Gulam

bilgipedi.com.tr sitesinden

Gılman (tekil Arapça: غُلاَم ghulām, çoğul غِلْمَان ghilmān), Safevi, Afşar ve Kaçar imparatorlukları gibi İslam dünyasındaki ordularda köle-askerler ve/veya paralı askerlerdi. İslam devletleri 9. yüzyılın başlarından 19. yüzyılın başlarına kadar sürekli olarak köleleri asker olarak kullanmışlardır ki bu İslam dünyası dışında çok nadir görülen bir olgudur.

Kur'an52:24 ayetinde gılmandan (غِلْمَان) cennetin veya İslam cennetinin nimetlerinden biri olan hizmetkâr oğlanlar olarak bahseder (56:17 ayetinin de gılmana atıfta bulunduğu düşünülmektedir).

Gulam, İslam devletlerinde kölelerden oluşan, hükümdarı korumakla görevli olan askeri birliklerdir. Osmanlı İmparatorluğu'nda kapıkulu askerleri olarak devam etmiştir. Gulam, kelime itibarıyla Arapça kökenli olup, erkek çocuk anlamına gelmektedir. Büyük Selçuklu Devleti ve Anadolu Selçuklu Devleti'nde gulamların çoğunlukla Türk olduğunu ileri süren araştırmacılar vardır. Buna karşın, İslam hukukundaki doğuştan müslüman olanların köle olarak alınamayacağına ilişkin hüküm gereği, tüm gulamların aslen gayrimüslim oldukları da ileri sürülmektedir.

Gulamın alışılageldik kullanımı, esir ya da köle olarak alınan bireylerin yetenekleri ya da aldıkları eğitime göre kazandıkları becerilere göre, çoğu kez orduda olmak üzere çeşitli devlet görevlerinde kullanılmalarıdır. Kölelerin asker olarak kullanılması pek çok devlette görülür, ancak gulam, İslam devletlerinde uygulanan ve özgün bir hizmete alma yöntemidir. Bu sistemde köle, gulam olarak sistemli bir eğitimle çoğu kez profesyonel asker ya da yönetici olarak yetiştirilmesi ve devlet hizmetinde daimi ve maaşlı olarak istihdam edilmesidir. Dolayısıyla gulamın, köleden farklı sosyal ve hukuki statüsü vardır. En eski uygulamaları Ömer bin Hattab dönemindedir. Daha sonra Emeviler ve daha kurumsal ve geniş çaplı olarak Abbasiler döneminde uygulanmıştır. Zaman içinde tüm İslam devletlerinde yaygınlaşmıştır.

Hükümdarlar, kendi halklarından unsurları ordu ve devlet teşkilatından uzaklaştırıp onların yerine farklı etnik unsurları istihdam etmişlerdir.

Gulamların değeri, onların köklerinden, tüm sosyal bağlarından koparılmış olmaları ve her an görevleri için elde bulunmalarından kaynaklanmaktadır. Köle temini çeşitli yollarla yapılırdı. Bunun en yaygın şekli satın alma, hediye yoluyla sahip olma ve savaşlarda ganimet olarak ele geçirme ya da Osmanlı'da olduğu gibi devşirmeyle toplanmalarıdır.. Toptancı köle tüccarları, belli başlı köle ticaret merkezlerinden topladıkları köleleri, feodallerin saraylarına satarlardı ve burada istihdam edilen köleler, ordunun önemli bir kısmını oluştururlardı. Gulam sistemi ilk defa Karahanlılarda görülmüştür. Özellikle Gazne sarayına hediye edilenlerle, Türkistan bölgesinden ganimet olarak alınan Türk gulamlar hem orduda hem de sarayda önemli hizmetler görürlerdi.

Büyük Selçuklular, Safeviler, Memlükler ve Eyyübiler gibi devletler de gulam sistemini kullanmışlardır. Gulam sistemi tabiriyle, esaret, devşirme, rehin veya intisap suretiyle Saray veya beyler hizmetine girip askeri sınıfa katılma usulü kastedilmektedir. Sistemin önemine Lybyer'in kitabında değinilmiştir.

Etimoloji

Ghilman (غِلْمَان) ve onun tekil varyantı ghulam (غلام) kelimeleri Arapça kökenlidir ve erkek çocuklar veya hizmetçiler anlamına gelir. Arapça ḡ-l-m (غ ل م) kökünden türemiştir.

Tarih

Gılman, fethedilen bölgelerden veya sınır bölgelerinden, özellikle de Orta Asya Türk halkları ve Kafkas halklarından (Türkçe: Kölemen) savaş esiri olarak alınan köle-askerlerdi. Gruplar halinde savaşırlar ve hizmetleri karşılığında yüksek ücret talep ederlerdi.

İslam dünyasında köle askerlerin kullanımı, Muhammed ve Raşidun Halifeliği altında hizmet eden Afrikalı köle askerlerden bahsedildiği 625 yılına kadar uzanmaktadır. Emevi Halifeleri döneminde Slavlar ve Berberiler de kullanılmıştır. Ancak bunun büyük ölçekte kullanılmaya başlanması 9. yüzyılın ortalarında olmuştur.

Gılmanlar Abbasi Halifeliği'ne el-Mu'tasım (hükümdarlığı 833-842) döneminde girmiş, el-Mu'tasım onlara büyük bir teveccüh göstermiş ve kişisel muhafızları olarak onlara güvenmiştir. Rivayetler, Mu'tasım'ın saraydaki hizipçiliği gidermeye çalışmasıyla halife hanesinde sayılarının arttığını aktarır. Bu köle-askerlere yerli Arap nüfus karşı çıktı ve 836'da Bağdat'ta onlara karşı çıkan ayaklanmalar Mu'tasım'ı başkentini Samarra'ya taşımaya zorladı.

Gılman kullanımı el-Mu'tedid döneminde olgunluğa ulaştı ve eğitimleri asil furusiyye tarafından tasarlandı ve ilham verildi. Bir köle olan gulam, biçimlendirici eğitim dönemini tamamladıktan sonra özgürlüğüne kavuşur ve atlı bir savaşçı olarak seçkin birliklere katılırdı. Gılmanların gücü ve etkisi hızla arttı ve Mu'tasım'ı takip eden zayıf yöneticiler döneminde kral yapıcı oldular: 860'larda "Samarra Anarşisi" olarak adlandırılan dönemde birkaç kez ayaklandılar ve dört halifeyi öldürdüler. Sonunda, Mısır'da Ahmed ibn Tulun ile başlayarak, bazıları özerk hükümdarlar haline geldi ve kendi hanedanlarını kurarak 10. yüzyılın ortalarında Abbasi Halifeliğinin dağılmasına yol açtı.

Bir gulam, masrafları efendisi tarafından karşılanmak üzere eğitilip yetiştirilir ve adanmış hizmetiyle özgürlüğünü kazanabilirdi. Gılmanların, efendileri tarafından kendileri için seçilen Türk köle kadınlarla evlenmeleri gerekiyordu. Bazı gılmanların bekâr bir hayat yaşadıkları görülmektedir. Aile hayatının ve çocukların yokluğu, muhtemelen gılmanların iktidarı ele geçirdiklerinde bile genellikle hanedan kuramamalarının veya bağımsızlıklarını ilan edememelerinin nedenlerinden biriydi. Ancak bu kuralın Afganistan'daki Gazneli hanedanı ve onu takip eden Anuştegin hanedanı gibi birkaç istisnası vardır.

Bedeviler, Gazi kutsal savaşçılar ve Haşariyan askerleri güvenilir olmadıkları için köle askerler İslam ordularının çekirdeği haline gelirken, toplumun geri kalanıyla kişisel bağlantıları olmadığı için Gılmanların sadık olmaları beklenirdi. Ancak Ghilman genellikle beklendiği kadar sadık kalmamıştır.

10. yüzyıldan itibaren efendiler, köle ordularını desteklemek için gılmanlara vergi amaçlı toprak bağışları (İkta) dağıtırdı.

Büveyhiler ve muhtemelen Tahiriler de Türk köle askerlerden oluşan ordular kurdular. Saffariler Türklerden, Hintlilerden ve Afrikalılardan köle askerler topladılar. Samanoğulları'nın bir köle askerinden doğan Gazneli hanedanı da ordularını önce Türkler ve daha sonra Hintliler olmak üzere köle askerler üzerine kurmuştur.

Türkiye Selçukluları ve onların halefleri olan Gurlular ve Türk Harezm hanedanı da çoğunlukla Türk köle askerlerden oluşan bir orduyla yola devam etmiştir. Selçuklu bölgesel prenslerinin her biri kendi hanedanlarını kuran köle asker muhafızların (atbak) vesayeti altındaydı. Moğollar döneminde kısa bir kesintiye uğrayan bu kurum, Karakoyunlu ve Akkoyunlu Türkmenleri döneminde geri döndü. Çeşitli İran hanedanları (Safevi, Afşar, Kaçar) Kafkasya'dan Gürcüler, Çerkesler ve Ermeniler gibi köle askerler çekmiştir.

Delhi Sultanlığı da temel şok birlikleri olarak Türk süvari gılmanlarını geniş ölçüde kullanmıştır. Orta Asya Moğolların eline geçtikten sonra Hindu erkek çocuklarını esir alarak İslami köle askerlere dönüştürmeye başladılar.

Başta Türkler, Slavlar, Nubyalılar ve Berberiler olmak üzere farklı gılman grupları arasında şiddetli etnik çatışmalar yaşandı.

Cennet

Kur'an52:24 ayetinde gılmandan bahseder: "Onların arasında, sanki iyi korunmuş inciler gibi, kendileri için gılmanlar dolaşır." Gılman, geleneksel olarak cennette özellikle inananlar için sağlanan hizmetçi çocuklar olarak tanımlanır. 56:17 ayetinde: "Onların [cennetteki imanlıların] arasında ebedi kılınmış genç oğlanlar dolaşacak" -- "onlar" cennetteki imanlıları, "ebedi kılınmış genç oğlanlar" ise gılmanları ifade eder. Onuncu ve on altıncı yüzyıl ilahiyatçılarının gılman tasvirleri güzelliklerine odaklanmıştır. Bu tefsirlerde ayrıca genç hizmetkârların yaşadığı cennetin zaman dışı parametrelerinin onlara da genişletildiği ve böylece yaşlanmadıkları ya da ölmedikleri belirtilmektedir.

Bazıları, üremeye ihtiyaç duyulmayan cennette eşcinselliğin geçerli olmayabileceğini ve gılmanın, müminlerin cennette evlendikleri ünlü güzel kadın hourilerin erkek eşdeğeri olabileceğini öne sürmüştür. Ancak bir başka yorum da, İslam dininde insanların cenneti hayal etmesinin imkansız olması nedeniyle, cennetin zevklerine yönelik sembolik bir jest oldukları yönündedir.