Silahtar

bilgipedi.com.tr sitesinden
Silahtar Ağa

Silahtar Ağa, Enderûn'un en nüfuzlu siması ve amiriydi. Saray anane ve nizamına göre has oda ağalarının en kıdemlisi, padişaha silahtar olurdu. Fakat asırlar boyunca daima padişahlar silahtarlarını has odalılar arasından, sevdikleri ve itimat ettikleri bir sima olarak kendileri seçmişlerdi. Silahtar yapmak istedikleri zülüflü ağayı, aşağı koğuşlardan birinde de olsa, evvela bir fermanla has odaya aldırtmış ve sonra da silahtar tayin etmişlerdir.

Silahtar ağa olmak bir Enderûnlu için en büyük gaye idi. Silahtar ağa padişah sabah namazı vaktinde haremden çıkıp Enderûn'a geldiği andan, bazen yatsı namazından sonra harem'e döneceği ana kadar sürekli hükümdarın yanında bulunurlardı.

Padişah ile devleti bilfiil idare eden sadrazam arasında muhabere vasıtası silahtar ağaydı. Bir sadrazam için silahtar ağa ile bağdaşmamak, en ufak bir bahane ile sadrazamın azline sebep olurdu. Bir silahtarın husumetine uğramak ise ekseriya vezirin idam edilmesine kadar giderdi. Saraydaki tüm silahlardan ve padişahın silahlarından sorumlu olurlardı altı bölük halkıda denen kapıkulu süvarilerinden silahtar bölüğünün başında bulunur ve savaşta merkezde padişahın yanında yer alırlardı.

Silahtar ağalar saraydan bir devlet memuriyetiyle çıkacakları zaman, kendilerine en az beylerbeyi rütbesiyle paşalık verilirdi. Son derece nüfuz sahibi gözde silahtarlar da vezir veya Kaptan-ı derya gibi önemli mevkilere getirilirlerdi. Pek azı sonra da sadrazamlığa getirilirdi ve ekseriya da padişahın ya kızını yahut kız kardeşini alarak hanedana damat olurlardı. Silahtar Mustafa Paşa gibi kimseler silahtarlıkdan paşalığa kadar yükselmiştir

Rålamb Kostüm Kitabı'ndan Silahdar Ağa tasviri, 17. yüzyıl

Silahdar Ağalığı, Osmanlı İmparatorluğu'nda bir saray makamı olup, Osmanlı Sultanı'nın baş sayfasını ifade ederdi. Bu nedenle sahipleri büyük nüfuz sahibi kişilerdi ve birçok üst düzey memur ve hatta Sadrazam yetiştirdiler.

Bu unvan, Farsça "silah taşıyan" anlamına gelen silahdar kelimesinden türemiş olup, Büyük Selçuklular tarafından Sultan'ın silahını taşıyan ve ordunun cephaneliğinden sorumlu olan başlıca yardımcılarından birini ifade etmek için benimsenmiş bir unvandır. Osmanlılar bu unvanı miras almış ve daha da yükseltmişlerdir: Fatih Sultan Mehmed (1451-1481) zamanında Silahdar Ağa, hass oda başının altındaki Sultan'ın Özel Odası'nın (Hass Oda) ikinci komutanıydı. Has Oda da, Kapı Ağası'na bağlı olarak sarayın İç Hizmetini (Enderûn) oluşturan dört odanın en kıdemlisiydi.

Silahdar Ağa'nın saraydaki görevleri arasında Sultan'la yapılan ve Sultan'dan gelen tüm haberleşmeleri yürütmenin yanı sıra, Ağa'nın kılıcını taşıyarak hükümdara eşlik ettiği tüm resmi törenlerde veya seyahatlerde ona yardımcı olmak da vardı. Silahdar Ağa aynı zamanda özel bir muhafız alayı olan silahdar bölüğü ya da kendine özgü bayrağından dolayı sarı bayrak bölüğünden de sorumluydu. Mehmed döneminde 2.000 silahdardan 1568'de 2.780'e, 1588'de 2.930'a, 1597'de 5.000'e, 1660'ta 6.244'e, 1699'da 7.683'e, 1713'te 10.821'e ve İkinci Mahmud döneminde (hükümdarlığı 1808-1839) 12.000'e ulaşmıştır.

Sultan'a yakınlıkları nedeniyle bu makamın sahipleri oldukça etkiliydi ve pek çok kişi Osmanlı hükümetinde en üst makam olan Sadrazamlık da dahil olmak üzere üst düzey görevlere geldi. Mustafa döneminde (1695-1703) bu makamı işgal eden yetenekli Çorlulu Ali Paşa döneminde bu makam o kadar önem kazandı ki, bir zamanların güçlü Kapı Ağası'nın kalan son yetkilerini de üstlendi. Bu makamın son sahibi 1831 yılında ölen Giritli Ali Paşa'dır. Bunun üzerine Sultan İkinci Mahmud bu makamı kaldırarak hazine kethüdası ile birleştirdi.