Yalnızlık

bilgipedi.com.tr sitesinden
Hans Thoma'nın Yalnızlık adlı eseri (Varşova Ulusal Müzesi)

Yalnızlık, algılanan izolasyona verilen hoş olmayan duygusal bir tepkidir. Yalnızlık, bireyleri sosyal bağlantılar aramaya motive eden psikolojik bir mekanizma olan sosyal acı olarak da tanımlanır. Genellikle istenmeyen bir bağlantı ve yakınlık eksikliği ile ilişkilendirilir. Yalnızlık, tek başınalıkla örtüşmekle birlikte ondan farklıdır. Yalnızlık basitçe diğerlerinden ayrı olma durumudur; yalnızlık yaşayan herkes kendini yalnız hissetmez. Öznel bir duygu olarak yalnızlık, bir kişi diğer insanlarla çevrili olduğunda bile hissedilebilir.

Yalnızlığın nedenleri çeşitlidir. Yalnızlık genetik miras, kültürel faktörler, anlamlı ilişkilerin eksikliği, önemli bir kayıp, pasif teknolojilere (özellikle 21. yüzyılda internet) aşırı bağımlılık veya kendi kendini sürdüren bir zihniyetin sonucu olabilir. Araştırmalar yalnızlığın, evliliklerin yanı sıra diğer güçlü ilişkilere ve başarılı kariyerlere sahip kişiler de dahil olmak üzere toplumun her kesiminde görüldüğünü göstermiştir. Çoğu insan hayatının bazı dönemlerinde yalnızlık yaşar ve bazıları bunu çok sık hisseder. Yalnızlığın etkileri de çeşitlilik gösterir. Geçici yalnızlık (kısa bir süre için var olan yalnızlık), kişinin ilişkilerinin gücüne daha fazla odaklanması gibi olumlu etkilerle ilişkilidir. Kronik yalnızlık (kişinin hayatında önemli bir süre var olan yalnızlık) genellikle artan obezite, depresyon riski, kardiyovasküler hastalık, yüksek tansiyon ve yüksek kolesterol riski gibi olumsuz etkilerle ilişkilidir. Kronik yalnızlık aynı zamanda ölüm ve intihar düşünceleri riskinin artmasıyla da ilişkilidir.

Yalnızlık için tıbbi tedaviler terapiye başlamayı ve antidepresan almayı içerir. Yalnızlık için sosyal tedaviler genellikle grup aktiviteleri (egzersiz veya dini aktiviteler gibi), eski arkadaşlar veya meslektaşlarla yeniden ilişki kurma ve kişinin toplumla daha fazla bağlantı kurması gibi başkalarıyla etkileşimin artırılmasını içerir. Yalnızlık için diğer sosyal tedaviler arasında evcil hayvan sahibi olmak ve buluşma hizmetleri veya sosyal robotlar gibi yalnızlık için tasarlanmış teknolojiler yer almaktadır (yalnızlıkla mücadele etmek için bazı teknolojilerin kullanımı tartışılmaktadır).

Yalnızlık uzun zamandır edebiyatta Gılgamış Destanı'na kadar uzanan bir tema olmuştur. Ancak, son on yıllara kadar yalnızlığın akademik olarak ele alınması seyrekti. 21. yüzyılda bazı akademisyenler ve profesyoneller, aralarında ABD Genel Cerrahı Vivek Murthy'nin de bulunduğu yalnızlığın bir salgın haline geldiğini iddia etmişlerdir. Ancak bu iddiaya karşı çıkanlar, yalnızlığın artmadığını, aksine sadece konuya akademik olarak odaklanıldığını savunmaktadır.

Modern insanın evrimleşerek geliştiği bundan bir kaç yüzbin yıl önceki afrika bozkırlarında yalnız kalmak kısa sürede av olmak ve ölmek demekti. Bu yüzden sadece içgüdüsel dürtüleri sosyal birlikteliği seçme yönünde olanlar hayatta kaldı. Yalnızlığı istenmeyen bir his hali yapan evrimsel neden bu olabilir. Bireysel farklılıkların toplumun yaklaşık %15'inin yüksek derecede hassas kişiler olmasına sebep olması kabul gören bir durumdur. zaman zaman yüksek uyarımlı sosyal birliktelik bu tür bireyleri güvenli bir yalnızlık aramaya itebilir.

Nedenleri

Thomas Wolfe, sık sık alıntılanan bir pasajında şöyle der: "Hayatımın tüm inancı, yalnızlığın nadir ve tuhaf bir olgu olmaktan uzak, insan varoluşunun merkezi ve kaçınılmaz gerçeği olduğu inancına dayanıyor."

Varoluşsal

Yalnızlık uzun zamandır, en azından bir dereceye kadar, herkes tarafından hissedilen evrensel bir durum olarak görülmüştür. Bu bakış açısına göre, insan yaşamının sınırlılıkları, herkesin doğasında var olan bağlantı kurma ihtiyacını sürekli olarak tatmin etmesinin imkansız olduğu anlamına geldiğinden, bir dereceye kadar yalnızlık kaçınılmazdır. Michele A. Carter ve Ben Lazare Mijuskovic gibi profesörler, varoluşçu perspektifi ve tarih boyunca bu perspektiften bahseden birçok yazarı takip eden kitaplar ve denemeler yazmışlardır. Thomas Wolfe'un 1930'larda yazdığı God's Lonely Man (Tanrı'nın Yalnız Adamı) adlı deneme bu bağlamda sıkça tartışılmaktadır; Wolfe, herkesin kendine özgü bir şekilde yalnız olduğunu hayal ettiğini, oysa gerçekte her insanın bazen yalnızlık yaşadığını ileri sürmektedir. Yalnızlığın azaltılmasının iyi bir şey olabileceği konusunda hemfikir olmakla birlikte, varoluşçu görüşü benimseyenler bu tür çabaların tam anlamıyla başarılı olabileceğinden şüphe duyma eğilimindedir; bir miktar yalnızlığı hem kaçınılmaz hem de insanların yaşama sevincini takdir etmelerine yardımcı olabileceği için faydalı olarak görürler.

Kültürel

Kültür, iki anlamda yalnızlığın bir nedeni olarak tartışılmaktadır. Göçmenler kendi kültürlerini özledikleri için yalnızlık yaşayabilirler. Araştırmalar, bu etkinin özellikle kolektif kültüre sahip Asya ülkelerinden gelen öğrenciler için, daha bireyci İngilizce konuşulan ülkelerdeki üniversitelerde eğitim görmeye geldiklerinde güçlü olabileceğini ortaya koymuştur. Kültür aynı zamanda, Aydınlanma Çağı'nın bireyciliği eski toplumsal değerlere tercih etmeye başlamasından bu yana batı kültürünün yalnızlığa katkıda bulunabileceği anlamında yalnızlığın bir nedeni olarak görülmektedir.

Anlamlı ilişkilerin eksikliği

Birçok kişi için köken aile, ömür boyu sürecek ve hatta sevilen birinin vefatından sonra bile hatırlanacak bir referans oluşturmak için gereken güvene dayalı ilişkileri sunmamıştır. Bunun nedeni ebeveynlik tarzı, gelenekler, kişilik bozuklukları ve istismarcı aile ortamları da dahil olmak üzere ruh sağlığı sorunları olabilir. Bazen dini dışlama da söz konusu olabilir.

Bu durum bireylerin kendilerini tanıma, kendilerine değer verme ve başkalarıyla ilişki kurma becerilerini etkiler ya da bunu büyük zorluklarla yapmalarına neden olur.

Tüm bu faktörler ve diğerleri, arkadaşlarla, aileyle buluşmayı ve sosyalleşmeyi öneren standart tıbbi veya psikolojik tavsiyeler tarafından göz ardı edilmektedir. İlişki kurulabilecek kimse olmadığında ve nasıl ilerleneceğine dair beceri ve bilgi olmadan bağlantı kurulamadığında bu her zaman mümkün değildir. Zamanla kişinin cesareti kırılabilir veya kişilerarası becerilerin eksikliğinden kaynaklanan sayısız deneme, başarısızlık veya reddedilme nedeniyle ilgisizlik geliştirebilir.

Yalnızlık oranı her yaş grubundan insanlarda ve daha çok da yaşlılarda her geçen yıl artarken ve bunun bilinen zararlı fiziksel ve psikolojik etkileri varken, insanları birbirine bağlamak için yeni yollar bulmaya ihtiyaç vardır ve özellikle de insan dikkatinin büyük bir kısmının elektronik cihazlara odaklandığı bir zamanda bu bir meydan okumadır.

İlişki kaybı

Yalnızlık, genellikle geçici olsa da, bir ilişkinin sona ermesinin veya yasın çok yaygın bir sonucudur. Kişinin hayatındaki önemli bir kişinin kaybı tipik olarak bir yas tepkisi başlatacaktır; bu durumda kişi başkalarıyla birlikteyken bile kendini yalnız hissedebilir. Yalnızlık, kişinin sosyal çevresinin bozulması nedeniyle ortaya çıkabilir ve bazen insanların iş veya eğitim için taşınmasından kaynaklanan ev özlemiyle birleşebilir.

Durumsal

Her türlü durum ve olay, özellikle de duyarlı bireyler için belirli kişilik özellikleriyle birlikte yalnızlığa neden olabilir. Örneğin, son derece sosyal olan dışa dönük bir kişinin, nüfus yoğunluğunun düşük olduğu ve etkileşime girebileceği daha az insanın bulunduğu bir yerde yaşıyorsa kendini yalnız hissetme olasılığı daha yüksektir. Yalnızlık bazen normalde hafifletmesi beklenebilecek olaylardan bile kaynaklanabilir: örneğin bir çocuğun doğumu (önemli bir doğum sonrası depresyon varsa) veya evlendikten sonra (özellikle evlilik istikrarsız, önceki ilişkileri aşırı derecede bozucu veya duygusal olarak soğuksa). Dış olaylardan etkilenmenin yanı sıra yalnızlık, kronik depresyon ve anksiyete gibi önceden var olan ruh sağlığı durumları nedeniyle daha da kötüleşebilir.

Kendi kendini sürdürme

Uzun süreli yalnızlık, hipervijilans ve sosyal beceriksizlik gibi çeşitli uyumsuz sosyal biliş türlerine neden olabilir ve bu da bireyin mevcut ilişkileri sürdürmesini veya yeni ilişkiler kurmasını zorlaştırabilir. Çeşitli çalışmalar, bu uyumsuz bilişi ele almayı hedefleyen terapinin, herkes için her zaman işe yaramasa da, yalnızlığı azaltmak için müdahalenin en etkili tek yolu olduğunu bulmuştur.

Sosyal bulaşma

Yalnızlık sosyal gruplar arasında bir hastalık gibi yayılabilir. Bunun mekanizması, genellikle kronik yalnızlıktan kaynaklanan uyumsuz bilişi içerir. Bir erkek herhangi bir nedenle bir arkadaşını kaybederse, bu durum yalnızlığını artırabilir ve aşırı muhtaçlık ya da diğer arkadaşlarından şüphe duyma gibi uyumsuz bilişler geliştirmesine neden olabilir. Dolayısıyla, daha sonra kalan arkadaşlarından ayrılırsa insani bağlarını daha da kaybedebilir. Bu diğer arkadaşlar da artık daha yalnız hale gelir ve bu da yalnızlığın dalgalanma etkisine yol açar. Ancak araştırmalar bu bulaşma etkisinin tutarlı olmadığını ortaya koymuştur - yalnızlıktaki küçük bir artış her zaman uyumsuz bilişe neden olmamaktadır. Ayrıca, bir kişi bir arkadaşını kaybettiğinde, bazen yeni arkadaşlıklar kurar veya mevcut diğer ilişkilerini derinleştirir.

İnternet

Araştırmalar, özellikle internet kullanımının yaygınlaşmasından önce, 1990'lı yıllara ait verilerden yararlananlar olmak üzere, yoğun internet kullanımı ile yalnızlık arasında orta düzeyde bir ilişki bulma eğilimindedir. Bu ilişkinin sadece yalnız insanların internete daha fazla ilgi duymasının bir sonucu mu olduğunu yoksa internetin gerçekten yalnızlığa neden olup olamayacağını araştıran çalışmalarda çelişkili sonuçlar bulunmuştur. Yer değiştirme hipotezi, bazı insanların internete daha fazla zaman ayırabilmek için gerçek dünyadaki sosyal etkileşimlerden çekilmeyi seçtiklerini savunmaktadır. Aşırı internet kullanımı doğrudan anksiyete ve depresyona neden olabilir, bunlar da yalnızlığa katkıda bulunabilir - ancak bu faktörler internetin etkileşimi kolaylaştırma ve insanları güçlendirme yeteneği ile dengelenebilir. Bazı çalışmalar, internet kullanımının en azından bazı insan türleri için yalnızlığın bir nedeni olduğunu ortaya koymuştur. Diğerleri ise internet kullanımının yalnızlığı azaltmada önemli bir olumlu etkiye sahip olabileceğini bulmuştur. Yaklaşık 2015 ve sonrasında yapılan meta çalışmaların ve incelemelerin yazarları, yalnızlık ve internet kullanımı arasında çift yönlü bir nedensel ilişki olduğunu iddia etme eğilimindedir. Aşırı kullanım, özellikle de pasif kullanım yalnızlığı artırabilir. Ilımlı kullanım, özellikle de pasif bir şekilde içerik tüketmek yerine başkalarıyla etkileşime giren kullanıcılar tarafından, sosyal bağlantıyı artırabilir ve yalnızlığı azaltabilir.

Genetik

2016 yılında, yalnızlık üzerine yapılan ilk genom çapında ilişkilendirme çalışması, yalnızlığın kalıtımının yaklaşık %14-27 oranında olduğunu ortaya koymuştur. Yani genler bir kişinin ne kadar yalnızlık hissedebileceğini belirlemede rol oynasa da, bireysel deneyimler ve çevreden daha az bir faktördür. Ancak daha önceki küçük çalışmalarda yalnızlığın %37-55 arasında kalıtsal olabileceği tahmin edilmişti.

Diğer

Uzun araç yolculukları yapan kişilerde yalnızlık hissinin (ve diğer olumsuz sağlık etkilerinin) önemli ölçüde arttığı bildirilmiştir.

Tipoloji

Yalnızlığın iki temel türü sosyal ve duygusal yalnızlıktır. Bu tanımlama 1973 yılında Robert S. Weiss tarafından ufuk açıcı çalışmasında yapılmıştır: Yalnızlık: Weiss'ın "her iki yalnızlık türünün de bağımsız olarak incelenmesi gerektiği, çünkü duygusal yalnızlık ihtiyacının karşılanmasının sosyal yalnızlık için bir denge unsuru olamayacağı ve bunun tersinin de geçerli olduğu" görüşüne dayanarak, yalnızlığı tedavi etmek veya daha iyi anlamak için çalışan insanlar bu iki yalnızlık türünü ayrı ayrı ele alma eğiliminde olmuşlardır, ancak durum her zaman böyle değildir.

Sosyal yalnızlık

Sosyal yalnızlık, insanların daha geniş bir sosyal ağa sahip olmamaları nedeniyle yaşadıkları yalnızlıktır. Kendilerini bir topluluğun üyesi olarak hissetmeyebilirler ya da sıkıntılı anlarında güvenebilecekleri arkadaşları veya müttefikleri olduğunu düşünmeyebilirler.

Duygusal yalnızlık

Duygusal yalnızlık, diğer insanlarla derin ve besleyici ilişkilerin eksikliğinden kaynaklanır. Weiss duygusal yalnızlık kavramını bağlanma teorisine bağlamıştır. İnsanların derin bağlanma ihtiyacı vardır ve bu ihtiyaç yakın arkadaşlar, daha sıklıkla ebeveynler gibi yakın aile üyeleri ve yaşamın ilerleyen dönemlerinde romantik partnerler tarafından karşılanabilir. 1997 yılında Enrico DiTommaso ve Barry Spinner duygusal yalnızlığı Romantik ve Aile yalnızlığı olarak ikiye ayırmıştır. 2019 yılında yapılan bir çalışma, duygusal yalnızlığın yalnız yaşayan yaşlı yetişkinlerin ölüm olasılığını önemli ölçüde artırdığını ortaya koymuştur (oysa sosyal yalnızlıkta ölüm oranında herhangi bir artış tespit edilmemiştir).

Aile yalnızlığı

Aile yalnızlığı, bireylerin aile üyeleriyle yakın bağlarının olmadığını hissetmeleriyle ortaya çıkar. 2010 yılında 1.009 öğrenci üzerinde yapılan bir çalışmada, romantik ya da sosyal yalnızlığın değil, yalnızca ailevi yalnızlığın kendine zarar verme sıklığındaki artışla ilişkili olduğu bulunmuştur.

Romantik yalnızlık

Romantik yalnızlık, romantik bir partnerle yakın bir bağı olmayan ergenler ve yetişkinler tarafından yaşanabilir. Psikologlar, kararlı bir romantik ilişki kurmanın genç yetişkinler için kritik bir gelişim görevi olduğunu, ancak aynı zamanda birçoğunun 20'li yaşlarının sonlarına veya ötesine ertelediğini ileri sürmüşlerdir. Romantik ilişki içinde olan kişiler, ilişkilerinin kendilerine duygusal yakınlık sağlaması koşuluyla, bekar kişilere göre daha az yalnızlık bildirme eğilimindedir. İstikrarsız ya da duygusal açıdan soğuk romantik birliktelikler yaşayan kişiler yine de romantik yalnızlık hissedebilirler.

Diğer

Başka tipolojiler ve yalnızlık türleri de mevcuttur. Diğer yalnızlık türleri arasında varoluşsal yalnızlık, kozmik yalnızlık - düşmanca bir evrende yalnız hissetmek ve kültürel yalnızlık - tipik olarak kendi kültürlerini özleyen göçmenler arasında bulunur. Bu türler sosyal, romantik ve ailevi yalnızlık olarak üçlü ayrıma göre daha az çalışılmıştır, ancak belirli alt grupların yalnızlık deneyimlerini anlamak açısından değerli olabilir.

Kilitlenme yalnızlığı

Kilitlenme yalnızlığı, "COVID-19 salgını ve COVID-19 salgını gibi benzer diğer acil durumlarda zorunlu sosyal mesafe ve kilitlenmeler nedeniyle sosyal kopukluktan kaynaklanan yalnızlığı" ifade eder.

Demarkasyon

Yalnız hissetmek ve sosyal olarak izole olmak arasındaki farklar

Yalnız hissetmek ile sosyal olarak izole olmak (örneğin yalnızlık) arasında net bir ayrım vardır. Özellikle, yalnızlık hakkında düşünmenin bir yolu, kişinin gerekli ve elde edilen sosyal etkileşim seviyeleri arasındaki tutarsızlık iken, yalnızlık basitçe insanlarla temas eksikliğidir. Dolayısıyla yalnızlık öznel bir deneyimdir; eğer bir kişi yalnız olduğunu düşünüyorsa yalnızdır. İnsanlar yalnızlık içindeyken ya da bir kalabalığın ortasında yalnız olabilirler. Bir kişiyi yalnız yapan şey, daha fazla sosyal etkileşime ya da şu anda mevcut olmayan belirli bir sosyal etkileşim türüne veya kalitesine ihtiyaç duymasıdır. Bir kişi bir partinin ortasında olabilir ve yeterince insanla konuşmadığı için kendini yalnız hissedebilir. Tersine, kişi yalnız olabilir ve yalnız hissetmeyebilir; etrafında kimse olmasa bile, sosyal etkileşim arzusu olmadığı için kişi yalnız değildir. Ayrıca, her insanın kendi optimal sosyal etkileşim seviyesine sahip olduğuna dair öneriler de vardır. Eğer bir kişi çok az veya çok fazla sosyal etkileşime girerse, bu yalnızlık veya aşırı uyarılma duygularına yol açabilir.

Yalnızlığın bireyler üzerinde olumlu etkileri olabilir. Bir çalışmada, yalnız geçirilen zamanın kişinin ruh halini bozma ve yalnızlık hissini artırma eğiliminde olmasına rağmen, konsantrasyonu artırmak gibi bilişsel durumlarını iyileştirmeye de yardımcı olduğu bulunmuştur. Bazı bireylerin daha anlamlı ve canlı bir varoluş keşfetmek için yalnızlık aradığı söylenebilir. Ayrıca, yalnız geçirilen zaman sona erdiğinde, insanların ruh halleri önemli ölçüde artma eğilimi göstermiştir. Yalnızlık aynı zamanda diğer olumlu büyüme deneyimleri, dini deneyimler ve ergenler için geçiş törenlerinde kullanılan yalnız arayışlar gibi kimlik inşası ile de ilişkilidir.

Geçici ve kronik yalnızlık

Yalnızlığın bir diğer önemli tipolojisi de zaman perspektifine odaklanmaktadır. Bu bağlamda, yalnızlık geçici ya da kronik olarak görülebilir.

Geçici yalnızlık doğası gereği geçicidir; genellikle kolayca giderilir. Kronik yalnızlık ise daha kalıcıdır ve kolaylıkla giderilemez. Örneğin, bir kişi hasta olduğunda ve arkadaşlarıyla sosyalleşemediğinde, bu geçici bir yalnızlık durumu olacaktır. Kişi iyileştiğinde yalnızlığını hafifletmesi kolay olacaktır. Bir aile toplantısında ya da arkadaşlarıyla birlikte olup olmadığına bakılmaksızın uzun süreli yalnızlık hisseden bir kişi kronik yalnızlık yaşıyor demektir.

Bir insanlık durumu olarak yalnızlık

Varoluşçu düşünce ekolü bireyselliği insan olmanın özü olarak görür. Her insan dünyaya tek başına gelir, hayatı boyunca ayrı bir kişi olarak hareket eder ve nihayetinde tek başına ölür. Bununla başa çıkmak, bunu kabullenmek ve kendi hayatlarımızı bir dereceye kadar zarafet ve memnuniyetle nasıl yönlendireceğimizi öğrenmek insanlık durumudur.

Sartre gibi bazı filozoflar epistemik bir yalnızlığa inanır; bu yalnızlık, insanların yaşamda anlam arayan bilinçleri ile evrenin yalıtılmışlığı ve hiçliği arasındaki paradoks nedeniyle insanlık durumunun temel bir parçasıdır. Buna karşılık, diğer varoluşçu düşünürler, insanların iletişim kurarken ve yaratırken birbirleriyle ve evrenle aktif olarak ilişki kurduklarının söylenebileceğini ve yalnızlığın yalnızca bu süreçten kopmuş olma hissi olduğunu savunur.

2019 tarihli metni, Varlığın Kanıtı: The Black Gay Cultural Renaissance and the Politics of Violence başlıklı 2019 tarihli metninde Darius Bost, Heather Love'ın yalnızlık kuramlaştırmasından yola çıkarak, yalnızlığın siyah geylerin duygularını ve edebi, kültürel üretimlerini nasıl yapılandırdığını betimliyor. Bost şöyle diyor: "Bir olumsuz duygulanım biçimi olarak yalnızlık, 1980'lerde ve 1990'ların başında siyah gey erkeklerin yabancılaşmasını, tecrit edilmesini ve patolojikleştirilmesini destekliyor. Ancak yalnızlık aynı zamanda bedensel bir arzu biçimi, toplumsal olana bağlanma ve kişinin yabancılaşmasını ve izolasyonunu yaratan güçlerin ötesinde bir gelecek özlemidir."

Yaygınlık

Yalnızlığın yaygınlığını değerlendirmek için binlerce çalışma ve anket yapılmıştır. Yine de bilim insanları için doğru genellemeler ve karşılaştırmalar yapmak zor olmaya devam etmektedir. Bunun nedenleri arasında farklı çalışmalarda farklı yalnızlık ölçüm ölçeklerinin kullanılması, aynı ölçeğin bile çalışmadan çalışmaya nasıl uygulandığındaki farklılıklar ve zaman ve mekândaki kültürel farklılıkların insanların büyük ölçüde öznel olan yalnızlık olgusunu nasıl rapor ettiklerini etkileyebilmesi sayılabilir.

Tutarlı bir bulgu, yalnızlığın bir ulusun nüfusu arasında eşit olarak dağılmadığıdır. Örneğin yoksullar, işsizler ve göçmenler gibi kırılgan alt gruplar arasında yoğunlaşma eğilimindedir. En şiddetli yalnızlık durumlarından bazıları, Asya'daki kolektif kültüre sahip ülkelerden Avustralya gibi daha bireyci bir kültüre sahip ülkelere eğitim görmeye gelen uluslararası öğrenciler arasında görülme eğilimindedir. Yeni Zelanda'da, ankete katılan ve çoğu zaman/her zaman en yüksek yalnızlık prevalansına sahip on dört grup azalan sırayla şunlardır: engelliler, yeni göçmenler, düşük gelirli haneler, işsizler, tek ebeveynler, kırsal kesim (Güney Adası'nın geri kalanı), 75 yaş üstü yaşlılar, işgücünde olmayanlar, 15-24 yaş arası gençler, niteliksizler, konut sahibi olmayanlar, aile çekirdeğinde olmayanlar, Māori ve düşük kişisel gelir.

Çalışmalar yaş, cinsiyet ve kültürün yalnızlık üzerindeki etkisine ilişkin tutarsız sonuçlar bulmuştur. 20. yüzyılda ve 21. yüzyılın başlarında yalnızlık üzerine yazılanların çoğu, yalnızlığın tipik olarak yaşla birlikte arttığını varsaymıştır. Yüksek gelirli ülkelerde, ortalama olarak, 60 yaşın üzerindeki her dört kişiden biri ve 75 yaşın üzerindeki her üç kişiden biri kendini yalnız hissetmektedir. Ancak 2020 itibariyle, bazı istisnalar dışında, son çalışmalar en çok yalnızlık bildirenlerin gençler olduğunu bulma eğilimindedir (yine de yalnızlığın çok yaşlılar için hala ciddi bir sorun olduğu bulunmuştur). Yalnızlığın yaygınlığının cinsiyete göre nasıl değiştiğine ilişkin çelişkili sonuçlar bulunmaktadır. BBC tarafından toplanan dünya çapındaki bir veri setine dayanan 2020 tarihli bir analiz, erkekler arasında daha fazla yalnızlık olduğunu ortaya koymuştur; ancak daha önceki bazı çalışmalar bunun tersini ya da cinsiyetin bir fark yaratmadığını ortaya koymuştur.

Kültürler arası karşılaştırmaları yüksek güvenle yorumlamak zor olsa da, BBC veri setine dayanan 2020 analizleri, Birleşik Krallık gibi daha bireyci ülkelerin daha yüksek yalnızlık seviyelerine sahip olma eğiliminde olduğunu ortaya koymuştur. Bununla birlikte, daha önceki ampirik çalışmalar, daha kolektivist kültürlerde yaşayan insanların, muhtemelen kendilerine en uygun ilişki türünü seçme özgürlüğünün daha az olması nedeniyle, daha fazla yalnızlık bildirme eğiliminde olduklarını ortaya koymuştur.

Artan yaygınlık

21. yüzyılda yalnızlık dünya çapında giderek artan bir sorun olarak yaygın bir şekilde rapor edilmektedir. Yalnızlık, 2017 yılında Amerika Birleşik Devletleri Genel Cerrahı Vivek Murthy tarafından büyüyen bir "salgın" olarak nitelendirilmiştir. O zamandan bu yana gazeteciler, akademisyenler ve diğer kamu görevlileri tarafından binlerce kez salgın olarak tanımlanmıştır. 2010 yılında yapılan bir sistematik inceleme ve meta analiz, "sanayileşmiş ülkelerdeki modern yaşam biçiminin", kısmen insanların artık geniş aileleriyle yakın mesafede yaşamamaları nedeniyle sosyal ilişkilerin kalitesini büyük ölçüde düşürdüğünü belirtmiştir. İnceleme, 1990'dan 2010'a kadar yakın sırdaşı olmadığını bildiren Amerikalıların sayısının üç kat arttığını belirtmektedir. Dünya genelinde ise yalnızlıkta bir artış olduğunu kesin olarak ortaya koyacak çok az tarihsel veri bulunmaktadır. Çeşitli incelemeler, ABD'de bile yalnızlığın arttığına dair net bir kanıt bulamamıştır. Claude S. Fischer ve Eric Klinenberg gibi profesörler 2018 yılında, verilerin yalnızlığı bir "salgın" ya da açıkça büyüyen bir sorun olarak tanımlamayı desteklemese de, yalnızlığın gerçekten de ciddi bir sorun olduğunu ve milyonlarca insan üzerinde ciddi bir sağlık etkisi yarattığını belirtmiştir. Bununla birlikte, 2021'de yapılan bir çalışma, çağdaş okullarda ergen yalnızlığının ve depresyonun 2012'den sonra dünya çapında önemli ölçüde ve tutarlı bir şekilde arttığını ortaya koymuştur.

COVID öncesi dönemde Avrupa'da yalnızlık ve sosyal izolasyonun yaygınlığı ve belirleyicilerine ilişkin karşılaştırmalı bir genel bakış, Avrupa Komisyonu Ortak Araştırma Merkezi tarafından Avrupa'da Yalnızlık projesi kapsamında yürütülmüştür. Ampirik sonuçlar, Avrupa'daki yetişkin nüfusun %8.6'sının sık sık yalnızlık ve %20.8'inin sosyal izolasyon yaşadığını ve Doğu Avrupa'nın her iki olgunun da en yüksek prevalansını kaydettiğini göstermektedir.

Etkileri

Geçici

Hoş olmayan, geçici yalnızlık duyguları bazen hemen hemen herkes tarafından yaşanır ve uzun vadeli zarara neden olduğu düşünülmez. 20. yüzyılın başlarındaki çalışmalar bazen yalnızlığı tamamen olumsuz bir olgu olarak ele almıştır. Ancak geçici yalnızlık artık genel olarak faydalı kabul edilmektedir. Bu duyguyu hissetme kapasitesi evrimsel olarak seçilmiş olabilir; bireyleri sosyal bağlarını güçlendirmeye motive eden sağlıklı bir tiksindirici duygudur. Geçici yalnızlık bazen kısa süreli açlıkla karşılaştırılır; bu açlık rahatsız edici olsa da sonuçta bizi yemek yemeye motive ettiği için faydalıdır.

Kronik

Uzun süreli yalnızlık yaygın olarak tamamen zararlı bir durum olarak kabul edilir. Geçici yalnızlık tipik olarak bizi başkalarıyla ilişkilerimizi geliştirmeye motive ederken, kronik yalnızlık tam tersi bir etkiye sahip olabilir. Bunun nedeni, uzun süreli sosyal izolasyonun hipervijilansa neden olabilmesidir. Artan uyanıklık, başkaları arkalarını kollamadan uzun süre yaşayan bireyler için evrimsel olarak uyarlanabilir olsa da, aşırı sinizme ve diğer insanlardan şüphelenmeye yol açabilir ve bu da kişilerarası ilişkilere zarar verebilir. Dolayısıyla müdahale edilmediği takdirde kronik yalnızlık kendi kendini pekiştirebilir.

Faydaları

Yalnız olmanın faydaları hakkında çok şey yazılmıştır, ancak çoğu zaman yazarlar "yalnızlık" kelimesini kullandıklarında bile, daha kesin olarak gönüllü yalnızlık olarak tanımlanabilecek bir durumdan bahsetmektedirler. Yine de bazıları uzun süreli istemsiz yalnızlığın bile faydalı etkileri olabileceğini iddia etmektedir.

Kronik yalnızlık, sosyal ve tıbbi bilimlerin merceğinden bakıldığında genellikle tamamen olumsuz bir olgu olarak görülür. Ancak ruhani ve sanatsal geleneklerde, karışık etkilere sahip olarak görülmüştür. Bu gelenekler içinde bile, kronik yalnızlığı veya diğer koşulları kasıtlı olarak aramamak için uyarılar olabilir - sadece kişinin bunlara düşmesi durumunda faydaları olabileceği tavsiye edilir. Batı sanatlarında, yalnızlık da dahil olmak üzere psikolojik zorlukların yaratıcılığın kaynağı olabileceğine dair uzun bir inanç vardır. Ruhani geleneklerde, yalnızlığın belki de en belirgin faydası, ilahi olanla birleşme arzusunu artırabilmesidir. Daha ezoterik olarak, yalnızlığın veya diğer koşulların açtığı psişik yaranın, örneğin Simone Weil tarafından, Tanrı'nın ruhun içinde tezahür etmesi için alan açtığı söylenmiştir. Hıristiyanlıkta, ruhsal kuruluk "ruhun karanlık gecesi "nin bir parçası olarak avantajlı görülmüştür; bu, acı verici olsa da ruhsal dönüşümle sonuçlanabilecek bir çiledir. Seküler bir bakış açısıyla, ampirik çalışmaların büyük çoğunluğu uzun süreli yalnızlığın olumsuz etkilerine odaklanırken, birkaç çalışma sosyal durumların daha iyi algılanması gibi faydalarının da olabileceğini ortaya koymuştur.

Beyin

Araştırmalar, kronik yalnızlığın beyin işleyişi ve yapısı üzerinde çoğunlukla olumsuz etkileri olduğunu ortaya koymuştur. Bununla birlikte, beynin belirli bölümlerinin ve sosyal tehdidi tespit etme yeteneği gibi belirli işlevlerin güçlendiği görülmektedir. 2020 yılında yapılan bir popülasyon genetiği çalışmasında gri madde morfolojisi, içsel işlevsel bağlantı ve lif yolu mikro yapısında yalnızlık imzaları arandı. Yalnızlıkla bağlantılı nörobiyolojik profiller, varsayılan mod ağı olarak bilinen bir beyin bölgeleri koleksiyonunda birleşti. Bu yüksek ilişkisel ağ, gri madde hacminde diğer kortikal beyin ağlarına göre daha tutarlı yalnızlık ilişkileri göstermektedir. Yalnız bireyler, varsayılan ağda daha güçlü işlevsel iletişim ve forniks yolunda daha fazla mikroyapısal bütünlük sergilemektedir. Bulgular, bu nöral devrelerin yukarı regülasyonunun sosyal boşluğu doldurmak için zihinselleştirme, anımsama ve hayal gücünü destekleme olasılığına uymaktadır.

Fiziksel sağlık

Kronik yalnızlık ciddi, yaşamı tehdit eden bir sağlık durumu olabilir. Doğrudan nedensel bağlantılar henüz kesin olarak tanımlanmamış olsa da, artmış kardiyovasküler hastalık riski ile güçlü bir şekilde ilişkili olduğu bulunmuştur. Yalnızlık yaşayan kişilerde yüksek tansiyon, yüksek kolesterol ve obezite görülme sıklığı artma eğilimindedir.

Yalnızlığın vücuttaki kortizol seviyelerinin konsantrasyonunu artırdığı ve insanların bir şeylerden zevk almasını sağlayan hormon olan dopaminin etkilerini zayıflattığı gösterilmiştir. Uzun süreli yüksek kortizol seviyeleri anksiyete, depresyon, sindirim sorunları, kalp hastalıkları, uyku sorunları ve kilo alımına neden olabilir.

Yalnızlık ve bağışıklık sistemi üzerine yapılan ilişkisel çalışmalar, daha düşük doğal öldürücü (NK) hücre aktivitesi veya Epstein Barr, herpes ve influenza gibi virüslere karşı antikor tepkisinin azalması, ancak AIDS'in ilerlemesinde ya daha yavaş ya da hiçbir değişiklik olmaması gibi karışık sonuçlar bulmuştur.

ELSA'ya dayanan bir çalışma, yalnızlığın bunama riskini üçte bir oranında artırdığını ortaya koymuştur. Bir partnere sahip olmamak (bekar, boşanmış veya dul olmak) bunama riskini iki katına çıkarmıştır. Ancak, iki ya da üç yakın ilişkiye sahip olmak riski beşte üç oranında azaltmıştır.

Ölüm

2010 yılında yapılan bir sistematik inceleme ve meta-analiz yalnızlık ve artan ölüm oranı arasında anlamlı bir ilişki bulmuştur. İyi sosyal ilişkilere sahip kişilerin hayatta kalma şansının yalnız kişilere kıyasla %50 daha fazla olduğu bulunmuştur (odds oranı = 1.5). Başka bir deyişle, kronik yalnızlık, ölüm için sigara içmekle kıyaslanabilir ve obezite veya egzersiz eksikliğinden daha büyük bir risk faktörü gibi görünmektedir. Sistematik incelemelere 2017 yılında yapılan bir genel bakış, benzer bulgulara sahip başka meta çalışmalar da bulmuştur. Bununla birlikte, yalnızlık ve erken ölüm arasında kesin nedensel bağlantılar kesin olarak kurulmamıştır.

Akıl sağlığı

Yalnızlık depresyonla bağlantılıdır ve dolayısıyla intihar için bir risk faktörüdür. İngiliz Boylamsal Yaşlanma Çalışması'nda (ELSA) 50 yaş üstü 4.000'den fazla yetişkin üzerinde yapılan bir çalışmada yalnızlık konusu ele alınmıştır. Yalnız olduğunu bildirenlerin yaklaşık beşte birinde bir yıl içinde depresyon belirtileri görülmüştür. Émile Durkheim yalnızlığı, özellikle de başkaları için, yani arkadaşlıklar ya da özgeci fikirler için yaşama konusundaki yetersizlik ya da isteksizliği, egoist intihar olarak adlandırdığı şeyin ana nedeni olarak tanımlamıştır. Yetişkinlerde yalnızlık, depresyon ve alkolizmin önemli bir öncüsüdür. Sosyal olarak izole olmuş kişilerde uyku kalitesinin düşük olduğu ve dolayısıyla onarıcı süreçlerin azaldığı bildirilebilir. Yalnızlık, kişinin dünyayı farklı görebildiği ve sürgündeki benlik olarak tanımlanan sosyal yabancılaşma yaşayabildiği şizoid karakter tipiyle de ilişkilendirilmiştir.

Uzun süreli yalnızlığın uzun vadeli etkileri çok az anlaşılmış olsa da, uzun süre izole olan veya yalnızlık yaşayan kişilerin "ontolojik kriz" veya "ontolojik güvensizlik" içine düştükleri, kendilerinin veya çevrelerinin var olup olmadığından ve eğer varsa, tam olarak kim veya ne olduklarından emin olmadıkları, kişinin düşüncelerinde hissedilebilirlik noktasına kadar işkence, acı ve umutsuzluk yarattığı belirtilmiştir.

Çocuklarda sosyal bağlantı eksikliği, başta saldırgan ve suçlu davranışlar olmak üzere çeşitli antisosyal ve kendine zarar verici davranış biçimleriyle doğrudan bağlantılıdır. Hem çocuklarda hem de yetişkinlerde yalnızlık genellikle öğrenme ve hafıza üzerinde olumsuz bir etkiye sahiptir. Uyku düzenini bozması, günlük yaşamda işlev görme yeteneği üzerinde önemli bir etkiye sahip olabilir.

Psychological Medicine dergisinde yayınlanan geniş çaplı bir araştırmaya göre, "yalnız Y kuşağının, cinsiyet ya da zenginlikten bağımsız olarak, başkalarına bağlı hisseden akranlarına kıyasla ruh sağlığı sorunları yaşama, işsiz kalma ve hayatta başarılı olma becerileri konusunda kötümser hissetme olasılıkları daha yüksektir".

2004 yılında Amerika Birleşik Devletleri Adalet Bakanlığı, yalnızlığın gençler arasında intihar oranlarını büyük ölçüde artırdığını ve çocuk cezaevlerinde meydana gelen tüm intiharların %62'sinin ya intihar sırasında hücre hapsinde olanlar ya da hücre hapsi geçmişi olanlar arasında olduğunu gösteren bir çalışma yayınlamıştır.

Ağrı, depresyon ve yorgunluk bir semptom kümesi olarak işlev görür ve bu nedenle ortak risk faktörlerini paylaşabilir. Farklı popülasyonlarla yapılan iki boylamsal çalışma, yalnızlığın zaman içinde ağrı, depresyon ve yorgunluk belirti kümesinin gelişimi için bir risk faktörü olduğunu göstermiştir. Bu veriler aynı zamanda yalnızlığın sağlık risklerini de vurgulamaktadır; ağrı, depresyon ve yorgunluk genellikle ciddi hastalıklara eşlik etmekte ve insanları kötü sağlık ve ölüm riski altına sokmaktadır.

Psikiyatrist George Vaillant ve Harvard Üniversitesi Yetişkin Gelişimi Boylamsal Çalışması Direktörü Robert J. Waldinger, en mutlu ve sağlıklı olanların güçlü kişilerarası ilişkiler bildirdiklerini tespit etmiştir.

İntihar

Yalnızlık intihar düşüncelerine (intihar fikri), intihar girişimlerine ve gerçek intihara neden olabilir. Bununla birlikte, intiharların ne ölçüde yalnızlıktan kaynaklandığını belirlemek zordur, çünkü genellikle birden fazla potansiyel neden söz konusudur. Amerikan İntiharı Önleme Vakfı için yazdığı bir makalede Dr. Jeremy Noble, "Yalnızlık ve intihar arasındaki bağlantıyı fark etmek için doktor olmanıza gerek yok" diyor. Yalnızlık duyguları yoğunlaştıkça intihar düşünceleri ve intihar girişimleri de artar. İntihar eğilimlerini tetikleyen yalnızlık, toplumun tüm kesimlerini etkilemektedir.

İngiltere'de kriz yaşayan insanlarla çalışan ve kar amacı gütmeyen bir yardım kuruluşu olan Samaritans, gençler ve genç yetişkinlik çağındakiler için yalnızlık duyguları ile intihar arasında kesin bir ilişki olduğunu söylüyor. İngiltere'deki Ulusal İstatistik Ofisi, gençlerin intihara meyilli ideallere sahip olmalarının ve intihara teşebbüs etmelerinin en önemli on nedeninden birinin yalnızlık olduğunu ortaya koymuştur. Yalnız, evden uzakta, yeni ve yabancı bir çevrede yaşayan, arkadaşlarından uzak üniversite öğrencileri kendilerini izole edilmiş hissetmekte ve uygun başa çıkma becerileri olmadan yalnızlığın acısını gidermenin bir yolu olarak intihara yönelmektedir. Yalnızlık duygusuyla mücadele eden çocuklar ve genç yetişkinler arasındaki ortak tema, yardımın mevcut olduğunu veya nereden yardım alabileceklerini bilmemeleridir. Yalnızlık onlar için bir utanç kaynağıdır.

Yaşlı insanlar da intihar ya da kendilerine zarar verme düşüncelerini harekete geçirmelerine neden olan şiddetli yalnızlık duygularıyla mücadele edebilirler. Bazı ülkelerde yaşlıların yüksek oranda intihar ettiği görülürken, diğer ülkelerde orta yaşlı erkeklerde bu oran çok daha yüksektir. Emeklilik, sağlık durumunun kötüleşmesi, önemli bir kişinin ya da diğer aile bireylerinin veya arkadaşların kaybı, yalnızlığa katkıda bulunur. Yaşlı insanlarda yalnızlıktan kaynaklanan intiharları tespit etmek zor olabilir. Genellikle yalnızlık duygularını ve bunun getirdiği umutsuzluğu açıklayacak kimseleri yoktur. Yalnızlık duygusuyla baş etmek zorunda kalmamak için ölümü hızlandırmaya yardımcı olmak amacıyla yemek yemeyi bırakabilir, ilaç dozlarını değiştirebilir veya bir hastalığı tedavi etmemeyi seçebilirler.

Kültürel etkiler de yalnızlığın intihar düşüncelerine veya eylemlerine yol açmasına neden olabilir. Örneğin, Hispanik ve Japon kültürleri karşılıklı bağımlılığa değer verir. Bu kültürlerden birinden gelen bir kişi kendini dışlanmış hissettiğinde ya da ailesinde veya toplumda ilişkilerini sürdüremediğini düşündüğünde, olumsuz düşünceler veya kendine zarar verici davranışlar da dahil olmak üzere olumsuz davranışlar sergilemeye başlar. Avrupa'da olduğu gibi diğer kültürler daha bağımsızdır. Bir kişideki yalnızlığın nedeni farklı koşullardan veya kültürel normlardan kaynaklansa da, etki aynı sonuçlara yol açar - yaşamı sona erdirme arzusu.

Toplum düzeyi

Yüksek düzeydeki kronik yalnızlığın toplum çapında etkileri de olabilir. Noreena Hertz, yalnızlık ve hoşgörüsüzlük politikaları arasındaki bağlantıyı ilk tartışan kişinin Hannah Arendt olduğunu yazıyor. Totalitarizmin Kökenleri adlı kitabında Arendt, yalnızlığın totaliter bir hareketin güç kazanması için gerekli bir ön koşul olduğunu savunmaktadır. Hertz, bir bireyin yalnızlığı ile popülist bir siyasi parti veya adaya oy verme olasılığı arasındaki bağlantının o zamandan beri birçok ampirik çalışma tarafından desteklendiğini belirtmektedir. Hertz, popülist politikalara desteği artırmanın yanı sıra, yüksek düzeyde yalnızlığa sahip bir toplumun, karşılıklı fayda sağlayan etkili politikalara sahip olma yeteneğini aşındırma riski taşıdığını savunuyor. Kısmen yalnızlık insanları birbirleri hakkında daha şüpheci hale getirme eğilimindedir. Ayrıca, bireylerin yalnızlığı hafifletme yollarından bazıları, örneğin insan arkadaşlığının yerine teknolojik ya da işlemsel ikameler, insanların uzlaşma ve diğer bakış açılarını görme yetenekleri gibi siyasi ve sosyal becerilerini azaltabilir.

Bununla birlikte, yalnızlık ve siyasi tutumlar arasındaki bağlantı yeterince araştırılmamış ve belirsizliğini korumaktadır. Yalnızlık ve seçmen yönelimi arasındaki ilişkiyi araştıran çalışmalar, yalnız bireylerin popülist partileri desteklemekten ziyade seçimlerde çekimser kalma eğiliminde olduğunu ortaya koymuştur. Bu tutarsızlık, yalnızlığın tanımı ve operasyonelleştirilmesindeki farklılıklardan kaynaklanıyor olabilir. Hertz daha geniş bir yalnızlık tanımı uygularken, onunla çelişen ampirik çalışmalar, oy verme davranışının belirleyicisi olarak kendi kendine bildirilen, doğrudan ölçülen yalnızlığı kullanmaktadır.

Kötü sağlıkla bağlantılı fizyolojik mekanizmalar

Yalnızlığı kötü sağlık sonuçlarıyla ilişkilendiren bir dizi potansiyel fizyolojik mekanizma vardır. 2005 yılında Amerikan Framingham Kalp Çalışması'nın sonuçları, yalnız erkeklerin kalp hastalıklarıyla bağlantılı bir kan kimyasalı olan İnterlökin 6 (IL-6) seviyelerinin yükseldiğini göstermiştir. Chicago Üniversitesi Bilişsel ve Sosyal Nörobilim Merkezi tarafından 2006 yılında yapılan bir araştırma, yalnızlığın elli yaşın üzerindeki yetişkinlerin tansiyon değerlerine otuz puan ekleyebileceğini ortaya koymuştur. Chicago Üniversitesi'nden John Cacioppo tarafından yürütülen bir anketten elde edilen bir başka bulgu da, doktorların güçlü bir aile ve arkadaş ağına sahip olan hastalara, yalnız olan hastalara kıyasla daha iyi tıbbi bakım sağladıklarını bildirmeleridir. Cacioppo, yalnızlığın biliş ve iradeyi bozduğunu, bağışıklık hücrelerindeki DNA transkripsiyonunu değiştirdiğini ve zamanla yüksek tansiyona yol açtığını belirtiyor. Daha yalnız insanların viral reaktivasyon kanıtı gösterme olasılığı, daha az yalnız insanlara göre daha yüksektir. Daha yalnız insanlar, daha az yalnız insanlara kıyasla akut strese karşı daha güçlü enflamatuar tepkilere sahiptir; enflamasyon yaşa bağlı hastalıklar için iyi bilinen bir risk faktörüdür.

Bir kişi bir durumdan dışlandığını hissettiğinde, kendini dışlanmış hisseder ve bunun olası bir yan etkisi de vücut ısısının düşmesidir. İnsanlar kendilerini dışlanmış hissettiklerinde, vücudun çevresindeki kan damarları daralarak çekirdek vücut ısısını koruyabilir. Bu sınıf koruyucu mekanizma vazokonstriksiyon olarak bilinir.

Rahatlama

Kendinde ve başkalarında yalnızlığın azaltılması uzun zamandır insan faaliyetleri ve sosyal örgütlenme için bir neden olmuştur. Profesör Ben Lazare Mijuskovic gibi bazı yorumculara göre, uygarlığın doğuşundan bu yana, temel fiziksel ihtiyaçların karşılanmasından sonra insan faaliyetleri için en güçlü motivasyon kaynağı olmuştur. Yalnızlık, Kutsal Kitap'ta tanımlanan ilk olumsuz durumdur ve Yaratılış Kitabı'nda Tanrı'nın yalnızlığı gidermek için insana bir arkadaş yarattığı gösterilmektedir. Bununla birlikte, 20. yüzyıldan önce yalnızlığa yönelik açık yardım çabalarına dair nispeten az doğrudan kayıt bulunmaktadır. Aralarında profesör Rubin Gotesky'nin de bulunduğu bazı yorumcular, Aydınlanma ile birlikte eski komünal yaşam biçimleri bozulmaya başlayana kadar yalnızlık duygusunun nadiren hissedildiğini ileri sürmüşlerdir.

1900'lerden başlayarak ve özellikle 21. yüzyılda, yalnızlığı azaltmayı amaçlayan çabalar çok daha yaygın hale geldi. Yalnızlığı azaltma çabaları, genellikle yalnızlığı gidermenin birincil kaygıları olmadığı aktörler tarafından, birçok disiplinde ortaya çıkmaktadır. Örneğin, ticari firmalar, şehir planlamacıları, yeni konut geliştirme tasarımcıları ve üniversite yönetimi tarafından. Dünya genelinde, tamamen yalnızlığın giderilmesine adanmış birçok departman, STK ve hatta şemsiye gruplar kurulmuştur. Örneğin Birleşik Krallık'ta Yalnızlığa Son Verme Kampanyası. Yalnızlık karmaşık bir durum olduğundan, farklı bireyler için sürekli olarak hafifletebilecek tek bir yöntem yoktur; birçok farklı yaklaşım kullanılmaktadır.

Tıbbi tedavi

Terapi, yalnızlığı tedavi etmenin yaygın bir yoludur. Yalnızlığı tıbbi müdahaleye iyi yanıt veren faktörlerden kaynaklanan bireyler için genellikle başarılıdır. Yalnız veya depresif hastalar için en yaygın yöntem olan kısa süreli terapi, tipik olarak on ila yirmi haftalık bir süre içinde gerçekleşir. Terapi sırasında, sorunun nedenini anlamaya, sorundan kaynaklanan olumsuz düşünce, duygu ve tutumları tersine çevirmeye ve hastanın kendini bağlı hissetmesine yardımcı olacak yolları keşfetmeye önem verilir. Bazı doktorlar, diğer hastalarla bağlantı kurmak ve bir destek sistemi oluşturmak için grup terapisi de önermektedir. Doktorlar ayrıca sıklıkla hastalara tek başına bir tedavi olarak veya terapiyle birlikte anti-depresan reçete eder. Uygun bir anti-depresan ilacın bulunması için birkaç deneme yapılması gerekebilir.

Doktorlar sıklıkla yüksek oranda yalnızlık çeken hastalarla karşılaşırlar; Birleşik Krallık'ta yapılan bir ankete göre doktorların dörtte üçü her gün 1-5 arasında hastanın kendilerini çoğunlukla yalnızlık nedeniyle ziyaret ettiğine inanmaktadır. Terapi için ödeme yapmak için her zaman yeterli fon bulunmamakta, bu da doktorların hastaları grup aktiviteleri gibi STK ve Toplum öncülüğündeki çözümlere yönlendirebildiği "sosyal reçete "nin yükselişine yol açmaktadır. İlk bulgular sosyal reçetenin bazı insanlar için iyi sonuçlar verdiğini gösterse de, etkinliğini destekleyen kanıtlar güçlü değildir ve yorumcular bazı insanlar için tıbbi tedaviye iyi bir alternatif olmadığını tavsiye etmektedir.

STK ve toplum liderliğinde

Yalnızlık sorununa ilişkin farkındalığın artmasıyla birlikte, yalnızlığı gidermeyi amaçlayan toplum öncülüğündeki projeler 20. yüzyılın ikinci yarısında daha yaygın hale gelmiş, 21. yüzyılda ise daha da artmıştır. Kuzey ve Güney Amerika, Avrupa, Asya ve Afrika'da bu türden binlerce proje gerçekleştirilmiştir. Bazı kampanyalar, yalnızlığı gidermeye adanmış hayır kurumlarının kontrolü altında ulusal çapta yürütülürken, diğer çabalar bazen yalnızlığı gidermenin birincil hedefleri olmadığı bir grup tarafından yürütülen yerel projeler olabilir. Örneğin, genç ve yaşlı insanlar arasında sosyal etkileşimin teşvik edildiği, hatta bazı durumlarda sözleşmeyle zorunlu kılındığı çok kuşaklı yaşamı sağlamayı amaçlayan konut birlikleri. Projeler, sadece iki kişinin bir araya gelmesini kolaylaştıran arkadaşlık programlarından, yalnızlığı gidermenin yanı sıra genellikle başka amaçları da olan büyük grup etkinliklerine kadar çeşitlilik göstermektedir. Örneğin eğlenmek, egzersiz yaparak fiziksel sağlığı iyileştirmek ya da koruma çalışmalarına katılmak gibi.

Hükümet

Birleşik Krallık'ta Jo Cox Yalnızlık Komisyonu, 2016 yılından itibaren yalnızlıkla mücadelenin hükümetin önceliği haline getirilmesi için baskı yapmaya başladı. Bu da 2018 yılında İngiltere'nin dünyada yalnızlıktan sorumlu bir bakan atayan ve resmi bir yalnızlığı azaltma stratejisi yayınlayan ilk ülke olmasına yol açtı. O zamandan beri İsveç ve Almanya gibi diğer ülkelerin de yalnızlıktan sorumlu bakanlarını atamaları yönünde çağrılar yapılmaktadır. Ancak diğer bazı ülkelerde 2018'den önce de hükümet öncülüğünde yalnızlık karşıtı çabalar görülmüştür. Örneğin, 2017 yılında Singapur hükümeti vatandaşlarına sosyalleşebilmeleri için arsalar tahsis etmek üzere bir program başlatmış, Hollanda hükümeti ise yalnız yaşlılar için bir telefon hattı kurmuştur. Hükümetler bazen yalnızlığı giderme çabalarını doğrudan kontrol ederken, genellikle eğitim kurumlarını, şirketleri ve STK'ları finanse etmekte ya da onlarla ortak çalışmaktadır.

Evcil hayvanlar

Paro, ABD düzenleyicileri tarafından tıbbi cihaz olarak sınıflandırılan bir robot evcil hayvan foku

Evcil hayvan terapisi veya hayvan destekli terapi, hem yalnızlığı hem de depresyonu tedavi etmek için kullanılabilir. Başta köpekler olmak üzere kedi, tavşan ve kobay gibi hayvan dostların varlığı bazı hastaların depresyon ve yalnızlık duygularını hafifletebilir. Hayvanın kendisinin sağladığı arkadaşlığın ötesinde, diğer evcil hayvan sahipleriyle sosyalleşme fırsatları da artabilir. Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezlerine göre, evcil hayvan sahibi olmanın, kan basıncının düşmesi, kolesterol ve trigliserit seviyelerinin azalması gibi bir dizi başka sağlık yararı da vardır.

Teknoloji

Teknoloji şirketleri en azından 1905'ten bu yana ürünlerinin yalnızlığı azaltmaya yardımcı olduğunun reklamını yapmaktadır; ilk telefonların izole çiftçilerin yalnızlığını azaltmanın bir yolu olarak sunulduğuna dair kayıtlar mevcuttur. Yalnızlık için teknolojik çözümler, internetin gelişmesinden ve özellikle yalnızlığın 2017 civarında daha belirgin bir halk sağlığı sorunu haline gelmesinden bu yana çok daha sık önerilmektedir. Çözümler, mevcut teknoloji şirketleri ve yalnızlığı azaltmaya adanmış start-up'lar tarafından önerilmiştir.

2017'den bu yana kullanıma sunulan çözümler 4 farklı yaklaşım altında toplanıyor. 1) Bireyin yalnızlığa karşı tutumunu değiştirmeyi amaçlayan, olası faydaları vurgulayan ve gönüllü yalnızlığa daha benzer bir deneyime doğru kaymaya çalışan farkındalık uygulamaları. 2) Kullanıcıları çevrimiçi ortamda çok fazla zaman geçirmeye başladıklarında uyaran uygulamalar; bu uygulamalar, dijital teknolojinin ölçülü kullanımının faydalı olabileceği, ancak çevrimiçi ortamda aşırı zaman geçirmenin yalnızlığı artırabileceği yönündeki araştırma bulgularına dayanmaktadır. 3) Gerçek hayatta buluşmalar düzenlemek de dahil olmak üzere insanların başkalarıyla bağlantı kurmasına yardımcı olan uygulamalar. 4) Dijital arkadaşlık sağlayan yapay zeka ile ilgili teknolojiler. Bu tür yol arkadaşları geleneksel olarak sanal olabilir (yalnızca uygulamaları açıkken var olabilirler), bağımsız bir dijital yaşama sahip olabilirler (programları her zaman bulutta çalışabilir, Instagram ve Twitter gibi farklı platformlarda kullanıcıyla gerçek bir insan arkadaşın nasıl davranacağına benzer şekilde etkileşime girmelerine izin verebilir) veya bir Pepper robot gibi fiziksel bir varlığa sahip olabilirler. Daha 1960'larda bazı kişiler, normal insanlar yerine ELIZA bilgisayar programı ile iletişim kurmayı tercih ettiklerini belirtmişlerdi. 2020'lerde mevcut olan yapay zeka odaklı uygulamalar çok daha gelişmiş, önceki konuşmaları hatırlayabilen, duygusal durumları algılayabilen ve etkileşimlerini buna göre uyarlayabilen uygulamalardır. Bu tür bir teknoloji üzerinde çalışan bir start-up örneği Edward Saatchis Fable stüdyosudur. Blade Runner 2049'daki Joi karakterinden esinlenen Saatchi, yalnızlığı hafifletmeye yardımcı olabilecek dijital arkadaşlar yaratmayı amaçlıyor. Bazı açılardan insan ötesi olacakları, açgözlülük ya da kıskançlık gibi olumsuz motivasyonlarla lekelenmeyecekleri ve gelişmiş dikkat güçlerine sahip olacakları için, insanların başkalarına karşı daha nazik ve kibar olmalarına yardımcı olabilirler. Böylece hem toplum genelinde hem de doğrudan bireyler nezdinde yalnızlığın giderilmesine yardımcı olabilirler.

Yalnızlıkla mücadelede dijital teknoloji müdahalelerinin etkinliği

Yaşlı yetişkinlerde yalnızlığı azaltmada dijital teknoloji müdahalelerinin (DTİ'ler) etkinliği üzerine 2021 yılında yapılan bir sistematik inceleme ve meta-analiz, DTİ'lerin yaş ortalaması 73 ila 78 (SD 6-11) olan yaşlı yetişkinlerde yalnızlığı azalttığını destekleyen hiçbir kanıt bulamamıştır. İncelenen DTI'ler arasında sosyal internet tabanlı faaliyetler, yani sosyal web siteleri, video konferans, basitleştirilmiş dokunmatik ekranlı arayüzlere sahip özelleştirilmiş bilgisayar platformları, kişisel hatırlatma bilgileri ve sosyal yönetim sistemleri, WhatsApp grupları ve görüntülü veya sesli ağlar aracılığıyla yapılan sosyal faaliyetler yer almaktadır.

Din

Çalışmalar, özellikle yaşlılar arasında din ile yalnızlığın azaltılması arasında bir ilişki bulmuştur. Çalışmalar bazen, güçlü davranış reçeteleri olan dinlerin izole edici etkileri olabileceği gibi uyarılar içermektedir. 21. yüzyılda, çok sayıda dini kuruluş açıkça yalnızlığı azaltmaya odaklanan çalışmalar yürütmeye başlamıştır. Dini figürler de yalnızlık sorununa ilişkin farkındalığın artırılmasında rol oynamıştır; örneğin Papa Francis 2013 yılında yaşlıların yalnızlığının (genç işsizliği ile birlikte) çağın en ciddi kötülükleri olduğunu söylemiştir.

Diğerleri

Nostaljinin, algılanan sosyal desteği artırarak yalnızlığa karşı koyan onarıcı bir etkiye sahip olduğu da bulunmuştur. Vivek Murthy, yalnızlık için en genel tedavinin insani bağ olduğunu belirtmiştir. Murthy, sıradan insanların hem kendileri hem de başkaları için yalnızlığı azaltmada birey olarak oynayacakları hayati bir rol olduğunu, bunun da kısmen nezakete ve başkalarıyla ilişkileri beslemeye daha fazla önem vermekten geçtiğini savunmaktadır.

Etkililik

Profesör Stella Mills, sosyal yalnızlığın grup aktiviteleri ve insanlar arasında bağlantı kurulmasına yardımcı olan diğer önlemlerle ele alınmasının nispeten kolay olabileceğini, ancak duygusal yalnızlığa karşı etkili müdahalenin daha zor olabileceğini öne sürmüştür. Mills, bu tür bir müdahalenin, kronik yalnızlığın neden olduğu etkiler derinlemesine yerleşmeden önce, yalnızlığın erken aşamalarında olan bireyler için başarılı olma olasılığının daha yüksek olduğunu savunuyor.

2010 yılında yapılan bir meta-çalışmada dört müdahalenin etkinliği karşılaştırılmıştır: sosyal becerilerin geliştirilmesi, sosyal desteğin artırılması, sosyal etkileşim fırsatlarının artırılması ve anormal sosyal bilişin (kronik yalnızlığın sıklıkla neden olduğu hiper-vijilans gibi hatalı düşünce kalıpları) ele alınması. Çalışmanın sonuçları, muhtemelen sosyal beceri eğitimi hariç, tüm müdahalelerin yalnızlığı azaltmada etkili olduğunu göstermiştir. Meta-analizin sonuçları, uyumsuz sosyal bilişin düzeltilmesinin yalnızlığı azaltmada en iyi şansı sunduğunu göstermektedir. Sadece yaşlılara yönelik yalnızlığı azaltma çabalarının etkinliğine odaklanan sistematik incelemelerin 2019 şemsiye incelemesi de sosyal bilişi hedefleyenlerin en etkili olduğunu ortaya koymuştur.

Yalnızlık müdahalelerinin etkililiğine ilişkin sistematik incelemelere 2018 yılında yapılan bir genel bakış, genel olarak müdahalenin etkili olduğuna dair çok az somut kanıt olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca, dijital teknolojinin aşırı kullanımına karşı uyarıda bulunmaları dışında, çeşitli müdahale türlerinin herhangi bir zarar verdiğine inanmak için bir neden bulamadılar. Yazarlar, gelecekteki çalışmalarda daha titiz, en iyi uygulama uyumlu araştırmalar yapılması ve müdahalelerin maliyetine daha fazla dikkat edilmesi çağrısında bulundu.

Tarihçe

Yalnızlık, Gılgamış Destanı'na kadar uzanan çağlar boyunca edebiyatta bir tema olmuştur. Ancak Fay Bound Alberti'ye göre, bu kelimenin yaygın olarak olumsuz bir durumu ifade etmeye başlaması 1800'lü yıllara rastlamaktadır. Bazı istisnalar dışında, yalnızlıkla ilgili daha önceki yazılar ve sözlük tanımları onu yalnızlıkla bir tutma eğilimindeydi - bu durum, aşırıya kaçılmadığı sürece genellikle olumlu olarak görülüyordu. Yaklaşık 1800'den itibaren yalnızlık kelimesi acı veren öznel bir durum olarak modern tanımını kazanmaya başladı. Bunun nedeni aydınlanmayla birlikte ortaya çıkan ekonomik ve sosyal değişimler olabilir. Yabancılaşma ve kişiler arası rekabetin artması, örneğin modernleşen pastoral köylerde olduğu gibi, yakın çevrede yaşayan diğer insanlarla yakın ve kalıcı bağlar kuran insanların oranındaki azalma gibi. Yalnızlık sorununa ilişkin farkındalığın artmasına rağmen, yirminci yüzyılın son çeyreğine kadar bu sorunun toplumsal olarak yaygın bir şekilde tanınması sınırlı kalmış ve bilimsel çalışmalar seyrekleşmiştir. Yalnızlıkla ilgili ilk çalışmalardan biri Joseph Harold Sheldon tarafından 1948 yılında yayımlanmıştır. 1950 tarihli The Lonely Crowd (Yalnız Kalabalık) adlı kitap, yalnızlığın akademisyenler arasındaki profilinin daha da yükselmesine yardımcı oldu. Kamuoyunda ise farkındalık 1966 tarihli Beatles şarkısı "Eleanor Rigby" ile artmıştır.

Eugene Garfield'a göre, 1973 yılında yayınladığı Loneliness (Yalnızlık) adlı kitabıyla bilim insanlarının dikkatini yalnızlık konusuna çeken kişi Robert S. Weiss olmuştur: Duygusal ve sosyal izolasyon deneyimi. Weiss'ın yayınından önce, yalnızlık üzerine yapılan az sayıdaki çalışma çoğunlukla yaşlı yetişkinlere odaklanmaktaydı. Weis'in çalışmasının ardından ve özellikle 1978'de UCLA Yalnızlık Ölçeği'nin yayınlanmasından sonra, konuya olan bilimsel ilgi önemli ölçüde genişledi ve derinleşti; sadece öğrenciler arasında yalnızlığı araştırmak için on binlerce akademik çalışma yapıldı ve çok daha fazlası diğer alt gruplara ve tüm popülasyonlara odaklandı.

"Eleanor Rigby" filminin yayınlanmasından bu yana geçen on yıllar içinde halkın yalnızlık konusundaki endişeleri artmış; 2018 yılı itibariyle İngiltere, Danimarka ve Avustralya gibi ülkelerde hükümet destekli yalnızlık karşıtı kampanyalar başlatılmıştır.