ele geçiren İtalya tarafından bölgeden çıkarıldı. 1919'daki Paris Barış Konferansı bölgeyi Yunanistan'a verdi, ancak Yunanistan'ın Türk-Yunan Savaşı'ndaki yenilgisi bölgenin yeniden Arnavutluk'un kontrolüne geçmesine neden oldu. İtalya'nın 1940 yılında Arnavutluk topraklarından Yunanistan'a saldırması ve Yunanistan'ın başarılı karşı saldırısı, Yunan ordusunun 1941 yılında Almanya'nın Yunanistan'ı işgaline kadar altı aylık bir süre için Kuzey Epir'i kısa süreliğine elinde tutmasına izin verdi. Yunanistan ve Arnavutluk arasındaki gerilim Soğuk Savaş boyunca yüksek seyretti, ancak 1980'lerde Yunanistan'ın Kuzey Epir üzerindeki toprak iddialarından vazgeçmesi ve iki ülke arasındaki resmi savaş halinin kaldırılmasıyla ilişkiler düzelmeye başladı.

Modern zamanlarda, Kıbrıs dışında, enosis çağrısı en çok güney Arnavutluk'ta yaşayan Yunan toplumunun bir kısmı arasında duyulmaktadır.

“Enosis” terimi Balkan Savaşları'nda Girit'in Yunanistan Krallığı'na ilhakı sırasında da kullanılmıştır. Genel anlamda terim, politika açısından "bir ülkenin sınırlarına dahil olma, birleşme, ilhak" anlamına gelmektedir.

25 Mart 1921 tarihinde Güzelyurt'un Serhatköy adındaki köyünde Rum halkının önde gelenleri, Kıbrıs adasının Yunanistan'a ilhakını isteyen bir plebisit yaptılar. Birleşik Krallık yönetimine başvuruldu ama bu istek direkt reddedildi. 1925 tarihinden sonra ise durum kızıştı ve Türk-Rum çatışmaları yaşanmaya başladı. Kıbrıslı Rumlar anavatan gördükleri Yunanistan ile birleşmek amacıyla ortaya attıkları bu fikir sayesinde, Birleşik Krallık idaresine karşı ilk ayaklanmalarını 21 Ekim 1931 tarihinde Nikodimos Milanos önderliğinde başlattılar. Bu isyan sonucunda 6 kişi hayatını kaybetti ve çok sayıda insanın yaralanmasına neden oldu. Lefkoşa’daki hükûmet binası göstericiler tarafından yakıldı.

Kıbrıs

Başlangıç

1828 yılında Yunanistan'ın ilk Cumhurbaşkanı Ioannis Kapodistrias, Kıbrıs'ın Yunanistan'la birleşmesi çağrısında bulundu ve çok sayıda küçük ayaklanma meydana geldi. Kıbrıs o dönemde Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçasıydı. 1878 Berlin Kongresi'nde Kıbrıs'ın yönetimi İngiltere'ye devredildi ve Garnet Wolseley'in Temmuz ayında ilk yüksek komiser olarak gelişi üzerine Kition Başpiskoposu İngiltere'nin Kıbrıs'ın yönetimini Yunanistan'a devretmesini talep etti. İngiltere 1914 yılında Kıbrıs'ı ilhak etti.

Birinci Balkan Savaşı sırasında Bizani Muharebesi sırasında Limasol-Baf milletvekili Christodoulos Sozos'un ölümü Enosis hareketi üzerinde kalıcı bir iz bıraktı ve 1931 Kıbrıs isyanından önceki en önemli olaylardan biri oldu. Rum okulları ve mahkemeleri faaliyetlerini askıya almış ve Lefkoşa'daki bir mahkeme de Sozos'un onuruna bayrak çekerek, İngiltere'nin çatışmada tarafsız bir tutum sergilemesi nedeniyle yasaları çiğnemiştir. Kıbrıs genelinde düzinelerce köyün yanı sıra Atina, Mısır ve Sudan'daki Kıbrıslı topluluklarda da anma törenleri düzenlendi. Kıbrıs Rum gazeteleri Sozos'u Pavlos Melas ile kıyaslayan milliyetçi bir coşkuyla dolup taştı. Yunanistan Parlamentosu'na Sozos'un bir fotoğrafı yerleştirildi.

İngiltere, Yunanistan'ın I. Dünya Savaşı'nda müttefiklere katılması karşılığında 1915 yılında adayı Yunanistan'a bırakmayı teklif etti, ancak bu teklif reddedildi. Türkiye 1923 yılında Lozan Antlaşması ile Kıbrıs üzerindeki tüm hak iddialarından vazgeçmiş ve ada 1925 yılında İngiliz Kraliyet kolonisi haline gelmiştir. 1929'da bir Kıbrıs Rum heyeti enosis talebinde bulunmak üzere Londra'ya gönderildi ancak olumsuz yanıt aldı. 1931'deki İngiliz karşıtı ayaklanmalardan sonra, İngiliz Milletler Topluluğu içinde kendi kendini yönetme arzusu gelişti, ancak enosis hareketi baskın hale geldi.

Enosis hareketi, Kıbrıslı Rumlar arasındaki milliyetçi bilincin (1882 ile 1960 yılları arasında yaklaşık %80) ve İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Britanya İmparatorluğu'ndaki sömürgecilik karşıtı hareketin büyümesiyle ortaya çıkmıştır. Aslında, Kıbrıs'taki sömürgecilik karşıtı hareket, Kıbrıs'ın Helen nüfusunun zihninde, Kıbrıslıların Osmanlı yönetiminden ve daha sonra İngiliz yönetiminden kurtuluşunun tek doğal sonucu olan enosist hareketle özdeşleştirildi. İngiliz egemenliğinin devamı altında yerel özerklik için yapılan bir dizi İngiliz önerisi şiddetle reddedildi.

1940'lar ve 1950'ler

1950'lerde Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi'nin eğitim sistemi üzerindeki etkisi, Yunan milliyetçiliği ve enosis fikirlerinin Kıbrıs Rum okullarında teşvik edilmesiyle sonuçlandı. Okul kitaplarında Türkler Rumların düşmanı olarak gösteriliyor ve öğrenciler Yunan bayrağına bağlılık yemini ediyorlardı. İngiliz yetkililer, öğrenciler için toplumlararası bir dergi yayınlayarak ve Kıbrıs İzciler Derneği'ni Yunan milliyetçisi eğilimleri nedeniyle askıya alarak buna karşı koymaya çalıştı.

Aralık 1949'da Kıbrıs Ortodoks Kilisesi, İngiliz sömürge hükümetinden Kıbrıslıların kendi kaderlerini tayin etme hakkı temelinde enosis sorununun referanduma sunulmasını istedi. İngilizler İkinci Dünya Savaşı sırasında Yunanistan'ın müttefiki olmalarına ve yakın geçmişte Yunan İç Savaşı sırasında Yunan hükümetini desteklemiş olmalarına rağmen, İngiliz sömürge hükümeti bu talebi reddetti.

1950 yılında Atina Başpiskoposu Spyridon Yunanistan'da Kıbrıs'ın enosis'i için yapılan çağrıya öncülük etti. Kilise enosisin güçlü bir destekçisiydi ve sadece Kıbrıslı Rumların oy kullanabildiği, 15 ve 22 Ocak 1950 tarihlerinde yapılan Kıbrıs'ın enosis referandumunu organize etti. Kiliselerde 18 yaşından büyüklerin imzalaması ve enosisi desteklediklerini ya da karşı olduklarını belirtmeleri için açık defterler yerleştirildi. Enosisi destekleyenler %95.7 çoğunluktaydı. Daha sonra, yerel Rum Ortodoks kilisesinin cemaatine enosis için oy kullanmamanın kiliseden aforoz edilme anlamına geleceğini söylediğine dair suçlamalar ortaya çıktı.

Referandumun ardından bir Kıbrıslı Rum heyeti Yunanistan, İngiltere ve Birleşmiş Milletler'i ziyaret ederek davalarını anlatırken, Kıbrıslı Türkler ve Türkiye'deki öğrenci ve gençlik örgütleri de plebisiti protesto etti. Sonuçta ne İngiltere ne de BM enosisi desteklemeye ikna edilebildi. 1951 yılında İngiliz hükümetinin Küçük Bölgeler Araştırması tarafından Kıbrıs da dahil olmak üzere Britanya İmparatorluğu'nun küçük bölgelerinin geleceğine ilişkin bir rapor hazırlandı. Raporda Kıbrıs'ın asla Britanya'dan bağımsız olmaması gerektiği sonucuna varıldı. Bu görüş, İngiltere'nin 1954'te Süveyş Kanalı'ndaki üssünü geri çekmesi ve Orta Doğu Karargâhını Kıbrıs'a taşımasıyla güçlendi. 1954 yılında Yunanistan, "halkların eşit haklara sahip olması ve kendi kaderini tayin etmesi ilkesinin" Kıbrıs halkı için de uygulanması amacıyla BM'ye ilk resmi talebini iletti. 1958 yılına kadar Yunan hükümeti tarafından Birleşmiş Milletler'e yapılan dört talep daha başarısızlıkla sonuçlandı.

1955 yılında direniş örgütü EOKA, Yunanistan ile enosisin gerçekleşmesi için İngiliz yönetimine karşı bir kampanya başlattı. Kampanya 1959 yılına kadar sürdü ve bu tarihte birçok kişi Kıbrıslı Türklerin güçlü azınlığı ve artan iddiaları nedeniyle enosisin siyasi olarak mümkün olmadığını savundu. Bunun yerine, 1960 yılında her iki toplum arasında ayrıntılı güç paylaşımı düzenlemeleriyle bağımsız bir devlet kurulması üzerinde anlaşmaya varıldı ve kırılgan Kıbrıs Cumhuriyeti doğdu.

Bağımsızlıktan sonra

Ancak Yunanistan ile birleşme fikrinden hemen vazgeçilmedi. Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios III, 1968 cumhurbaşkanlığı seçimleri kampanyası sırasında enosisin "arzu edilir" olduğunu ancak bağımsızlığın "mümkün" olduğunu söyledi.

1970'lerin başında enosis fikri birçok Kıbrıslı Rum için cazibesini korudu ve Kıbrıslı Rum öğrenciler Makarios'un bağımsız bir üniter devlete verdiği desteği kınadı. 1971 yılında enosis yanlısı paramiliter grup EOKA B kuruldu ve Makarios enosise ulaşmak için şiddet kullanılmasına karşı olduğunu açıkladı. EOKA B Makarios hükümetine karşı bir dizi saldırı başlattı ve 1974 yılında Kıbrıs Ulusal Muhafızları Makarios'a karşı 1967-1974 Yunan askeri cuntasının kontrolü altında Yunan hükümeti tarafından desteklenen bir askeri darbe düzenledi. Kıbrıslı Türk lider Rauf Denktaş, enosisi önlemek için Birleşik Krallık ve Türkiye'ye askeri müdahale çağrısında bulundu. Türkiye tek taraflı olarak harekete geçti ve Türkiye'nin Kıbrıs'ı işgali başladı. Türkiye o zamandan beri Kuzey Kıbrıs'ı işgal altında tutmaktadır.

1974 olayları Kıbrıs'ın coğrafi olarak bölünmesine ve kitlesel nüfus transferlerine neden oldu. Bunu takip eden olaylar enosis hareketini ciddi şekilde baltalamıştır. Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs'ın etkin kontrolü altında kalan bölgelerden ayrılması, adanın güney üçte ikisinde homojen bir Kıbrıs Rum toplumunun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Adanın geri kalan üçte birlik kısmı ise giderek artan bir şekilde Türk yerleşimciler tarafından kolonize edilmektedir.

2017 yılında Kıbrıs Parlamentosu, 1950 Kıbrıs enosis referandumunun Kıbrıs Rum devlet okullarında kutlanmasına izin veren bir yasayı kabul etti.

Kuzey Epir

Arnavutluk'ta 2011 yılında yapılan nüfus sayımında Rumlar olarak bildirilmiştir; boykot ve usulsüzlükler nedeniyle Rumların ve diğer grupların sayıca eksik temsil edildiği düşünülmektedir.

Kuzey Epir'in 1913-1921 dönemindeki tarihine, yerel Rum unsurun Yunanistan Krallığı ile birleşme arzusunun yanı sıra Yunan siyasetinin, sonunda Arnavut Prensliği'ne verilen bu bölgeyi ilhak etme yönündeki kurtarıcı arzusu damgasını vurmuştur.

Birinci Balkan Savaşı sırasında, Yunanca ya da Arnavutça konuşan önemli bir Ortodoks azınlığa ev sahipliği yapan Kuzey Epir, Güney Epir ile aynı zamanda, daha önce Osmanlı kuvvetlerini geri püskürtmüş olan Yunan ordusunun kontrolü altındaydı. Yunanistan bu bölgeleri ilhak etmek istiyordu. Ancak İtalya ve Avusturya-Macaristan buna karşı çıkarken, 1913 Floransa Antlaşması Kuzey Epir'i, sakinlerinin çoğunluğu Müslüman olan Arnavutluk'un yeni kurulan Prensliğine verdi. Böylece Yunan ordusu bölgeden çekildi, ancak Epir'deki Hıristiyanlar uluslararası durumu reddederek Yunan devletinin gizli desteğiyle Argyrokastro (Arnavutça: Gjirokastër) merkezli özerk bir rejim kurmaya karar verdi.

Arnavutluk'un siyasi istikrarsızlığı göz önüne alındığında, Kuzey Epir'in özerkliği nihayet 17 Mayıs 1914'te Korfu Protokolü'nün imzalanmasıyla Büyük Güçler tarafından onaylandı. Anlaşma, Epirotların özel statüsünü ve Arnavutluk'un yasal otoritesi altında kendi kaderlerini tayin etme haklarını tanıdı. Ancak, Arnavutluk hükümetinin Ağustos ayında çökmesi ve Şubat ayında ülkenin liderliğine atanan Vind Prensi William'ın Eylül ayında Almanya'ya dönmesi nedeniyle anlaşma hiçbir zaman gerçekleşmedi.

Birinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesinden kısa bir süre sonra, Ekim 1914'te Yunanistan Krallığı bölgeyi yeniden ele geçirdi. Ancak Büyük Savaş sırasında Merkezi Güçlerin Yunan meseleleri konusundaki belirsiz tutumu, Fransa ve İtalya'nın Eylül 1916'da Epir'i ortaklaşa işgal etmesine yol açtı. Ancak I. Dünya Savaşı'nın sonunda Venizelos ile Titoni Anlaşması bölgenin Yunanistan'a ilhakını öngörüyordu. Nihayetinde, Yunanistan'ın Mustafa Kemal'in Türkiye'siyle olan askeri ilişkisi, 9 Kasım 1920'de bölgeyi kalıcı olarak ilhak eden Arnavutluk'un işine yaradı.

İzmir

Konstantinopolis'in İşgali sırasında yürüyen Müttefik birlikler
Osmanlı İmparatorluğu'nun Sevr Antlaşması'na göre bölünmesi

Birinci Dünya Savaşı'nın (1914-1918) sonunda, Müttefik Güçlerin (İtilaf Devletleri) dikkati Osmanlı İmparatorluğu topraklarının paylaşılmasına odaklandı. İtalya'nın Üçlü İttifak'tan (Almanya ve Avusturya-Macaristan ile birlikte) ayrılarak Üçlü İtilaf'ta Fransa, İngiltere ve Rusya'ya katıldığı Londra Antlaşması'nın (1915) bir parçası olarak, İtalya'ya Oniki Ada ve Osmanlı İmparatorluğu'nun bölünmesi halinde Antalya ve muhtemelen İzmir'i de içeren çevre iller dahil olmak üzere Anadolu'da toprak vaat edildi. Ancak 1915'in sonlarında, savaşa girmeyi teşvik etmek amacıyla, dönemin Yunanistan Başbakanı Eleftherios Venizelos ile özel bir görüşme yapan İngiltere Dışişleri Bakanı Edward Grey, İzmir de dahil olmak üzere Anadolu kıyılarının büyük bir bölümünü Yunanistan'a vaat etti. Venizelos bu görüşmeden kısa bir süre sonra görevinden istifa etti, ancak Haziran 1917'de resmen iktidara döndüğünde Yunanistan İtilaf Devletleri safında savaşa girdi.

30 Ekim 1918'de İtilaf Devletleri ile Osmanlı İmparatorluğu arasında Mondros Mütarekesi imzalanarak I. Dünya Savaşı'nın Osmanlı cephesi sona erdi. İngiltere, Yunanistan, İtalya, Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri, Osmanlı topraklarının paylaşılmasına ilişkin antlaşma hükümlerinin ne olacağını görüşmeye başladı ve bu görüşmeler Sevr Antlaşması ile sonuçlandı. Bu müzakereler Şubat 1919'da başladı ve her ülkenin İzmir konusunda farklı müzakere tercihleri vardı. Bölgede büyük yatırımları olan Fransızlar, İzmir bölgesini de kapsayacak bir Türk devletinin toprak bütünlüğünden yana tavır aldılar. İngilizler ise bu konuda anlaşmazlık içindeydi: Savaş Bakanlığı ve Hindistan Bakanlığı toprak bütünlüğü fikrini savunurken, Başbakan David Lloyd George ve Lord Curzon başkanlığındaki Dışişleri Bakanlığı bu öneriye karşı çıkıyor ve İzmir'in ayrı bir yönetim altında olmasını istiyordu. İtalya'nın tutumu İzmir'in kendi hakları olduğu yönündeydi ve bu nedenle diplomatlar bölge üzerindeki Yunan kontrolü tartışıldığında herhangi bir yorum yapmayı reddediyorlardı. Venizelos'un Megali İdea'ya (nüfusunun çoğunluğu Yunan olan ya da Yunanistan'la tarihi veya dini bağları bulunan bölgelerin Yunan devletinin kontrolü altına alınması) verdiği desteği sürdüren ve Lloyd George tarafından da desteklenen Yunan hükümeti, İzmir üzerindeki hak iddialarını tanıtmak için şehirde dışişleri bakanına bağlı bir misyon kurmak da dahil olmak üzere büyük bir propaganda çalışması başlattı. Dahası, İzmir bölgesi üzerindeki Yunan iddiası (kesin yüzdeler kaynağa bağlı olarak değişse de net bir Yunan çoğunluğuna sahip gibi görünüyordu) Woodrow Wilson'ın Anadolu'daki azınlıkların özerk gelişme hakkını vurgulayan On Dört Noktası tarafından destekleniyordu. Müzakerelerde, Fransız ve İtalyan itirazlarına rağmen, Lloyd George Şubat 1919'un ortalarında tartışmayı Yunan yönetiminin olup olmayacağı değil, nasıl işleyeceği konusuna kaydırdı. Bu amaçla, aralarında Arnold J. Toynbee'nin de bulunduğu bir dizi uzmanı İzmir bölgesinin nasıl işleyeceğini ve halk üzerindeki etkilerinin neler olacağını tartışmak üzere bir araya getirdi. Bu tartışmanın ardından, Şubat 1919'un sonlarında Venezilos yakın bir siyasi müttefiki olan Aristeidis Stergiadis'i İzmir Yüksek Komiseri olarak atadı (siyasi olarak yükselen Themistoklis Sofoulis'in yerine atandı).

Nisan 1919'da İtalyanlar karaya çıkarak Antalya'yı ele geçirdiler ve birliklerini İzmir'e doğru hareket ettirme işaretleri göstermeye başladılar. Aynı dönemde yapılan müzakereler sırasında İtalyan heyeti, Fiume'nin (Rijeka) barış sonucunda kendilerine verilmeyeceğinin anlaşılması üzerine çekip gitti. Lloyd George, İtalyan delegasyonunun yokluğunda İzmir konusundaki çıkmazı kırmak için bir fırsat gördü ve Jensen'e göre, "İzmir bölgesinde Türk gerillaların silahlı ayaklanmasının Yunan ve diğer Hıristiyan azınlıkları ciddi şekilde tehlikeye attığına dair bir rapor uydurdu." Fransa Başbakanı Georges Clemenceau ve ABD Başkanı Woodrow Wilson, hem yerel Hıristiyanları korumak hem de Anadolu'da artan İtalyan faaliyetlerini sınırlamak için İzmir'in Yunan ordusu tarafından işgal edilmesini destekledi. İzmir, Müttefikler tarafından yetkilendirilmiş Yunan birlikleri tarafından işgal edilecek olsa da, Müttefikler bu konu daha sonraki müzakerelerde çözülene kadar Yunanistan'ın bölge üzerinde egemenlik kurmasını kabul etmedi. İtalyan delegasyonu bu sonucu kabul etti ve Yunan işgaline izin verildi.

Büyük İzmir yangını fotoğrafı (1922)

Yunan birlikleri 9 Eylül 1922'de İzmir'i boşalttı ve İngilizlerden oluşan küçük bir müttefik kuvveti yağma ve şiddeti önlemek için şehre girdi. Ertesi gün, Mustafa Kemal bir grup askerin başında şehre girdi ve coşkulu Türk kalabalıkları tarafından karşılandı. Türk birlikleri ve düzensiz askerler tarafından Rum ve Ermeni nüfusa yönelik zulümler, ele geçirmenin hemen ardından meydana geldi. En önemlisi, Ortodoks Piskoposu Hrisostomos, Türk vatandaşlarından oluşan bir kalabalık tarafından linç edildi. Birkaç gün sonra çıkan bir yangın şehrin Rum ve Ermeni mahallelerini yok ederken, Türk ve Yahudi mahalleleri zarar görmedi. Yangının sorumluluğu tüm etnik gruplara yüklendi ve net bir suçlama yapılamadı. Türk tarafında - ancak Rumlar arasında değil - olaylar "İzmir'in Kurtuluşu" olarak bilinir.

İzmir'in Yunan birlikleri tarafından tahliyesi, 24 Temmuz 1923'te Lozan Antlaşması ile bir ateşkes ve nihai bir antlaşma ile resmen sona eren Türk-Yunan savaşındaki büyük çaplı çatışmaların çoğunu sona erdirmiştir. Rum nüfusun büyük bir kısmı 1923 yılında Yunanistan ile Türkiye arasında yapılan nüfus mübadelesine dahil edilmiş ve bunun sonucunda Yunanistan'a ve başka yerlere göç etmiştir.

Sözlük anlamı

Yunanca olan Enosis (Ένωσις) kelimesi birleşme, ilhak demektir.