Tarikat

bilgipedi.com.tr sitesinden

Tarikat (veya tarikat; Arapça: طريقة ṭarīqah), bir tasavvuf okulu veya tarikatı ya da özellikle "nihai hakikat" olarak tercüme edilen hakikati arama amacıyla böyle bir tarikatın mistik öğretisi ve manevi uygulamaları için bir kavramdır.

Bir tarikatın lider veya ruhani yönetici rolünü oynayan bir mürşidi (rehber) vardır. Bir tarikatın üyeleri veya takipçileri, "arzulu" anlamına gelen müridin (tekil mürid) olarak bilinir, yani "Tanrı'nın bilgisini arzulayan ve Tanrı'yı seven" (aynı zamanda bir fakir olarak da adlandırılır). Tarikatın aynı zamanda Yahudilikteki "doğru yolda olan" anlamına gelen Tzadik ile aynı olduğuna inanılır.

"Yol, patika" metaforu, aynı zamanda "yol", daha spesifik olarak "iyi yürünmüş yol; su kuyusuna giden yol" anlamına gelen şeriat terimiyle bağlantılı olarak anlaşılmalıdır. Tarikatın "yol" metaforu, "iyi yürünmüş yol "dan ya da şeriatın zahirinden batıni hakikate doğru devam eden, mistik tarafından alınan daha ileri bir yoldur. Şeriat, tarikat ve hakikat silsilesini takip eden dördüncü bir "makam" marifet olarak adlandırılır. Bu, hakikatin "görünmeyen merkezi" ve Batı mistisizmindeki unio mystica'ya karşılık gelen mistiklerin nihai amacıdır. Tasavvuf ve İslam ezoterizmini ifade eden Arapça bir kelime olan Tasawwuf, Batı'da Sufizm olarak bilinir.

Tarikat (Arapçaطريقة), veya tarik kelimesi "yol" tarikat "yollar" anlamına gelir, "Allah’a ulaştıran yol" mânâsında kullanılmaktadır. Tarikatlar Selçuklu ve Osmanlı'ya özgün düşünce ve inanç hareketleri olarak değerlendirilmektedir. Birçok tarikatın menşei Hicri 5./Miladi 11. asırda Abdülkâdir Geylânî’nin yolundan gidenler tarafından oluşturulan Kadiri Tarikatıdır. Ebû Sâlih Muhyiddîn Abdülkâdir Geylânî, neseben hem Hasanî ve hem de Hüseynîdir. Abdulkadir Geylânî’nin soyundan gelen evlat ve torunları da yaşadıkları muhitlerde “şerîf”, “şurefâ”, “seyyid” olarak anılmışlardır.

Tarikat, Allah'a ulaşma ve onu tanıma yollarından her biridir. İslamiyet'te, İslamiyet'in kalbi boyutu üzerinde duran ve "kalbin fıkhı" diye nitelenen tasavvuf öğretisinin (terbiyesinin) uygulandığı düzenli kurumsal yapılar olarak tarif edilir.

Sufizm Tarikatları

Dört Manevi Makamda "Tarikat": Dört Makam; şeriat, tarikat, hakikat ve "gayb" olarak kabul edilen ve aslında hakikat bölgesinin merkezinde yer alan dördüncü makam marifettir. Bu dört makamın da özüdür.

Batı'daki en popüler tarikat, adını Celaleddin Muhammed Rumi'den alan Mevlevi Tarikatı'dır. Aynı dönemde, adını Alevi Müslüman aziz Hacı Bektaş Veli'den alan Bektaşi Tarikatı da kurulmuştur. Güney Asya'daki beş büyük tarikat şunlardır: Adını Baha-ud-Din Nakşibend Buhari'den alan Nakşibendi Tarikatı; adını Abdul Kadir Jilani'den alan Kadiri Tarikatı; adını Khawaja Mawdood Chisti'den alan ve Khawaja Moinuddin Chishti'nin en ünlü şeyh olduğu Chishti Tarikatı; adını Shahab al-Din Suhrawardi'den alan Suhrawardi Tarikatı; Pakistan ve Hindistan halkı arasında popüler hale gelen Burhaniyye. Afrika'daki büyük tarikatlar arasında Müridiyye, Burhaniyye ve Ticaniyye bulunmaktadır. Diğerleri bir tarikatın dalları olabilir. Örneğin, Kalenderiyye'nin kökleri Malamatiyye'ye (Budizm ve Hinduizm etkisiyle) dayanır ve Vefa'i (Yeseviyye-Sünni ve Batıniyye-Şia'nın bir kombinasyonu) tarikatları Sühreverdi tarikatının dallarıdır. XIII. yüzyılın ünlü Sufi azizi Eşref Cihangir Semnani'nin adını taşıyan Eşrefiye, Çişti ruhani soyunun bir alt koludur. Maizbhandari Tarikatı veya Maizbhandari Sufi tarikatı, İslam peygamberi Muhammed'in 27. soyundan gelen Gausul Azam Şah Sufi Syed Ahmadullah Maizbhandari (MS 1826 - MS 1906) tarafından 19. yüzyılda Bangladeş'te kurulan özgürleştirilmiş bir Sufizm tarikatıdır.

Belirli bir Sufi tarikatına üyelik, otorite ve kutsallığın kesin çizgileriyle ayrılmış olan Hıristiyan manastır tarikatlarının aksine ayrıcalıklı değildir. Sufiler genellikle çeşitli Sufi tarikatlarının üyesidir. Sufi tarikatlarının dışlayıcı olmamasının Sufizmin toplumsal yayılımı açısından sonuçları vardır. Tarikatlar, salt siyasi bir analizin önerebileceği gibi sıfır toplamlı bir rekabete girmiş olarak görülemez. Aksine, ortak etkileri Sufizme bireysel ve yalıtılmış deneyimlerden ziyade kümülatif bir gelenek bütünü kazandırmaktır.

Çoğu durumda şeyh, yaşamı boyunca tarikatı devralacak olan halifesini ya da "halefini" aday gösterir. Nadir durumlarda, şeyh bir halife tayin etmeden ölürse, tarikatın öğrencileri oylamayla başka bir ruhani lider seçerler. Bazı tarikatlarda mürşitle aynı tarikattan bir Halife alınması tavsiye edilir. Bazı gruplarda halifenin şeyhin oğlu olması gelenekseldir, ancak diğer gruplarda halîfe ve şeyh normalde akraba değildir. Diğer tarikatlarda ise halef, tarikat üyelerinin manevi rüyaları aracılığıyla belirlenebilir.

Tarikatların silsileleri (Arapça: سلسلة) "şeyhler zinciri, soyu" vardır. Nakşibendi tarikatı dışındaki hemen hemen tüm tarikatlar Ali aracılığıyla Muhammed'e uzanan bir silsile olduğunu iddia etmektedir. (Nakşibendi silsilesi Sünni İslam'ın ilk halifesi Ebu Bekir'e ve ardından Muhammed ibn Ebi Bekir'e kadar uzanır.

Her Mürid, tarikata girerken, mürşidi tarafından onaylanan evradını veya günlük okumalarını alır (genellikle şafak öncesi namazdan önce veya sonra, ikindi namazından sonra ve akşam namazından sonra okunmak üzere). Genellikle bu okumalar kapsamlı ve zaman alıcıdır (örneğin evrad belirli bir formülü 99, 500 veya hatta 1000 kez okumaktan oluşabilir). Kişi aynı zamanda ritüel saflık durumunda olmalıdır (tıpkı farz namazları Mekke'ye dönük olarak kılmak için olduğu gibi). Bir öğrenci (mürid) sadece bir inisiyeden diğer Sufi derecelerine geçtikçe (genellikle ek inisiyasyonlar gerektirir) zikirler değişir. İnisiyasyon töreni rutindir ve Kur'an'ın 1. bölümünün okunması ve ardından tek cümlelik bir duadan oluşur. Mertebede yükselmek için kriterlerin karşılanması gerekir: yaygın yol, Burhaniyye örneğinde olduğu gibi tek bir dua cümlesini 82.000 kez veya daha fazla tekrarlamaktır, bu sayı ulaşılan her mertebeyle birlikte artar. Meditasyon sırasında olağandışı etkileşimler yaşayan Müridler: "Bir peygamber görmek ister misin?" gibi sesler duyan veya Mürid ile iletişim kurabilecek vizyonlar gören Müridler, olağandışı bir şey deneyimlemeleri ve bunu aktarmaları muhtemel olduğundan, ruhlara ulaşmak için haftalık grup halinde dua edilen "Haḍra" da değerli tutulurlar. Bu Mürid diğerlerinden daha hızlı teşvik edilir. En az yaygın olan yol ise Katolik Azizliğine benzer kriterlerle bir mucizenin gerçekleşmesine neden olmaktır.

Çoğunlukla gevşek bir şekilde Sufizm olarak adlandırılan İslam'ın ruhani geleneklerinin takipçileri olan bu gruplar, bazen Ulema'dan veya resmi olarak görevlendirilmiş alimlerden farklıydı ve genellikle İslam'ın gayri resmi misyonerleri olarak hareket ediyorlardı. İnancın duygusal ifadeleri için kabul gören yollar sağladılar ve Tarikatlar Müslüman dünyasının her köşesine yayıldılar ve çoğu zaman büyüklükleriyle orantısız bir siyasi etkiye sahip oldular (örneğin Safevi şeyhlerinin Timurlenk'in orduları üzerindeki etkisini ya da Ali-Şir Nevai'nin Türkistan'da Moğol ve Tatar halkları arasındaki misyonerlik çalışmalarını ele alalım).

Türkiye'de çeşitli halk sınıfları ve tipleri arasında farklı sûfî tarikatları gelişmiştir. Örneğin Bektaşi tarikatı daha çok köylülere ve askerlere hitap ederken Nakşibendi tarikatı ilahiyatçı ve bilim insanları; Mevlevî tarikatı müziği ve şiirleriyle sanatsal eğilime sahip olanları; Halvetî tarikatı ise tarikat fabrikası olarak bilinen kendi içinden birçok içtihat çıkaran sultanlar, generaller, önemli hükûmet adamları ve yöneticileri içinde barındırmıştır.

Tarih

Tarikatlar özellikle 9. ve 14. yüzyıllar arasında İslam'ın Sahra altı bölgelerde yayılmasında etkili olmuş, Kuzey Afrika ile Sahra altı Gana ve Mali krallıkları arasındaki ticaret yolları boyunca güneye yayılmışlardır. Batı Afrika kıyılarında Nijer nehri kıyılarında Zaviyeler kurdular ve hatta El Murabitun veya Almoravidler gibi bağımsız krallıklar kurdular. Al Hakika Mizaan Mizaani Sufi tarikatı ağır içselleştirme ve meditasyonlarla ilgilenir, ruhani uygulamalarına Al Qudra Mizaan [(Birleşik Devletler)] denir. Sanusi tarikatı 19. yüzyılda Afrika'da misyonerlik faaliyetlerinde de bulunmuş, İslam'ın öğretildiği bir zaviyeler ağı kurarak hem İslam'ı hem de yüksek düzeyde okuryazarlığı Çad Gölü'nün güneyine ve ötesine kadar Afrika'ya yaymıştır.

Orta Asya'nın ve Güney Rusya'nın büyük bir kısmı tarikatların misyonerlik çalışmaları sayesinde İslam'a kazandırılmış ve Müslüman bir ordunun asla ayak basmadığı Endonezya nüfusunun çoğunluğu hem Müslüman tüccarların hem de sufi misyonerlerin azmi sayesinde İslam'a geçmiştir. Hindistan'daki Sufizm de İslam'ın elit ve popüler düzeyde yayılmasında benzer şekilde önemli bir rol oynamış; müziği, sanatı ve şiiri son derece sofistike bir Fars toplumunda gelişmiştir.

Tarikatlar 17. yüzyılda Ma Laichi ve Mekke ve Yemen'de eğitim görmüş ve Kaşgarlı Sufi üstat Afaq Khoja'nın manevi torunlarından etkilenmiş olan diğer Çinli Sufiler tarafından Çin'e getirilmiştir. Çin topraklarında bu kurumlar menhuan olarak bilinir ve genellikle kurucularının mezarlarının (gongbei) yakınında yer alırlar.

G. H. Jansen gibi bazı akademisyenler, orijinal tarikatlara bazı özel başarılar atfetmektedir:

  • İslam'ın soğuk ve resmi bir doktrin haline gelmesini, İslam'ın bir parçası olmayan hikayeler, oyunlar ve ritüeller de dahil olmak üzere yerel ve duygusal popüler girdilerle sürekli olarak aşılayarak engellemek. (Yunan mitosuna göre Ezop'un rolü buna paralel olabilir).
  • İslam'ın Hıristiyan Batı'ya karşı askeri ve siyasi savaşlarına, 12. yüzyıldaki Kadiri tarikatına kadar uzanan bir geçmişte liderlik etmiştir.

Tarîk

Tarîk Arapçada "yol" demektir. Tarîkat ise bu kelimenin çoğuludur ve "yollar" manasına gelir. Mezhep kelimesi "Arapçaذَهَبَ" (gitmek) fiilinden türemiş olup anlam olarak benzemektedir. Tarikat tasavvuf için yol, mezhep ise şeriat için yol demektir. Tarikat keşfe, ilhama ve şeriate dayanırken mezhepler "nakle" (Kutsal kitaplara ve peygamberlere) dayanır.

Tarikler (tarikat) de "mürşit" denilen mânevî önderler eşliğinde tasavvuf öğretisini uygulamaya istek duyan kişilere (tâlip) yolun esasları hakkındaki terbiye sistemine dahil eder. Bunu da "emr-i mânevî" denilen Allah'tan bir işaret olmadan genellikle başlanmaz. Yola giren kimseler (mürid) ve yolda ilerleyenler (sâlik) tasavvuf öğretisinin esaslarını yaptıkları pratiklerle (zikir, tefekkür, râbıta, murakabe, nafile ibadetler v.s.) kendi derûnlarında keşfederler.

Dört ruhî durakta "Tarikat"

Dört durakta tasavvuf. Birinci Durak: Şeriat; İkinci Durak: Tarikat Kapısı'ndan geçilerek içine girilen "Tarikat"; Üçüncü Durak: Hakikat Kapısı'ndan geçilerek varılan "Hakikat"; Dördüncü durak görünemeyen, ama sadece tasavvur edilmesi mümkün olan gnostisizm ise ancak Mârifet Kapısı'ndan geçilerek erişilebilir ve Hakikat'in tam merkezinde yer alır. Tasavvufta Dört Durağında da Öz/Cevheri'ni teşkil eden bu nokta Mârifetullâh (İrfân/Gnosis) olarak adlandırılmaktadır.

Tarîkat silsileleri

Silsileleri Ali bin Ebâ Tâlib'e bağlananlar

Ali bin Ebâ Tâlib ve Ehl-i Beyt’e karşı olan muhâbbet duyguları sebebiyle Mevlevîlik ile Kadirîlik gibi aslen Sünnî kimlik gösteren Bâtınî-Tarîkat, silsilelerini Cüneyd-i Bağdâdî, Serî-i Sekatî, Ma'ruf-u Kerhî’den sonra sırasıyla ya “Davud-u Taî”, “Habib-i Acemî”, “Hasan-ı Basrî” veyahut ta Câferiyye Şiîliği'nin resmen İmâm olarak kabul ettiği ve On İki İmâmlar’ın ilk sekizi olarak da bilinen “İmâm Ali er-Rıza”, “İmâm Mûsâ el-Kâzım”, “İmâm Câʿfer-i Sadık”, “İmâm Muhammed el-Bakır”, “İmâm Ali bin Hüseyin Zeyn el-Âb’ı-Dîn”, “Hüseyin Seyyîd’ûs-Şuhedâ”, ve “Hasan el-Mûctebâ” aracılığıyla Ali bin Ebâ Tâlib Merkedî ile Muhammed Mustafa’ya bağlamaktadırlar.

Ayrıca, yine Sünnî-Bâtınî Tarikâtı olarak bilinen Halvetilik ile Bayramilik de kendi silsilelerini “Cüneyd-i Bağdâdî”, “Serî-i Sekatî”, “Ma'ruf-u Kerhî”, “Davud-u Taî”, “Habib-i Acemî”, “Hasan-ı Basrî” aracılığıyla; Rufâîlik ise “İmâm Mûsâ el-Kâzım”, “İmâm Câʿfer-i Sâdık”, “İmâm Muhammed Bakır”, “Ali Zeyn el-Âb’ı-Dîn”, “Hüseyin Seyyîd’ûs-Şuhedâ” aracılığıyla Ali ile Muhammed’e bağlanmaktaydılar. Bunlardan başka Sühreverdilik ile Üveys’îyye silsileleriyse Ali el-Mûrtezâ ve Ömer ibn Hattab aracılığıyla Muhammed Mustafa’ya bağlanmaktaydılar.

Silsileleri Ebu Bekir es-Sıddîk'a bağlananlar

Diğer taraftan da Nakşibendilik ile onun kolları olan Hakkân’îyye ile Hâlid’îyye gibi yine Sünnî kimlik gösteren Bâtınî-Tarîkat, silsilelerini Ebû’l Hasan Kharakânî, Ebâ Yezîd-i Bistâmî, İmâm Câʿfer es-Sâdık, Kâsım bin Muhammed, Salmân-ı Fârisî aracılığıyla Ebu Bekri’s-Sıddiyk ile Muhammed Mustafa’ya bağlarlar.