İkta

bilgipedi.com.tr sitesinden

İkta (Arapça: اقطاع, romanize: iqṭāʿ) ve bazen de iktaʿa (Arapça: اقطاعة), Buyid hanedanlığı döneminde Müslüman Asya'da yaygınlaşan İslami bir vergi uygulamasıydı. İkta, Nizam-ül Mülk'ün Siyasatnâme'sinde tanımlanmıştır. İkta yöneticileri mukti ya da veli olarak bilinirdi. Toprak gelirlerini toplar ve genel yönetimle ilgilenirlerdi. Mukti'lerin (مقطع, "ikta sahibi"), eğer kişi mukti'nin arazisinde kalıyorsa, ödeme yapan bir kişinin özel hayatına müdahale etme hakkı yoktu. Toplanan geliri (toplama ve idare masrafları düşüldükten sonra) merkezi hazineye göndermeleri beklenirdi. Gönderilecek böyle bir miktara Fevazil denirdi. Teorik olarak, ikta kanunen kalıtsal değildi ve sultan ya da kral gibi daha yüksek bir makam tarafından onaylanması gerekiyordu. Ancak Firoz Tuğlak tarafından kalıtsal hale getirilmiştir.

Orta Doğu toplumlarındaki bireysel ikta' sahiplerinin, kendilerine tahsis edilen bölgelere kamu malları sağlamak için çok az teşviki vardı. Genel tema, ikta'ın geri alınabilir ve miras bırakılamaz olduğu devlet gücüydü. Belirli bir toprak mülküne yapılan bir yatırım olmasa da, mali bir araç olarak ikta', askerlere rejimde kazanılmış bir menfaat sağlıyordu.

İktadar (ikta sahibi kişi) ve Sultan arasında karşılıklı bağımlılık ilişkisi vardı. Üç tür iktadar olabilirdi. Birincisi, tamamen fethedilen bölgelerde Sultan tarafından atananlar. İkincisi, kısmen fethedilen bölgelere atananlar. Bu iktadarların bölgeleri tekrar kazanması gerekiyordu ve bu nedenle Sultan'ın onlar üzerindeki kontrolü nispeten daha zayıftı. Üçüncü tür İktadarlar ise fethedilmemiş bölgelere atandıkları için neredeyse bağımsızdılar.

Arapça
Arapçaإقطاع
Çevriyazı
ikṭāʿ
Anlamı
dağıtım

İkta, (Arapçaإقطاع‎, ikṭā) özel mülkiyette olmayıp hükümdarın mülkü olan topraklara ait vergilerin veya daha genel anlamda gelirlerin, asker veya sivil erkâna, devlete hizmetlerinin karşılığı olarak, yani maaşlarına karşılık verilmesi olarak tanımlanır. Erken İslam hukukçuları açısından, eqṭāʿ, qaṭāye (tekil. qaṭīʿa) olarak bilinen hibelerin bir gelişmiş biçimidir.

İslam devletlerinde mülkiyeti devlete, kullanım hakkı ikta sahibi denilen şahıslara ait olan toprak grubudur. Devlete askeri ve mali alanda büyük güç kazandırmıştır. İkta olarak verilen toprakta ikta sahibi devlet adına bölgeden vergi toplar. İkta sahibi vergi ile kendi maaşını karşılar. Savaş halinde bölgeden toplanan eli silah tutan atlı birlikler oluşturularak orduya katılır ve bu askerlerin tüm ihtiyaçlarını ikta sahibi karşılar. İkta sahibi aynı zamanda sorumlu olduğu bölgenin güvenliğini ve bu bölgedeki tarımsal üretimin devamlılığını sağlar.

Tarih

Al-Mawardi gibi Şafii alimlere göre, Al-Ahkam al-Sultania w'al-Wilayat al-Diniyya adlı kitabında ileri sürdüğü gibi, en eski İkta uygulaması, Muhammed'in daha sonra kendi at eğitimi için araziyi tasarlayan Zübeyr'e İkta (vergiye tabi arazi) arsası vermesi gibi Peygamber'in sahabelerinin geleneğine dayanmaktadır. 20. yüzyıl Şafii alimlerinden Vehbe ez-Zuhayli de ez-Zübeyr'in mülkiyetinin Şafii'ye göre yasal olduğunu vurgulamıştır. Dolayısıyla, Şafii alimlerin görüşüne göre, sahipsiz bir arazi mülkiyeti, İslami hükümet tarafından araziyi işleyip verimli bir arazi haline getirebileceğini düşündükleri belirli bir kişiye serbestçe verilebilirdi.

Büveyhiler reformu

Buyidler zaten var olan iltizam sistemini kodifiye ettiler. İran Emirlerini birleştirdiler ve topraklarını, sınırları büyük ölçüde önceki devletlere benzer kalan İktalar halinde yeniden düzenlediler. Diğer çoğu İkta biçiminin aksine, kalıtsaldı, ancak daha fazla oğul yaşlandığında toprak bölünüyordu.

Selçuklu dönemi

Selçuklu İmparatorluğu'nda ikta' sistemine geçiş, "hemen önceki dönemin iltizam uygulamalarında zaten var olan feodalizm eğilimini geliştiren ve sistemleştiren" İranlı bürokrat Nizamü'l-Mülk tarafından kolaylaştırılmıştır. Muktislerin köylüler/ tebaa üzerinde, kendilerine tahsis edilen toprak vergisini onlardan uygun bir şekilde tahsil etmek dışında hiçbir hak iddia etmedikleri açıkça belirtilmiştir. Onlardan gelir elde edildiğinde, bu tebaa, şahısları, servetleri, aileleri, toprakları ve malları ile ilgili olarak muktislerin her türlü talebinden güvende kalmalıdır. Muktisler onlar üzerinde daha fazla hak iddia edemezler. Tebaa, Muktiler tarafından boyunduruk altına alınmaları durumunda Kral'a gidebilir ve şikâyetlerini dile getirebilir. Dolayısıyla, muktilerin sadece krala bağlı toprakları ellerinde tuttukları, toprakların gerçekte Sultan'a ait olduğu açıktır. Nizamü'l-Mülk ikta'da önemli bir unsuru vurgulamaktadır: Mukti'nin vergi toplama ve vergi koyma hakkı. Elbette muktilerin de Sultan'a karşı bazı yükümlülükleri vardı. Askerlerin bakımını yapmak ve çağrı üzerine onları donatmak zorundaydılar. İktalardan elde ettikleri gelirler, onun da aynı şeyi yapması için kaynak oluşturmalıydı. Gelir, mukti'nin kendi masrafları, askerlerin ödemeleri ve bakımı içindi ve geri kalanı krala geri gönderilmeliydi. Dolayısıyla kadı, vergi tahsildarı ve ordu mutemedinin bir araya getirilmiş haliydi.

Delhi Memlük sultanlığı

Hindistan'daki Memlük hanedanının yönetimi sırasında Şemsa ud-din İltutmiş, Muhammed Gori'nin fikirlerine dayanarak "İkta' sistemini" kurdu. Asıl işlevi sadece Hindistan'daki Muktisler/İktidarlar tarafından vergi toplamak olan bu sistem, İktaın orijinal şekline çok yakındı. Vergiler ödendiği sürece tebaa üzerinde vergi dışında başka bir hakları yoktu. Para, Sultan tarafından her an çağrılabilen, nispeten hızlı bir seferberlik ve son derece profesyonel askerlerden oluşan toprak sahibinin ordusunu ödemek için kullanılıyordu. Paranın küçük bir kısmı Sultan'a verilirdi, ancak bu oran diğer harcamalara kıyasla genellikle önemsizdi. İkta' olağanüstü askeri hizmet ya da sadakat için verilirdi ve orijinalinden farklı olarak genellikle kalıtsaldı. İkta' sistemi daha sonra imparatorluğunu küçük toprak parçalarına bölen ve iktanın kalıtsal olmasına karşı çıkan Balban tarafından yeniden düzenlendi. Mutlakiyetçi yönetimi, mülk sahiplerinin (özellikle soylular ve tüccarlar) gücünü sınırlamaya ve kral olarak üstün otoritesini güvence altına almaya odaklandı. Ayrıca, en yüksek soylular ile kral arasında bir güç paylaşımı biçimi olan Kırk Çahalgani Konseyi'ni de feshetti. Yönetimi, güçlendirilmiş casusluk ve karşı casusluk sistemi ve barid adı verilen kişisel gizli polisi tarafından desteklendi.

Muhammed Bin Tughlaq gelir toplama ve yönetim görevlerini birbirinden ayırdı. İdareyle ilgilenmesi için amir adında başka bir memur atadı. Yolsuzluğu kontrol etmek için askerlere merkezi hazineden ödeme yapmaya başladı.

İkta' sistemi, soyluları memnun etmek için atamaları kalıtsal hale getiren Tuğlak hanedanından Firuz Şah Tuğlak tarafından yeniden canlandırıldı.

Alauddin Khalji, kişisel çıkarlarını kontrol etmek için İktadarların transferi üzerinde durdu. Bürokrasinin ikta'lardaki rolünü artırdı. Dahası, her iktanın kesin gelirlerini tahmin etmek için Divan-ı Hacerat'ı atadı.

Modern analiz

Oryantalist Claude Cahen ikta'ı şu şekilde tanımlamıştır:

genellikle (yanlış olarak) Avrupa dillerindeki "fief" kelimesiyle tercüme edilen bir tür idari hibe. İḳṭā'nın doğası zamana ve mekâna göre değişmiştir ve diğer kurum ve kavram sistemlerinden ödünç alınan bir çeviri, Batılı tarihçileri ve onları takip eden Doğulu tarihçileri bile sık sık yanıltmaya hizmet etmiştir.

ve İrfan Habib İkta kavramını şu şekilde açıklamıştır:

Köylülükten elde edilen artığın toplanması ve yönetici sınıfın üyeleri arasında yeniden dağıtılması için bir mekanizma tasarlanması gerekiyordu. Bu mekanizmanın en önemli unsuru, siyasi yapının bütünlüğünü tehlikeye atmadan toplama ve dağıtma işlevlerini bir araya getiren ikta' idi. İktaʿ bölgesel bir görevdi ve sahibi muktiʿ olarak adlandırılırdı.

Ayrıca bakınız

  • Vergi çiftçiliği
  • Pronoia
  • Kharaj
  • Cizye

Ekler

Bibliyografya

Halifeler döneminde ikta

İktânın kökeni, Dört Halife Dönemi’nde, hukuksal durumuna göre değişen vergilerini ödemek şartı ile miri toprakların veya maktu bir hazine gelirini temin ettikten sonra bir yere ait sadece vergilerin, yahut da sonradan ve bilhassa Selçuklu Hanedanından itibaren, muayyen gelirlerinin, hizmet ve maaşlarına karşılık olarak kumandan, asker ve sivil ricâle, menşûr, tevkî ve daha başka isimler alan vesikalar ile terk ve tahsisi anlamına gelen bir kavramdır.

Büveyh Hanedanında ikta

Büveyhoğulları döneminde, topraklar ikta olarak büyük emirlere ve askerlere verilmiştir. Bu dönemde iktâ adı altında tahsis edilen şey toprağın mülkiyetinden ziyade devletin toprak üzerindeki vergi gibi bir takım haklarıydı. Bu şekilde askerlerin maaşları merkezi ödeme sistemi yerine toprak tahsisi ile sağlanmıştır. Bu dönemde iktâ sistemini denetiminden "divanü'l-ceyş" sorumluydu.ya böyle

İlhanlılarda ikta sistemi

İkta sistemi İlhanlılarda "çeriğ yurd" usulü olarak adlandırılmış ve Mahmud Gazan Han bu usulü geniş ölçüde tatbik etmiştir. "Çeriğ yurd usulü, muayyen nahiye ve sancakların gelirini bölük, ming ve tümenlerin iaşesine tahsis etmek demektir. Teamüle göre, çeriğ; yani ordu, at, cephane, silah, erzak, çadır ve saireyi buradan tedarik ederdi. Yurd sahasından alınacak irad, devletin bütçe defterlerinde kaydedilen vergilerden ibaretti.

Reşiddin, Mahmud Gazan Han'ın, ordunun iletişim yolu üzerinde yer alan, yaylak (yaz otlağı) ve kışlak (kış otlağı) bulunan illeri, ikta olarak askerlere vermeye kararlaştırdığını ve Moğol olmayan (tāzīk) askerlere de ikta verildiğinden söz eder. Bir bitekçi, (gelir memuru) ikta sistemi içinde tarımın durumunu araştırmak için yılda gönderilen biridir.

İkta sistemini önce Büyük Selçuklular ve Anadolu Selçuklularında uygulanmış, bu uygulama Osmanlı devletinde tımar sistemi olarak devam etmiştir. Ancak Büyük Selçuklularda büyük iktalara müsaade edilirken, Anadolu Selçuklularında ve Osmanlılarda toprak aristokrasisini engellemek ve feodalite benzeri oluşumlara meydan vermemek için büyük iktalara müsaade edilmemiştir.

Selçuklularda ve Osmanlılarda ikta sistemi

İslam Dünyası’nda genel ikta uygulaması idari ikta tarzıdır, askeri ikta ender olarak uygulanmıştır. Askeri iktayı ilk düzenleyenin Büyük Selçuklu Devleti’nin ünlü veziri Nizam-ül Mülk olduğu kabul edilir. Bazı araştırmacılara göre Orta Asya geleneğinden izler taşıyan bir düzenlemedir. Büyük Selçuklular’dan sonra gelen diğer Müslüman Türk devletlerinde de uygulanmış “toprağa bağlı ordu” düzenidir. Bu şekilde askerlere maaş ödenmesi için önce vergi toplanması külfetinden kurtulunmaktadır. Nizam-ül Mülk’ün belirlediği prensiplerin çok büyük ölçüde Büyük Selçuklu’da uygulandığı belirtilmektedir. Bu prensiplerde, ikta edilenin (mukta) mülkiyeti sultana ait olan Miri arazi’nin üzerinde yaşayan reaya üzerinde herhangi bir tasarruf hakkının olmadığı, bunun aksine hareket ederek reayaya zulm edenlerin cezalandırıldığı, ikta gelirlerinin önceden belirlenip kayda alındığı, ikta verilen arazinin mukta tarafından bir başkasına devredilemediği, asker beslemesi şartı varsa ölenlerin ya da bir nedenle ayrılanların bildirilmesi gerektiği, bir şikayet durumunda kovuşturma yapılacağı, iki yıl süre ile tahsis edileceği belirtilmektedir. Bu son prensip uygulamada aksamış ve bir süre sonra babadan oğula devredilmeye başlanmıştır. Arazi kullanımının askeri iktayla sarayın kontrolüne alınması, üstelik ikta sahiplerinin bu arazi ve üzerinde yaşayan reaya konusundaki yetki ve tasarrufunun sınırlandırılması, Orta Çağ İslam devletlerine özgü bir payitaht düzeni, merkeziyetçi bir devlet düzeni yönünden önemli olmuştur.

Selçuklularda ve Osmanlılarda toprakların büyük kısmı devlete aitti ve tarım yapılan topraklar ikta denilen bölümlere ayrılırdı. İktalar hizmet veya maaş karşılığı belirli süreler için askerlere, komutanlara ve devlet adamlarına verilirdi. İkta sahipleri ise toprakları işleme karşılığında belli sayıda askerin ihtiyacını karşılar ve savaş zamanlarında askerlerle birlikte orduya katılırdı. Bunun yanında bazı vergileri toplayan ikta sahipleri bulundukları yerin de güvenliğini sağlardı. Böylece devlete hem ikta sahiplerine maaş vermek zorunda kalmaz hem de ordunun ihtiyacı olan askeri yetiştirmiş olurdu. Türk ve İslam devletlerinin birçoğunda toprak yönetimi bu şekildeydi. Selçuklular gibi bu sistemi geliştirerek uygulayan devletlerden biri de Osmanlı Devleti'ydi.

Yararlanılan kaynaklar

  • Ismail Küpeli: iqta als 'islamischer Feudalismus'?. München, 2006, ISBN 3-638-74966-5