Meşrutiyet

bilgipedi.com.tr sitesinden
Yönetim biçimlerine göre devletler1
     Tam başkanlık sistemli cumhuriyetler2     Yarı başkanlık sistemli cumhuriyetler2
     Parlamento güvenine tabi olan veya olmayan, yasama organı tarafından seçilen veya atanan bir yürütme başkanının bulunduğu cumhuriyetler.     Parlamenter sistemli cumhuriyetler2
     Parlamenter anayasal monarşiler     Ayrı bir hükümet başkanına sahip olan ancak kraliyet ailesinin hâlâ önemli bir yürütme ve/veya yasama yetkisine sahip olduğu anayasal monarşiler
     Mutlak monarşiler     Tek parti devletleri
     Anayasal hükümlerin askıya alındığı ülkeler(Örneğin askerî diktatörlükler)     Yukarıdaki sistemlerin hiçbirine uymayan ülkeler (Örneğin geçici hükûmetler).
1Bu harita Vikipedi'deki Yönetim biçimlerine göre ülkeler listesi maddesine göre derlendi. Kaynaklar için oraya bakınız. 2Anayasal olarak çok partili cumhuriyet olarak kabul edilen birkaç devlet, ülke dışındakiler tarafından genel olarak otoriter devletler olarak tanımlanmaktadır. Bu harita sadece de jure yönetim biçimini gösterir, de facto demokrasi derecesini göstermez.

Meşrutiyet, meşruti monarşi, anayasal monarşi, anayasal tekerki ya da parlamenter monarşi, hükümdarın yetkilerinin anayasa ve halk oyuyla seçilen meclis tarafından kısıtlandığı yönetim biçimi. Arapça şart kökünden türemiş olan meşrutiyet 19. asırdan itibaren Osmanlı Devleti'nde meclisli saltanat-hilafet anlamında kullanılmıştır. Daha genel ifadesiyle; meşrutiyet, bir hükümdarın başkanlığı altında parlamento yönetimine dayanan yönetim biçimidir.

Tarihi çağlarda pek çok örneği verilebilirse de(senato-imparator ikilemindeki Roma, İtalyan şehirleri gibi) İngiltere'de 1215 yılında Magna Carta ile kurulan siyasi düzen tarihteki ilk meşruti monarşi rejimi olarak anılır. Fransa'da 1830 Devrimi'nden sonra kurulan Anayasal Monarşi, cumhuriyet ile mutlak krallık arasında bir "orta yol" olarak benimsenmiştir. Osmanlı Devlet hayatında özellikle Abdülaziz döneminde nazırlık yapmış mısır hıdiv ailesinden Mustafa Fazıl Paşa tarafından padişaha yazılan bir mektupta anayasal monarşi anlamında nizam-ı serbestane kelimesi geçmiştir., bu tabir sonraları yerini daha İslam'i bir meşrutiyet tabirine bırakmış ve usul-i meşveret denmiştir. Özellikle 1876'ya giderken; ulemanın da bu kavrama ısındığı ve usul-i meşveret tabirinin bir siyasi hamle olduğu görülüyor.

Osmanlı Devleti'nde anayasa (Kanun-ı Esasî) ve parlamenter rejim (Meclis-i Mebûsan) tartışmaları 1830'larda başlayıp 1860'larda yoğunlaşmış ve özellikle 1875 sonrası ulema ve bürokrasi arasında ciddi bir fikir tartışması ortaya çıkmıştır. Tersane Konferansı sırasında Avrupalılarca gayrı müslim Osmanlı tebaasına ciddi ve geniş haklar tanınması isteğine karşı Meclis-i Umumi'de Mithat paşa ve devlet ricali genel bir meşruti ıslahatla devletin dengesinin bozulmadan ıslahatlara girişilebileceğinden bahsetmiştir. Ulema arasında zıt fikirler mevcuttu. Anadolu kazaskeri Seyfeddin Efendi, şavirüm fi'l-emr ayeti gereğince meşrutiyetin şeriata uygun olduğunu savunurken; ekseri ulema ise gayrimüslimlerin meclise girmesinin caiz olmadığı yönünde ısrarlıydı. Tüm bu şartlar altında bir yandan batılılarca siyasi baskılar yapılırken; diğer yanda da Abdülaziz'in tahtan indirilişi sonrası Çerkez Hasan olayıyla tanzimatçı bürokrasi yönetimde baskın bir Siyaset izledi ve V. Murat'ı halletti, akabinde veliaht Abdülhamit Efendi'yi meşrutiyeti ilan etmesi şartıyla tahta çıkardılar. Namık Kemal, Ziya Paşa ve tabii ki Mithat Paşa'nın önderliğinde 23 Aralık 1876'da Birinci Meşrutiyet ilan edilmiştir. 1878'de II. Abdülhamid tarafından, 93 Harbi'nin çıkmasına neden olduğu için Meclis kapatılmış ve Anayasa'nın bazı bölümleri askıya alınmış ise de, teorik olarak Meşruti rejimin devam ettiği kabul edilmiştir, zira devletin her sene düzenli olarak çıkardığı salnamelerde Kanun-ı Esasi'ye yer verilmiş olması şeklen de rejimin devam ettiği görüşünü destekler.

24 Temmuz 1908'de yapılan ihtilalle Kanun-ı Esasi'nin yeniden yürürlüğe konması İkinci Meşrutiyet döneminin başlangıcı sayılır. Bu dönem, Meclis-i Mebusan'ın Vahdeddin tarafınca kapatıldığı 11 Nisan 1920 tarihine kadar sürmüştür.

Monarşi bir hükümdarın devlet başkanı olduğu bir yönetim biçimidir. Bu hükümdar, Türkçede han, kağan, hakan ile başka dillerden geçmiş kral, imparator, şah, padişah, prens, emir gibi çeşitli adlar alabilir. Bir monarşiyi diğer yönetim biçimlerinden ayıran en önemli özellik, devlet başkanının bu yetkiyi yaşamı boyunca elinde bulundurmasıdır. Cumhuriyetlerde ise devlet başkanı seçimle işbaşına gelir.

“Monarşi” sözcüğü Türkçeye Fransızca "Monarchie" kelimesinden girmiştir. Monarchie kelimesi ise Yunanca “tek şef” anlamına gelen "Monos Archein" kelimelerinden türemiştir. O halde monarşi, etimolojik olarak, “tek kişinin yönetimi” anlamına gelmektedir.

Birçok ülkede toplumsal ve siyasal gelişim, özellikle 18. yy. sonların­da, «meşrutî» adı verilen yeni bir tür monarşinin doğmasına yol açtı. Bu monarşi tipinde hükümdarın yetkileri, yazılı bir Anayasa ile tanımlanmış ve sınırlanmıştır. Bu monarşi genellikle «parlamenter»dir ve demokrasiye pek yakın olabilir: Kral devletin simgesi olarak kalır, ancak yürütme yetkisini bir hükûmete bırakır; hükü­met de halk tarafından seçilmiş bir millet meclisinin kararlarına uyma­ya zorunludur. Hollanda, Danimarka, Birleşik Krallık, Japonya, İsveç ve Belçika'da durum böyledir Avrupa'da mutlakiyetçi kraliyet rejiminden parlamenterizme geçiş, Birleşik Krallık'ta başlamıştır. Kıran kırana geçen siyasi mücadelenin sonucunda İngiliz soylular, Kral Yurtsuz John'a 1215 yılında Magna Carta (Magna Karta) adı verilen bir fermanı kabul ettirerek, parlamento yönetimini kurdular. Buna göre: 1. Kral halkın onayını almadan vergi toplayamayacaktı.

2. Kanuni dayanağı olmadan kimse tutuklanamayacak, hapis ve sürgün edilemeyecekti.

3. Ülkeye giriş ve çıkış serbest olacak, tam ticaret serbestliği tanınacaktı.

Parlamenter sistem bazen işletilerek, bazen askıya alınarak, 17. yüzyıla gelinmiş olundu. Bu yüzyıl Mutlakiyetçilerle, Özgürlükçü hareketlerin mücadelesine sahne olmuştur.

Kral I. Charles'ın parlamentoya danışmadan İspanya ve Fransa'ya savaş ilan etmesi ve bu savaşların maliyetini karşılayabilmek için vergileri arttırması üzerine, İngiliz Parlamentosu 1628 yılında Haklar Bildirisi (Petition of Rights) adı verilen belgeyi yayınladı. Bu bildiride, kralın yetkileri sınırlanarak hukuksal süreçten geçmeden kralın kimseyi suçlayamayacağı, cezalandıramayacağı ve orduyu halka karşı kullanamayacağı belirtiliyordu. Kral buna tepki göstererek parlamentoyu dağıttı. Ancak, vergi izni alabilmek için 1640 yılında parlamentoyu tekrar toplanmaya çağırmak zorunda kaldı.

Aradan geçen kırk yıllık süreç sonunda, 1689 yılında İngiliz Parlamentosu'nun Haklar Kanunu (Bill of Rights) yayınlamasıyla, egemenlik parlamentonun denetimine geçmiştir. Bu bildiriye göre;

1. Parlamento seçimleri serbestçe yapılabilecektir.

2. Parlamento üyeleri tam bir ifade özgürlüğüne sahip olacaktır.

3. Parlamentonun kabul ettiği kanunlar kral dahil herkesi bağlayacaktır.

4. Parlamentonun izni alınmadan asker ve vergi toplanamayacaktır.

Bu kanun ile parlamenter demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi ilkeler Avrupa'da ve tüm dünyada ilk önce İngiltere'de uygulanmıştır Temsili demokrasiler içerisinde Parlamenter rejimin temel özelliklerini şu şekilde özetlemek mümkündür:

  • Parlamenter rejimde yasama ve yürütme organları hukuken birbirinden bağımsızdır, ancak aralarında bir takım iş birliği ve etkileşim mekanizmaları vardır.
  • Bu rejimde yürütme iki-başlıdır. Devlet başkanı, yürütmenin sorumsuz başını oluşturur. Yürütmenin sorumlu organının başında ise başbakan bulunur. Başbakanın parlamenter olması şartı bulunmaktadır; buna karşın bakanların parlamenter olması şartı aranmamaktadır.
  • Devlet başkanının siyasal açıdan sorumluluğu bulunmamaktadır.
  • Bakanlar kurulunun parlamentoya karşı sorumluluğu bulunmaktadır
  • Devlet başkanı hükûmet etmez.
  • Devlet başkanının uzlaştırıcı ve uyarıcı bir rolü bulunmaktadır.
  • Yürütmenin diğer başını oluşturan Bakanlar Kurulu, yasama organına karşı sorumludur.
  • Parlamenter sistemlerde çoğunluk ilkesi genel olarak esastır. Mecliste çoğunluğu sağlayan parti hükûmet eder ve bu partinin başkanı başbakan olur.
  • Hükûmet yasama organına karşı sorumludur.
  • Parlamenter sistem tek meclisli ya da iki meclisli olabilir.
  • Parlamenter sistemde yasama ve yürütme arasındaki ilişki, iş birliği ve karşılıklı etkileme mekanizmasına dayanır.
  • Yasama, yürütmeyi çeşitli yollarla denetler ve gözetim altında bulundurur. Meclise güvensizlik oyu vererek hükûmeti düşürebilir. Meclis güvensizlik oyu vererek hükûmeti düşürebilir. Buna karşılık, yürütme de meclisi feshetme olanağına sahip bulunmaktadır. Fesih yetkisi, parlamenter sistemde, istikrarın sağlanmasında önemli yeri olan bir kurumdur.

Yukarıda özetlediğimiz özelliklere sahip parlamenter rejim hâlen çeşitli ülkelerde uygulama olanağı bulmaktadır. Parlamenter rejimin doğduğu ve hâlen uygulandığı tipik örnek Birleşik Krallık'tadır. Buradaki parlamenter rejime “Westminster Modeli” adı da verilmektedir.

  • İlk Meşruti Devlet Hitit İmparatorluğudur.

Anayasal monarşi, parlamenter monarşi veya demokratik monarşi, hükümdarın yetkilerini bir anayasaya uygun olarak kullandığı ve karar almada tek başına olmadığı bir monarşi biçimidir. Anayasal monarşiler, mutlak monarşilerden (bir anayasa ile sınırlandırılmış olsun ya da olmasın hükümdarın tek karar verici olduğu monarşiler), yerleşik bir yasal çerçeve tarafından belirlenen sınırlar dahilinde yetki ve otoritelerini kullanmakla yükümlü olmaları bakımından ayrılırlar. Anayasal monarşiler, anayasanın hükümdara önemli ölçüde takdir yetkisi verdiği Lihtenştayn, Monako, Fas, Ürdün, Kuveyt ve Bahreyn gibi ülkelerden, hükümdarın yetkilerini kullanırken önemli ölçüde daha az kişisel takdir yetkisine sahip olduğu Avustralya, Birleşik Krallık, Kanada, Hollanda, İspanya, Belçika, İsveç, Malezya, Tayland, Kamboçya ve Japonya gibi ülkelere kadar uzanır.

İskandinav krallıkları İsveç, Norveç ve Danimarka'nın üç anayasal monarkı Kasım 1917'de Oslo'da bir araya geldi.
Soldan sağa doğru: V. Gustaf, VII. Haakon ve X. Christian.
İmparator Hirohito liderliğinde 1946 yılında Japon özel konseyinde yapılan bir toplantı.

Anayasal monarşi, hükümdarın yazılı ya da yazılı olmayan anayasa uyarınca partiler üstü siyasi bir devlet başkanı olarak hareket ettiği bir sistemi ifade edebilir. Çoğu hükümdar resmi otoriteye sahip olabilir ve hükümet yasal olarak hükümdar adına faaliyet gösterebilirken, Avrupa'da tipik olan biçimde hükümdar artık kişisel olarak kamu politikasını belirlemez veya siyasi liderleri seçmez. Siyaset bilimci Vernon Bogdanor, Thomas Macaulay'dan alıntı yaparak anayasal hükümdarı "hüküm süren ama yönetmeyen bir hükümdar" olarak tanımlamıştır.

Ulusal birliğin görünür bir sembolü olarak hareket etmenin yanı sıra, anayasal bir hükümdar parlamentoyu feshetmek veya yasalara kraliyet onayı vermek gibi resmi yetkilere sahip olabilir. Ancak bu yetkiler genellikle hükümdarın kişisel siyasi tercihlerinden ziyade yazılı anayasal ilkeler ya da yazılı olmayan anayasal teamüller doğrultusunda kullanılabilir. İngiliz siyaset teorisyeni Walter Bagehot, İngiliz Anayasası adlı eserinde anayasal bir hükümdarın özgürce kullanabileceği üç temel siyasi hak tanımlamıştır: danışılma hakkı, teşvik etme hakkı ve uyarma hakkı. Bununla birlikte, birçok anayasal monarşi hala önemli yetkilere veya siyasi etkiye sahiptir, örneğin bazı yedek yetkiler yoluyla ve aynı zamanda önemli bir siyasi rol oynayabilir.

Birleşik Krallık ve diğer İngiliz Milletler Topluluğu ülkelerinin hepsi Westminster anayasal yönetim sisteminde yer alan anayasal monarşilerdir. İki anayasal monarşi - Malezya ve Kamboçya - hükümdarın küçük bir seçim kurulu tarafından periyodik olarak seçildiği seçimli monarşilerdir.

Birleşik Krallık ve Avustralya gibi son derece sınırlı anayasal monarşiler, yazarlar H. G. Wells ve Glenn Patmore tarafından taçlı cumhuriyetler olarak adlandırılmıştır.

Tarih

Antik çağlara kadar uzanan en eski anayasal monarşi Hititlerinkidir. Tunç Çağı'nda yaşamış eski bir Anadolu halkı olan Hititler'in kralı, otoritesini Panku adı verilen ve günümüzün müzakereci meclisine ya da yasama organına eşdeğer bir meclisle paylaşmak zorundaydı. Panku'nun üyeleri dağınık soylu ailelerden geliyordu ve tebaalarının temsilcileri olarak yardımcı ya da alt federal tipte bir ortamda çalışıyorlardı.

Anayasal ve mutlak monarşi

İngiltere, İskoçya ve Birleşik Krallık

İngiltere Krallığı'nda, 1688 Şanlı Devrimi, anayasanın ilk şekli 1215 tarihli Magna Carta ile yürürlüğe girmiş olmasına rağmen, 1689 Haklar Bildirgesi ve 1701 Yerleşim Yasası gibi yasalarla kısıtlanan anayasal monarşiyi ilerletmiştir. Aynı zamanda, İskoçya'da, Mülkler Konvansiyonu, İskoç monarşisine benzer sınırlamalar getiren 1689 Hak Talebi Yasasını yürürlüğe koydu.

Kraliçe Anne, 11 Mart 1708'de İskoç Milis Yasa Tasarısını engelleyerek bir Parlamento Yasasını veto eden son hükümdar olmasına rağmen, Hanover hükümdarları hükümet politikalarını seçici olarak dikte etmeye devam ettiler. Örneğin Kral George III, Katoliklerin özgürleşmesini sürekli olarak engellemiş ve sonunda 1801 yılında Genç William Pitt'in başbakanlıktan istifasına yol açmıştır. Hükümdarın başbakan seçimi üzerindeki etkisi bu dönemde giderek azaldı. 1834'te Melbourne'un Avam Kamarası Lideri olarak Lord John Russell'ı seçmesi sonucunda Lord Melbourne'u görevden alan Kral William IV, bir başbakanı görevden alan son hükümdar oldu. Kraliçe Victoria gerçek anlamda kişisel güce sahip olan son hükümdardı, ancak hükümdarlığı boyunca bu güç azaldı. 1839'da, Yatak Odası krizinin Lord Melbourne'un yönetiminin devam etmesiyle sonuçlanmasıyla, Parlamento'nun iradesine rağmen bir başbakanı iktidarda tutan son hükümdar oldu. Ancak saltanatının sonunda, William Gladstone'un (kendisi için) kabul edilemez başbakanlıklarını engellemek için hiçbir şey yapamadı, ancak Kabine atamalarında hala güç kullandı, örneğin 1886'da Gladstone'un Sir Henry Campbell-Bannerman lehine Hugh Childers'ı Savaş Bakanı olarak seçmesini engelledi.

Günümüzde İngiliz hükümdarının rolü geleneksel olarak törenseldir. Bunun yerine, İngiliz Parlamentosu ve Hükümet - özellikle Birleşik Krallık Başbakanlığı makamında - yetkilerini "Kraliyet (veya Taç) İmtiyazı" altında kullanmaktadır: hükümdar adına ve hala resmi olarak hükümdarın sahip olduğu yetkiler aracılığıyla.

Hiç kimse Kraliçe'ye bağlılık yemini etmeden önemli bir kamu görevi kabul edemez. Birkaç istisna dışında, hükümdar anayasal teamül gereği Hükümetin tavsiyesine göre hareket etmekle yükümlüdür.

Kıta Avrupası

Polonya, 3 Mayıs 1791 Anayasası ile kıta Avrupa'sında bir monarşi için ilk anayasayı geliştirmiştir; bu anayasa, Amerika Birleşik Devletleri'nin ilk cumhuriyetçi anayasasından sonra dünyadaki ikinci tek belgeli anayasadır. Anayasal monarşi Fransız Devrimi'nin ilk yıllarında da kısa bir süre görülmüş, ancak daha sonra çok daha yaygın bir şekilde uygulanmıştır. Napoleon Bonaparte, kendisini ilahi olarak atanmış bir hükümdar olarak değil de ulusun vücut bulmuş hali olarak ilan eden ilk hükümdar olarak kabul edilir; monarşinin bu yorumu kıtasal anayasal monarşiler için de geçerlidir. Alman filozof Georg Wilhelm Friedrich Hegel, Elements of the Philosophy of Right (1820) adlı eserinde bu kavrama, gelişen çağdaş siyaset teorisi ve Protestan Hıristiyan doğal hukuk görüşüyle örtüşen felsefi bir gerekçe kazandırmıştır. Hegel'in, işlevi ulusal karakteri somutlaştırmak ve acil durumlarda anayasal sürekliliği sağlamak olan çok sınırlı yetkilere sahip anayasal bir hükümdar öngörüsü, Avrupa ve Japonya'daki anayasal monarşilerin gelişimine yansımıştır.

Törensel monarşiye karşı yürütme monarşisi

Modern dünyada en az iki farklı türde anayasal monarşi vardır - yürütme ve törensel. Yürütme monarşilerinde hükümdar (mutlak olmasa da) önemli bir güce sahiptir. Bu hükümet sistemi altında monarşi güçlü bir siyasi (ve sosyal) kurumdur. Buna karşın, törensel monarşilerde hükümdarın fiili gücü ya da doğrudan siyasi etkisi ya çok azdır ya da hiç yoktur, ancak sıklıkla büyük bir sosyal ve kültürel etkiye sahiptirler.

İcracı anayasal monarşiler: Bhutan, Bahreyn, Ürdün, Kuveyt, Lihtenştayn, Monako, Fas, Katar ve Tonga.

Törensel anayasal monarşiler (gayri resmi olarak taçlı cumhuriyetler olarak anılır): Andorra, Antigua ve Barbuda, Avustralya, Bahamalar, Belçika, Belize, Kamboçya, Kanada, Danimarka, Grenada, Jamaika, Japonya, Lesotho, Lüksemburg, Malezya, Hollanda, Yeni Zelanda, Norveç, Papua Yeni Gine, Saint Kitts ve Nevis, Saint Lucia, Saint Vincent ve Grenadinler, Solomon Adaları, İspanya, İsveç, Tayland, Tuvalu ve Birleşik Krallık.

Törensel ve yürütme monarşisi, demokratik ve demokratik olmayan monarşik sistemlerle karıştırılmamalıdır. Örneğin Lihtenştayn ve Monako'da iktidardaki monarklar önemli bir yürütme gücüne sahiptir. Ancak mutlak monark değillerdir ve bu ülkeler genellikle demokrasi olarak kabul edilirler.

Modern anayasal monarşi

Başlangıçta düşünüldüğü gibi, anayasal bir hükümdar yürütme organının başıydı ve gücü anayasa ve seçilmiş parlamento tarafından sınırlandırılmış olsa da oldukça güçlü bir figürdü. ABD Anayasası'nı hazırlayanlardan bazıları, Montesquieu'nun kuvvetler ayrılığına ilişkin açıklamasını izleyerek, başkanı o zamanki anlamıyla seçilmiş bir anayasal monark olarak tasavvur etmiş olabilir.

Günümüzün anayasal monarşi kavramı, demokratik olarak seçilmiş parlamentoların ve onların lideri olan başbakanın iktidarı kullandığı, monarkların iktidarı devrettiği ve titüler bir pozisyon olarak kaldığı Birleşik Krallık'ta gelişmiştir. Birçok durumda monarklar, siyasi ve sosyal hiyerarşinin en tepesinde yer almaya devam ederken, yeni ve eşitlikçi konumu yansıtmak üzere "halkın hizmetkarı" statüsüne getirilmişlerdir. Fransa'nın Temmuz Monarşisi sırasında I. Louis-Philippe "Fransa Kralı" yerine "Fransızların Kralı" olarak adlandırıldı.

Almanya'nın birleşmesinin ardından Otto von Bismarck İngiliz modelini reddetti. Bismarck'ın ilham verdiği Alman İmparatorluğu Anayasası altında kurulan anayasal monarşide, Kayzer önemli ölçüde fiili yürütme gücünü elinde tutarken, İmparatorluk Şansölyesi parlamentonun güvenoyuna ihtiyaç duymadı ve yalnızca imparatorluk yetkisiyle yönetti. Ancak bu anayasal monarşi modeli, Almanya'nın Birinci Dünya Savaşı'ndaki yenilgisinin ardından gözden düşmüş ve lağvedilmiştir. Daha sonra, Faşist İtalya da anayasal bir monarşi olarak kabul edilebilir, zira devletin başı olarak bir kral vardı, ancak gerçek iktidar bir anayasa uyarınca Benito Mussolini'nin elindeydi. Bu durum sonunda İtalyan monarşisinin itibarını sarsmış ve 1946 yılında lağvedilmesine yol açmıştır. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, hayatta kalan Avrupa monarşileri neredeyse değişmez bir şekilde ilk olarak İngiltere'de geliştirilen anayasal monarşi modelinin bir çeşidini benimsedi.

Günümüzde anayasal monarşi olan bir parlamenter demokrasinin cumhuriyet olan bir demokrasiden özde değil sadece ayrıntıda farklı olduğu düşünülmektedir. Her iki durumda da ünvanlı devlet başkanı -monark veya başkan- ulusu somutlaştırma ve temsil etme geleneksel rolünü üstlenirken, hükümet ağırlıklı olarak seçilmiş Parlamento Üyelerinden oluşan bir kabine tarafından yürütülür.

Bununla birlikte, üç önemli faktör Birleşik Krallık gibi monarşileri, aksi takdirde daha fazla gücün Parlamentoya ait olabileceği sistemlerden ayırır. Bunlar: hükümdarın belirli çok sınırlı koşullar altında güç kullanabildiği Kraliyet İmtiyazı; hükümdarın yasalar karşısında yanlış yapamayacağı, çünkü sorumlu hükümetin bunun yerine hesap verebilir kabul edildiği Egemen Dokunulmazlık; ve hükümdarın çoğu vatandaşla aynı vergilendirmeye veya mülk kullanım kısıtlamalarına tabi olmayabilir. Diğer ayrıcalıklar itibari ya da törensel olabilir (örneğin yürütme, yargı, polis ya da silahlı kuvvetlerin Kraliyetin yetkisiyle hareket ettiği ya da Kraliyete bağlılık borçlu olduğu durumlar).

Bugün anayasal monarşilerin dörtte birinden biraz fazlası Birleşik Krallık, İspanya, Hollanda, Belçika, Norveç, Danimarka, Lüksemburg, Monako, Lihtenştayn ve İsveç gibi Batı Avrupa ülkeleridir. Bununla birlikte, dünyanın en kalabalık iki anayasal monarşisi Asya'dadır: Japonya ve Tayland. Bu ülkelerde başbakan günlük yönetim yetkilerini elinde tutarken, hükümdar artık (ancak her zaman önemsiz olmayan) yetkilere sahiptir. Hükümdarın yetkileri ülkeler arasında farklılık göstermektedir. Örneğin Danimarka ve Belçika'da hükümdar, bir parlamento seçiminin ardından koalisyon hükümetinin kurulmasına başkanlık etmek üzere resmi olarak bir temsilci atarken, Norveç'te Kral kabinenin özel toplantılarına başkanlık eder.

Neredeyse tüm durumlarda, hükümdar hala nominal yürütmenin başıdır ancak teamüller gereği Bakanlar Kurulu'nun tavsiyelerine göre hareket etmekle yükümlüdür. Sadece birkaç monarĢi (özellikle Japonya ve Ġsveç) anayasalarını değiĢtirerek hükümdarın artık nominal yürütme baĢkanı bile olmamasını sağlamıĢtır.

Kraliçe Elizabeth II yönetiminde on beş anayasal monarşi bulunmaktadır ve bunlar İngiliz Milletler Topluluğu krallıkları olarak bilinmektedir. Kıta Avrupası'ndaki benzerlerinden farklı olarak, İngiliz Milletler Topluluğu ülkelerinde hükümdar ve genel valiler, genellikle parlamenter hükümeti desteklemek amacıyla, olağanüstü acil durumlarda veya anayasal krizlerde kullanılmak üzere önemli "yedek" veya "ayrıcalıklı" yetkilere sahiptir. Bir Genel Vali'nin bu tür bir yetkiyi kullandığı bir örnek, Avustralya Başbakanı Gough Whitlam'ın Genel Vali tarafından görevden alındığı 1975 Avustralya anayasal krizi sırasında meydana geldi. Avustralya Senatosu, gerekli ödenek tasarılarını geçirmeyi reddederek Hükümetin bütçesini bloke etmekle tehdit etmişti. Whitlam 11 Kasım 1975'te çıkmazı kırmak amacıyla Senato'nun yarısını seçime çağırmayı planladı. Genel Vali'den seçim için onay istediğinde, Genel Vali bunun yerine onu Başbakanlıktan azletti. Kısa bir süre sonra yerine muhalefet lideri Malcolm Fraser atandı. Tüm parlamenterler hükümet değişikliğinden haberdar olmadan önce hızlı hareket eden Fraser ve müttefikleri ödenek tasarılarının kabul edilmesini sağladı ve Genel Vali Parlamentoyu çifte fesih seçimi için feshetti. Fraser ve hükümeti büyük bir çoğunlukla geri döndü. Bu durum Whitlam'ın destekçileri arasında Genel Vali'nin yedek yetkilerinin bu şekilde kullanılmasının uygun olup olmadığı ve Avustralya'nın bir cumhuriyet haline gelip gelmemesi gerektiği konusunda birçok spekülasyona yol açtı. Ancak anayasal monarşiyi destekleyenler arasında bu deneyim, monarşinin anayasanın verdiği yetkileri aşan yetkiler isteyebilecek seçilmiş politikacılara karşı bir denge ve denetleme kaynağı ve nihayetinde diktatörlüğe karşı bir güvence olarak değerini teyit etti.

Tayland'ın anayasal monarşisinde hükümdar, Devlet Başkanı, Silahlı Kuvvetlerin Başı, Budist Dininin Koruyucusu ve İnancın Savunucusu olarak tanınmaktadır. Bir önceki Kral Bhumibol Adulyadej, 13 Ekim 2016'da vefat etmeden önce dünyada ve Tayland tarihinde en uzun süre tahtta kalan hükümdardı. Bhumibol, Tayland hükümetindeki birçok siyasi değişiklik boyunca hüküm sürdü. Her olayda etkili bir rol oynadı ve genellikle ihtilaflı siyasi muhalifler arasında arabuluculuk yaptı. (Bkz. Bhumibol'un Tayland Siyasetindeki rolü.) Tayland hükümdarının anayasa kapsamında sahip olduğu yetkiler arasında yer alan lèse majesté hükümdarın imajını korur ve siyasette rol oynamasını sağlar. İhlal edenler için katı cezai yaptırımlar içermektedir. Genel olarak Tayland halkı Bhumibol'a saygı duyuyordu. Sosyal etkisinin büyük kısmı bu saygıdan ve kraliyet ailesinin üstlendiği sosyoekonomik iyileştirme çabalarından kaynaklanıyordu.

Birleşik Krallık'ta, bir İngiliz hükümdarının ne zaman harekete geçmesinin uygun olacağı sıkça tartışılan bir konudur. Bir hükümdar harekete geçtiğinde, kısmen kraliyetin tarafsızlığının partizan bir amaç uğruna tehlikeye atıldığı düşünüldüğü için siyasi tartışmalar ortaya çıkabilirken, bazı siyaset bilimciler politikacıların olası yasadışı eylemlerine karşı bir kontrol olarak "müdahaleci bir hükümdar" fikrini savunmaktadır. Örneğin, Birleşik Krallık hükümdarı teorik olarak kraliyet onayını geri çekerek yasalar üzerinde mutlak bir veto uygulayabilir. Ancak 1708'den bu yana hiçbir hükümdar bunu yapmamıştır ve hükümdarın bu ve diğer birçok siyasi yetkisinin zaman aşımına uğramış yetkiler olduğuna inanılmaktadır.

Şu anda dünya çapında 43 monarşi bulunmaktadır.

Mevcut anayasal monarşilerin listesi

Parlamenter anayasal monarşiler

  • Antigua ve Barbuda
  • Avustralya
  • Bahamalar
  • Belçika
  • Belize
  • Kamboçya
  • Kanada
  • Danimarka
  • Grenada
  • Jamaika
  • Japonya
  •  Lesotho
  • Lüksemburg
  • Malezya
  • Hollanda
  • Yeni Zelanda
  • Norveç
  • Papua Yeni Gine
  • Saint Kitts ve Nevis
  • Saint Lucia
  • Saint Vincent ve Grenadinler
  • Solomon Adaları
  • İspanya
  • İsveç
  • Tayland
  • Tuvalu
  • Birleşik Krallık

Yarı anayasal monarşiler

  • Bahreyn
  • Bhutan
  • Ürdün
  • Kuveyt
  • Lihtenştayn
  • Monako
  • Fas
  • Katar
  • Tonga
  • Birleşik Arap Emirlikleri

Eski anayasal monarşiler

  • Anglo-Korsika Krallığı, Korsika tarihinde (1794-1796) adanın Devrimci Fransa'dan ayrıldığı ve Büyük Britanya'dan askeri koruma istediği kısa bir dönemdir. Korsika, kendi seçilmiş parlamentosu ve yerel özerkliği ve demokratik hakları garanti altına alan yazılı bir anayasası ile Birleşik Krallık'ın George III'e bağlı bağımsız bir krallık haline geldi.
  • Barbados, 1966 yılında bağımsızlığını kazanmasından 2021 yılına kadar, Barbados Monarşisini temsil eden bir Genel Vali ile Milletler Topluluğu'nda anayasal bir monarşiydi. Kapsamlı bir cumhuriyetçi hareketler tarihinin ardından 30 Kasım 2021'de cumhuriyet ilan edilmiştir.
  • Brezilya I. Pedro'nun bağımsızlığını ilan ettiği ve Brezilya İmparatorluğu'nu kurduğu 1822'den Pedro II'nin askeri bir darbe ile tahttan indirildiği 1889'a kadar Brezilya.
  • Çar Simeon'un komünist meclis tarafından tahttan indirildiği 1946 yılına kadar Bulgaristan Krallığı.
  • İngiliz Milletler Topluluğu'ndaki birçok cumhuriyet, bağımsızlıklarından sonra Güney Afrika (1910-1964), 1948'den 1972'ye kadar Seylan (şimdi Sri Lanka), Fiji (1970-1987), Gambiya (1965-1970), Gana (1957-1960), Guyana (1966-1970), Trinidad ve Tobago (1962-1976) ve Barbados (1966-2021) dahil olmak üzere bir süre anayasal monarşi olmuştur.
  • Mısır, Hidivliğin son dönemlerinden itibaren anayasal bir monarşiydi. 1860'lar ve 1870'lerde parlamenter yapılar ve sorumlu bir hidivlik bakanlığı gelişti. Anayasal sistem Hidivlik dönemi boyunca devam etmiş ve 1923 Mısır Anayasası altında esasen demokratik liberal bir anayasal rejim kuran Sultanlık ve ardından Mısır Krallığı döneminde gelişmiştir. Bu sistem 1952'deki Hür Subaylar Hareketi darbesinden sonra cumhuriyetin ilanına kadar devam etmiştir. Ancak bu dönemin büyük bir kısmında Mısır Birleşik Krallık tarafından işgal edildi ve genel siyasi kontrol, Mısır kraliyet sarayına diplomat olarak akredite edilen ancak gerçekte hükümdarın veya seçilmiş hükümetin herhangi bir kararını geçersiz kılabilen İngiliz sömürge yetkililerinin elindeydi.
  • Finlandiya Büyük Prensliği anayasal bir monarşiydi, ancak hükümdarı I. Alexander aynı zamanda Rusya'da bir otokrat ve mutlak hükümdardı.
  • Fransa, 1789'dan 19. yüzyıla kadar birkaç kez. 1789'da Estates General'in Ulusal Meclis'e dönüşmesi, Ancien Régime'in mutlak monarşisinden yeni bir anayasal sisteme geçici bir geçiş başlattı. Fransa, aynı yıl 1 Ekim'de yürürlüğe giren 1791 Fransız Anayasası'nın ilanıyla resmen bir yürütme anayasal monarşisi haline geldi. Bu ilk Fransız anayasal monarşisi kısa ömürlü olmuş, 10 Ağustos 1792 Ayaklanmasının ardından monarşinin devrilmesi ve Birinci Fransız Cumhuriyetinin kurulmasıyla sona ermiştir. Birkaç yıl sonra, 1804'te Napolyon Bonapart, görünüşte anayasal bir monarşi olsa da, modern tarihçiler onun hükümdarlığını genellikle mutlak monarşi olarak adlandırsa da, kendisini Fransız İmparatoru ilan etti. Bourbon Restorasyonu (XVIII. Louis ve X. Charles yönetiminde), Temmuz Monarşisi (Louis-Philippe yönetiminde) ve İkinci İmparatorluk (III. Napolyon yönetiminde) da anayasal monarşilerdi, ancak hükümdarın gücü bu monarşiler arasında ve bazen de kendi içlerinde önemli farklılıklar gösteriyordu.
  • Alman İmparatorluğu da 1871'den 1918'e kadar (daha önceki konfederasyonlar ve içerdiği monarşiler gibi) anayasal bir monarşiydi.
  • Konstantin II'nin askeri hükümet tarafından tahttan indirildiği 1973 yılına kadar Yunanistan. Karar 8 Aralık 1974'te yapılan bir plebisit ile resmileştirilmiştir.
  • 1810'daki kuruluşundan itibaren mutlak monarşi olan Hawaii, 1840 yılında Kral Kamehameha III'ün krallığın ilk anayasasını ilan etmesiyle anayasal monarşiye geçmiştir. Bu anayasal hükümet biçimi, monarşi 1893 darbesiyle devrilene kadar devam etmiştir.
  • Macaristan Krallığı. 1848-1849 ve 1867-1918 yıllarında Avusturya-Macaristan'ın bir parçası olarak. İki savaş arası dönemde (1920-1944) Macaristan, hükümdarın olmadığı anayasal bir monarşi olarak kaldı.
  • İzlanda. Danimarka ile 1 Aralık 1918'de imzalanan Birlik Anlaşması, İzlanda'yı Danimarka ile ortak bir kral altında birleşmiş egemen bir krallık olarak kurdu. İzlanda 24 Mayıs 1944'te yapılan anayasa referandumunun ardından 17 Haziran 1944'te monarşiyi kaldırdı ve cumhuriyet oldu.
  • Hindistan, 15 Ağustos 1947'de İngilizlerden bağımsızlığını kazanması ve 26 Ocak 1950'de anayasasını kabul ederek cumhuriyet olması arasında geçen kısa bir süre boyunca, George VI'nın devlet başkanı ve Earl Mountbatten'in genel vali olduğu anayasal bir monarşiydi ve bundan böyle Cumhuriyet Günü olarak kutlanmaktadır.
  • Muhammed Rıza Şah Pehlevi yönetimindeki İran, ilk olarak 1906'daki Pers Anayasal Devrimi sırasında kurulmuş olan bir anayasal monarşiydi.
  • İtalya 2 Haziran 1946'da yapılan referandumla Krallığın sona erdiğini ve Cumhuriyetin başladığını ilan edene kadar.
  • Laos Krallığı, Sisavang Vatthana'nın komünist Pathet Lao tarafından tahttan çekilmeye zorlandığı 1975 yılına kadar anayasal bir monarşiydi.
  • Malta, 21 Eylül 1964'ten 13 Aralık 1974'te Malta Cumhuriyeti'nin ilanına kadar bağımsızlığın ilk on yılı boyunca Elizabeth II'nin Malta Kraliçesi olarak atadığı bir Genel Vali tarafından temsil edildiği anayasal bir monarşiydi.
  • Meksika iki kez İmparatorluk olmuştur. Birinci Meksika İmparatorluğu 19 Mayıs 1822'den 19 Mart 1823'e kadar sürmüş ve Agustín de Iturbide imparator olarak görev yapmıştır. Daha sonra Avusturya ve İspanya kraliyetlerinin yardımıyla Fransa Kralı Napolyon III, Avusturya Kralı Maximilian'ı Meksika İmparatoru olarak atamıştır. Avrupa tarzı bir monarşi yaratmaya yönelik bu girişim 1864'ten 1867'ye kadar üç yıl sürdü.
  • Karadağ, Sırbistan ve diğer bölgelerle birleşerek Yugoslavya'yı oluşturduğu 1918 yılına kadar.
  • Nepal, Kral Gyanendra'nın tahttan indirildiği ve Nepal Federal Demokratik Cumhuriyeti'nin ilan edildiği 28 Mayıs 2008 tarihine kadar.
  • Osmanlı İmparatorluğu 1876'dan 1878'e kadar ve 1908'den imparatorluğun 1922'de dağılmasına kadar.
  • Pakistan, 14 Ağustos 1947'de İngilizlerden bağımsızlığını kazanması ve 23 Mart 1956'da ilk Pakistan Anayasası'nı kabul ederek cumhuriyet olması arasında kısa bir süre anayasal monarşi olmuştur. Pakistan Dominyonu'nda toplam iki hükümdar (VI. George ve II. Elizabeth) ve dört Genel Vali (ilki Muhammed Ali Cinnah) görev yapmıştır. Cumhuriyet Günü (veya Pakistan Günü) her yıl 23 Mart'ta, Anayasasının kabulü ve Pakistan Dominyonu'nun Pakistan İslam Cumhuriyeti'ne geçişini anmak için kutlanmaktadır.
  • Afganistan Krallığı 1973 yılına kadar Muhammed Zahir Şah yönetiminde anayasal bir monarşiydi.
  • 1569'da Lublin Birliği'nden sonra kurulan ve 1795'te devletin nihai bölünmesine kadar süren Polonya-Litvanya Milletler Topluluğu, birçok modern Avrupa anayasal monarşisi gibi işledi (tarihçi Norman Davies'in "Avrupa'da türünün ilk anayasası" olarak adlandırdığı 3 Mayıs 1791 Anayasası'nın kurulmasıyla resmen değiştirildi). Birleşik devletin yasa koyucuları onu gerçekten bir monarşi olarak değil, Kralın başkanlığında bir cumhuriyet olarak görüyorlardı. Polonya-Litvanya da Rex regnat et non gubernat ilkesini takip ediyordu, iki meclisli bir parlamentoya ve modern Birleşik Krallık çizgisinde bir anayasaya denk gelen yerleşik yasal belgeler koleksiyonuna sahipti. Kral seçimle işbaşına geliyordu ve halkın haklarını korumakla görevliydi.
  • Arnavutluk Krallığı 1928'den 1939'a kadar Zogu Hanedanı, Kral I. Zog tarafından yönetilen bir Anayasal Monarşi idi.
  • Portekiz 1139'dan beri monarşiydi ve 1822'den 1828'e kadar anayasal monarşiydi ve 1834'ten Manuel II'nin askeri bir darbe ile devrildiği 1910'a kadar tekrar anayasal monarşiydi. 1815'ten 1825'e kadar Portekiz, Brezilya ve Algarves Birleşik Krallığı'nın bir parçasıydı ve 1820-23 yılları arasında anayasal bir monarşiydi.
  • Romanya Krallığı 1881'deki kuruluşundan I. Michael'in komünistler tarafından tahttan çekilmeye zorlandığı 1947 yılına kadar.
  • Sırbistan Krallığı 1882'den Sloven, Hırvat ve Sırp Devleti ile birleşerek Sırp Karadjordjevic hanedanı tarafından yönetilen üniter Yugoslav Krallığı'na dönüştüğü 1918 yılına kadar.
  • Trinidad ve Tobago, 31 Ağustos 1962'den 1 Ağustos 1976'da Trinidad ve Tobago Cumhuriyeti'nin ilanına kadar bağımsızlığın ilk on dört yılı boyunca Elizabeth II'nin Trinidad ve Tobago Kraliçesi olduğu ve kendisi tarafından atanan bir Genel Vali tarafından temsil edildiği anayasal bir monarşiydi. Cumhuriyet Günü her yıl 24 Eylül'de kutlanmaktadır.
  • Yugoslavya 1918'den (Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı olarak) 1929'a kadar ve 1931'den (Yugoslavya Krallığı olarak) 1944'e kadar Müttefiklerin baskısı altında Peter II komünist hükümeti tanıdı.

Benzersiz anayasal monarşiler

  • Andorra bir diarşidir ve iki eş-prens tarafından yönetilmektedir: Urgell piskoposu ve Fransa cumhurbaşkanı.
  • Andorra, Monako ve Lihtenştayn hüküm süren prensleri olan tek ülkelerdir.
  • Belçika, geriye kalan tek açık halk monarşisidir ve kralının resmi unvanı Belçika Kralı yerine Belçikalıların Kralı'dır. Tarihsel olarak, feshedilmiş birkaç anayasal monarşi bu modeli izlemiştir; Belçika formülasyonunun, 1830 Şartı'nın Temmuz Monarşisi hükümdarına verdiği "Fransız Kralı" unvanını örnek aldığı kabul edilmektedir.
  • Japonya, imparatoru olan tek ülkedir.
  • Lüksemburg, bir büyük dük ile kalan tek ülkedir.
  • Malezya, kendileri de anayasal hükümdar olan dokuz eyalet yöneticisi arasından seçilen Yang di-Pertuan Agong adlı seçimli bir monarşiye sahip federal bir ülkedir.
  • Papua Yeni Gine. Diğer İngiliz Milletler Topluluğu ülkelerinin çoğundan farklı olarak egemenlik anayasal olarak Papua Yeni Gine vatandaşlarına verilmiştir ve anayasanın giriş bölümünde "tüm gücün usulüne uygun olarak seçilmiş temsilcileri aracılığıyla hareket eden halka ait olduğu" belirtilmektedir. Anayasanın 82. maddesine göre hükümdar, "Papua Yeni Gine halkı tarafından Kurucu Meclisleri aracılığıyla Papua Yeni Gine'nin [hükümdarı] ve Devlet Başkanı olması talep edilmiştir" ve dolayısıyla bu sıfatla hareket etmektedir.
  • İspanya. İspanya Anayasası hükümdarı egemen olarak değil, 56. Madde uyarınca sadece devlet başkanı olarak tanımaktadır. Madde 1, Bölüm 2'de "ulusal egemenliğin İspanyol halkına ait olduğu" belirtilmektedir.
  • Birleşik Arap Emirlikleri, her biri kendi emirliğinde kalıtsal mutlak hükümdar olan yedi emirliğin yöneticileri arasından seçilen Başkan ya da Ra'is'in seçildiği seçimli bir monarşiye sahip federal bir ülkedir.

Osmanlı'da parlamenter monarşi

Meşrutiyet Osmanlı Devleti’nde anayasa (Kanun-ı Esasi) ve parlamenter rejim (Meclis-i Mebusan) tartışmaları 1830'larda başlayıp 1860'larda yoğunlaşmış ve nihayet 23 Aralık 1876'da Meşrutiyet ilan edilmiştir. 1878'de II. Abdülhamit tarafından Meclis kapatılmış ve Anayasa'nın bazı bölümleri askıya alınmış ise de, teorik olarak Meşruti rejimin devam ettiği kabul edilmiştir.

24 Temmuz 1908'de yapılan ihtilalle Kanun-ı Esasi'nin yeniden yürürlüğe konması İkinci Meşrutiyet döneminin başlangıcı sayılır. Bu dönem Meclis-i Mebusan'ın 11 Nisan 1920'de Mehmet Vahdettin tarafından kapatılmasına kadar sürmüştür.