Mutlak
Mutlak, felsefî bir kavram olarak şeylerin, keşfedilmiş olsun olmasın, bütününü, tamamını tanımlar. Felsefenin farklı konularında ve farklı felsefî metinlerde, Mutlak nihai varlığı tanımlamak için de kullanılabilir; bu kullanımda fâni ve varlığı zorunlu olmayanın tersi olan yani mutlak olan varlık anlamındadır. ⓘ
Hiçbir şeye bağlı olmaksızın var olan, bağımsız ve koşulsuz olan anlamında felsefi terim. Genelgeçer anlamı bakımından hiçbir şey ile sınırlandırılamaksızın var olan şey anlamındadır.Felsefe tarihinde her zaman mevcut olmuş, üzerinde en çok tartışılmış kavramlardan birdir. Metafizikte, mantıkta, epistemolojide, estetikte, bilimde bu kavramın değerlendirilmesi ve üzerinden süregelen tartışmalar söz konusudur. Mutlak; sınırsız, sonsuz, koşulsuz, değişmez, zorunlu olduğu varsayılanı anlatan felsefe terimidir. ⓘ
Felsefi anlamda mutlak kavramı, bu bilinen genel anlamıyla eş fakat kısmen daha kompleks bir anlaman katmanına sahiptir. Buna göre, mutlak, her şeyi kuşatan, en temel gerçeklik anlamındaki felsefi ilkedir. Göreli kavramının karşıtı olarak, mutlak, hiçbir koşula bağlı değildir ve hiçbir şey tarafından koşullanmamış olanı, kendinde var olanı, varlığının koşulu ya da nedeni kendinde içkin olanı belirtmek üzere kullanılır. Mutlak kavramı bu anlamda felsefenin en çok eleştirilen kavramlarından birisidir; ancak buna rağmen vazgeçilemez bir kavram olarak varlığını sürdürmektedir. ⓘ
Mutlak kavramının bir terim olarak ortaya çıkış ve süregeliş tarihi çok eski olmakla birlikte, Aydınlanma Çağı'ndaki ortaya çıkışı ve kullanılışı dikkate değerdir. Bir yanda Spinoza'nın Tümtanrıcı felsefesinde ve bundan kaynaklı tartışmalarda belirgin bir yer tutar mutlak kavramı, bir yanda da Friedrich Schelling ve Hegel gibi Alman idealizminin önemli isimlerinde tartışmasız öncelikli bir yere sahip olarak belirir. ⓘ
Hegel'in Mutlak zihin kavramı
Hegel felsefesinde mutlak kavramının özel bir yere sahip olduğu bilinmektedir. Mutlak tin ya da mutlak zihin kavramı Hegel'de vazgeçilmez kavramlardır. Hegel'in tin, geist, idea, mutlak kavramlarıyla anlatmak istediği, her şeyi varkılan tinsel bir varlık, tüm insan bireylerinin dışında var olan nesnel bir varlıktır, ki bu Tanrı'dan başka bir şey değildir. ⓘ
Hegel, esas olarak insanın kendisinin dışında olan, kendisinin yaratmadığı ve insandan bağımsız olan bir dünyayı deneyimlediğini ve bilgi olarak bu dünyanın bilgisini edindiğini kabul eder. Bu doğal dünya yine de bütünüyle zihnin eseridir, fakat burada sözedilen zihin insanların zihinleri değil, insandan başka bir zihindir. Bilginin nesneleri insan zihini tarafından yaratılmamıştır. Sonlu ve sınırlı bir birey olarak insanın zihni, dünyayı meydana getiren ve bilginin konusu olan nesneleri/gerçekliği meydana getiremez, bunlar başka bir zihnin eseri olabilirdir ancak; ki bu Hegel'e göre mutlak bir özne, mutlak bir zihin ya da akıl ya da tin'dir. Gerçeklik ve onu varkılan mutlak zihin, insan bireylerin zihninden bağımsız olarak vardırlar; ancak insan zihni, bu mutlak zihni gene de kısmen kavrayabilir. Mutlak zihin, insan zihinlerinde ve doğada tezahür eder ve gerçekleşir. Bu gerçekleşme diyalektik yoluyla meydan gelir. ⓘ
Din ve mutlak
Mutlak sözcüğü sözlüklerde "göreli (nispi) ve görece (rölatif, izafi) olmayan, var olmak için başka hiçbir şeye gerek duymayan ya da hiçbir ilişkiyi gerektirmeksizin kendiliğinden var olan, varlığının nedeni yine kendisi olan, hiçbir şeyle bağlı, kayıtlı ve ilintili olmayan" biçiminde tanımlanır. ⓘ
Mutlak hiçbir sıfatla eksiltilemez,hiçbir şeyle benzerlik ve zıtlık kabul etmez, eksiklik ve tamlık kavramlarından uzaktır. Mutlak hakkında değişmek, başka türlü olmak, yükselmek, alçalmak ve tekamül etmek gibi kavramların hiçbiri düşünülemez ve söz konusu edilemez. Bu tanımlanma biçimlerine bağlı olarak metafiziğin yanı sıra dinsel düşüncede de mutlak kavramı önemli bir yer tutar. Kimilerine göre "mutlak olan" yalnızca Tanrı ya da Allah’tır.
Tarih
"Mutlak" kavramı modern felsefeye Hegel tarafından kazandırılmış ve "gerçek ve potansiyel tüm varlığın toplamı" olarak tanımlanmıştır. Martin Heidegger tarafından anlaşıldığı şekliyle Hegel için Mutlak, "koşulsuz kendini bilmenin kesinliği içinde kendi kendine mevcut olan tindir". Hegel'in Frederick Copleston tarafından anlaşıldığı şekliyle, "Mantık Mutlak'ı 'kendinde' inceler; Doğa felsefesi Mutlak'ı 'kendisi için' inceler; ve Tin felsefesi Mutlak'ı 'kendinde ve kendisi için' inceler." Bu kavram F. W. J. Schelling'in çalışmalarında da yer alır ve Johann Gottlieb Fichte tarafından öngörülmüştür. İngiliz felsefesinde F. H. Bradley Mutlak kavramını Tanrı'dan ayırmış, Amerikan idealizm felsefe ekolünün kurucusu Josiah Royce ise ikisini eşitlemiştir. ⓘ
Hint dinleri
Mutlak kavramı, Yajnavalkya, Nagarjuna ve Adi Shankara'ya atfedilenler gibi Hint dinlerinin ilk metinlerini yorumlamak için kullanılmıştır. ⓘ
Jainizm'de Mutlak Bilgi ya da Kewalya Gnan'a Arihantalar ve Tirthankaralar tarafından ulaşıldığı söylenir ve bu kişiler 360 derecelik gerçeği ve geçmiş, şimdiki ve gelecekteki olayları bildiklerini yansıtırlar. Tüm 24 Tirthankara ve diğerleri Kewalya Gnani veya Mutlak Bilginin Taşıyıcılarıdır. ⓘ
Takeshi Umehara'ya göre, Budizm'in bazı eski metinlerinde "gerçekten Mutlak ve gerçekten Özgür olanın hiçlik", "boşluk" olması gerektiği belirtilmektedir. Ancak, Paul Williams'ın belirttiğine göre, erken dönem Budist bilgin Nagarjuna "boşluğu" bir tür Mutlak olarak sunmaz, Budist felsefenin Mādhyamaka ekolünde "içsel varoluşun yokluğu (saf bir yokluk) "dur. ⓘ
Glyn Richards'a göre, Hinduizm'in ilk metinleri Brahman'ın veya ikilik içermeyen Brahman-Atman'ın Mutlak olduğunu belirtir. ⓘ
Bu terim ayrıca Aldous Huxley tarafından Hint dinleri de dahil olmak üzere çeşitli dini gelenekleri yorumlamak için Daimi Felsefe adlı eserinde benimsenmiş ve diğer nondualistik ve New Age düşünce akımlarını etkilemiştir. ⓘ