Troya

bilgipedi.com.tr sitesinden
Troya Antik Kenti
UNESCO Dünya Mirası
Amphitheatre of Troy.jpg
Konum  Türkiye
Kriter Örenyeri: ii, iii, vi
Referans 849
Tescil 1998 (22. oturum)
Bölge Avrupa ve Kuzey Amerika
Koordinatlar 39°57′27″K 26°14′20″D / 39.95750°K 26.23889°D

Truva (Yunanca: Τροία Troya veya Ίλιον İlion, Latince: Troia veya Ilium, Hititçe: 𒌷𒃾𒇻𒊭 Wilusa/Vilusa veya 𒋫𒊒𒄿𒊭 Truwisa/Truvisa), Kaz Dağı (İda) eteklerinde tarihî bir kenttir. Çanakkale il sınırları içinde, günümüzde Hisarlık olarak adlandırılan arkeolojik bölgede yer alır.

Çanakkale Boğazı'nın güneybatı ağzının hemen güneyinde ve Kaz Dağı'nın kuzeybatısında bulunan bir şehirdir. Homeros tarafından yazıldığı sanılan iki manzum destandan biri olan İlyada'da bahsi geçen Troya Savaşı'nın gerçekleştiği antik kenttir.

1870'lerde Alman amatör arkeolog Heinrich Schliemann tarafından Tevfikiye köyü civarında keşfedilen antik kentte çıkan eserlerin çoğu yurt dışına kaçırılmıştır. Eserler günümüzde Türkiye, Almanya ve Rusya'da çeşitli müzelerde sergilenmektedir. Antik kent; 1998 yılından beri Dünya Miras Listesi'nde, 1996 yılından beri de Millî Park statüsündedir.

Troy
Walls of Troy (2).jpg
Troy National Park.jpg
Üst: Geç Tunç Çağı Troya'sının duvarlarıAlt: Yunan/Roma Troya'sından kutsal alan
Troya Marmara'da yer almaktadır
Troy
Marmara içinde gösterilmiştir
Troya Türkiye'de bulunuyor
Troy
Troy (Türkiye)
Troya Avrupa'da yer almaktadır
Troy
Truva (Avrupa)
KonumHisarlik, Çanakkale Province, Türkiye
BölgeTroad
Koordinatlar39°57′27″N 26°14′20″E / 39.95750°N 26.23889°EKoordinatlar: 39°57′27″N 26°14′20″E / 39.95750°N 26.23889°E
TipAntik şehir
Bir parçasıTroia Tarihi Milli Parkı
UNESCO Dünya Mirası Alanı

Truva (Yunanca: Τροία) ya da İlion (Yunanca: Ίλιον), günümüz Türkiye'sinde Çanakkale'nin 30 kilometre (19 mil) güneybatısında Hisarlık mevkiinde yer alan antik bir kenttir. Yunan efsanesi Truva Savaşı'nın geçtiği yer olarak bilinir.

Antik Yunan edebiyatında Truva, canavarların yeryüzünde dolaştığı ve tanrıların insanlarla doğrudan etkileşime girdiği efsanevi bir dönem olan Kahramanlık Çağı'nın güçlü bir krallığı olarak tasvir edilir. Şehrin, Truva Savaşı Yunanlıların elinde tamamen yok olmasına yol açana kadar Troas'a hükmettiği söylenir. Yıkılış öyküsü Yunan mitolojisi ve edebiyatının temel taşlarından biri olmuş, İlyada ve Odysseia'nın yanı sıra çok sayıda başka şiir ve oyunda da öne çıkmıştır. Mirası Yunan toplumunda büyük bir rol oynamış, birçok önde gelen aile orada savaşmış olanların soyundan geldiğini iddia etmiştir. Arkaik dönemde, efsanevi Troya'nın bulunduğuna inanılan yerde yeni bir şehir inşa edilmiştir. Klasik çağda bu şehir, ziyaretçilerin efsanevi kahramanlara adaklar bıraktığı bir turizm merkezi haline geldi.

19. yüzyılın sonlarına kadar akademisyenler Truva Savaşı'nın tamamen efsanevi olduğunu düşünüyorlardı. Ancak 1871'den itibaren Heinrich Schliemann ve Frank Calvert, kalıntılarının altında çok sayıda eski yerleşimin kalıntılarını buldukları klasik dönem kentinin yerinde kazılar yaptı. Bu katmanların birçoğunun Troya'nın edebi tasvirlerine benzemesi, bazı akademisyenlerin efsanelerde gerçeklik payı olduğu sonucuna varmasına yol açmıştır. Daha sonra başkaları tarafından yapılan kazılar, efsane ve gerçeklik arasındaki kesin ilişki belirsizliğini korusa da, alanın modern anlayışına katkıda bulunmuştur.

Troya arkeolojik alanı, en eskisi Erken Tunç Çağı'ndan, en yenisi ise Bizans döneminden kalma dokuz ana katmandan oluşmaktadır. Efsanevi şehir tipik olarak Geç Tunç Çağı katmanlarından biriyle, örneğin Troya VI, Troya VIIa veya Troya VIIb ile özdeşleştirilir. Arkeolojik alan turistik bir yer olarak halka açıktır ve 1998 yılında UNESCO Dünya Mirası listesine eklenmiştir.

Etimoloji

Fransızcanın etkisiyle antik kentin bu dildeki "Troie" kelimesinin okunuşundan Türkçeye Truva olarak geçmiştir. Kentin adı Yunanca belgelerde Τροία (Troia) olarak geçer. Bazı uzmanlar, kentin Türkçe "Troya" olarak anılmasının daha doğru olduğunu savunmaktadır. Bununla birlikte Türkçe belgelerde Truva adı Truva Savaşı, Truva Atı örneklerinde görüldüğü gibi yaygın olarak kullanılmaktadır.

Tarihi harita
Tarihi Troya bölgesi

Troya Kent Mevkisi

Antik kent, Çanakkale merkez ilçesine bağlı Tevfikiye köyünün batısında, "Hisarlık Tepesinde" bulunur (39°58′K, 26°13′D). Tepe, 200x150m boyutlarında, 31.2m rakımlı ve aynı zamanda geniş bir kalker tabakasının parçasıdır.

Hisarlık Tepesinde bir antik kentin olduğu uzun süre bilinmese de tepenin isminden de anlaşılacağı gibi bölgede arkeolojik kalıntıların yüzeye yakın olduğu ve bu yüzden yerel sakinlerince tepeye Hisarlık adı verildiği görüşü savunulabilir. Ayrıca Troya kentinin kurulduğu zamanlarda Hisarlık Tepesi, Karamenderes ve Dümrek Çaylarının döküldüğü ve Çanakkale Boğazı'na açılan bir koyun kenarında, bugüne göre denize çok daha yakın bir yerde bulunduğu düşünülür.

Kentin bulunduğu ve adını verdiği, bugün yaklaşık olarak Çanakkale İli'nin Asya kıtasında temsil eden tarihsel bölge Troas (ya da Troad) olarak adlandırılır.

Tarihçe

Yedinci Truva kentinin B katmanında bulunan Luvi dilindeki hiyeroglifik mühür.

İlk olarak Efes ve Milet antik kentleri gibi denize yakın olan kent, Çanakkale Boğazı'nın güneyinde bir liman kenti olarak kurulmuştur. Zamanla Karamenderes Nehri'nin kent kıyılarına taşıdığı alüvyonlar nedeniyle denizden uzaklaşmış ve önemini yitirmiştir. Bu yüzden yaşanan doğal felaketler ve saldırılar sonrasında yeniden iskan edilmeyip terk edilmiştir.

Troyalılar, Sardis kökenli Herakleid hanedanının yerine geçmiş ve Anadolu'yu 505 yıl boyunca Lidya Krallığı Candaules (MÖ 735-718) dönemine dek yönetmişlerdir. İyonlar, Kimmerler, Frigyalılar, Miletliler onlardan sonra Anadolu'da yayılmış, ardından MÖ 546 yılında Pers istilası gelmiştir.

Troya antik kenti, Athena tapınağı ile özdeşleşmiştir. Pers egemenliği sırasında imparator I. Serhas çıktığı Yunanistan seferinde, Çanakkale Boğazı'nı geçmeden önce kentte gelerek bu tapınağa kurban sunduğu, aynı şekilde Büyük İskender'in de Perslere karşı giriştiği mücadele sırasında kenti ziyaret ettiği ve zırhını Athena tapınağına bağışladığı tarihsel kaynaklarda belirtilir.

Troya Katmanları

Sahanın şeması. 1: Kapı 2: Şehir Duvarı 3: Megaronlar 4: FN Kapısı 5: FO Kapısı 6: FM Kapısı ve Rampa 7: FJ Kapısı 8: Şehir Duvarı 9: Megaronlar 10: Şehir Duvarı 11: VI. S Kapısı 12: VI. H Kulesi 13: VI. R Kapısı 14: VI. G Kulesi 15: Kuyu-Sarnıç 16: VI. T Dardanos Kapısı 17: VI. I Kulesi 18: VI. U Kapısı 19: VI. Bir Ev 20: VI. M Sarayı-Depo Evi 21: Sütun Evi 22: VI. F Sütunlu ev 23: VI. C Evi 24: VI. E House 25: VII. Depolama 26: Athena Tapınağı 27: Propylaeum 28: Dış Avlu Duvarı 29: İç Avlu Duvarı 30: Kutsal Yer 31: Su Çalışması 32: Bouleuterion 33: Odeon 34: Banyo

Troya arkeolojik alanı Hisarlık tepesi ve güneyindeki tarlalardan oluşmaktadır. Tepe, üç bin yılı aşkın insan yerleşiminin geride bıraktığı kalıntıları içeren tabakalardan oluşan bir anlatıdır. Katmanlar arasındaki ana ayrımlar Roma rakamlarıyla belirtilmiştir; Troya I en eski katmanı, Troya IX ise en yeni katmanı temsil etmektedir. Alt katmanlar küçük harflerle (örneğin VIIa ve VIIb) ve diğer alt bölümler sayılarla (örneğin VIIb1 ve VIIb2) ayırt edilir. Troya 0 olarak bilinen ek bir ana katman, başlangıçta Roma rakamlarıyla adlandırılan katmanlardan önce gelmektedir.

Katmanlara, içlerinde bulunan eserler diğer sit alanlarında bulunanlarla karşılaştırılarak göreceli tarihler verilmiştir. Ancak, C14 tarihlemesinin doğruluğundaki sınırlamalar nedeniyle kesin kesin tarihler her zaman mümkün değildir.

Katman Başlangıç Bitiş Dönem
Troy 0 c. MÖ 3600-3500 MÖ 3000 Batı Anadolu ÖKA ve EB 1 erken
Troy I MÖ 3000 MÖ 2550 Batı Anadolu EB 1 geç
Troya II MÖ 2500 MÖ 2300 Batı Anadolu EB 2
Troy III MÖ 2300 MÖ 2200 Batı Anadolu EB 3 erken
Troy IV MÖ 2200 MÖ 2000 Batı Anadolu EB 3 orta
Troy V MÖ 2000 MÖ 1750 Batı Anadolu EB 3 geç
Troy VI MÖ 1750 MÖ 1300 Batı'ya. Anat. MBA (Troy VI erken)
Batı'ya. Anat. LBA (Troya VI orta ve geç)
Troya VIIa MÖ 1300 MÖ 1180 Batı Anadolu TKA
Troya VIIb MÖ 1180 MÖ 950 Batı Anadolu TKA - Karanlık Çağ
Troy VIII MÖ 950 MÖ 85 Klasik ve Helenistik Troya
Troy IX MÖ 85 MS 500 Roman Troy
Troya katmanlarını gösteren bir resim
Troya katmanlarını detaylı gösteren bir resim

Troya I (MÖ 3200-2600)

Alandaki ilk şehir sonraki şehirlerinde kurulacağı hisarlık tepesine MÖ 3. bin yılda kuruldu. Tunç Çağı boyunca kent ticari anlamda gelişme gösterdi, konumunun Ege Denizi'nden Karadeniz'e giden her ticaret gemisinin geçmek zorunda kaldığı Çanakkale Boğazı'nda bulunmasının bunda katkısı büyüktür. Troya'nın doğusundaki şehirlerin yıkıldığını ve Troya'nın yıkılmamasına rağmen, bir sonraki dönem yeni bir insan topluluğunun Troya'yı ele geçirdiğini gösteren bir kültür değişikliği görülmektedir. Şehrin ilk evresi, yaklaşık 300 metre çapında; büyük duvarlar, kuleler ve geçitlerle çevrili 20 dikdörtgen evden oluşan daha küçük bir kale ile karakterize edilir.

Troya II, III, IV ve V (MÖ 2600-1950)

Troya II, bir önceki evrenin iki katına çıktı ve daha küçük bir kasaba ve üst kaleye sahipti. Duvarlar kral için megaron tarzı sarayı barındıran üst akropolü koruyordu. İkinci evrede arkeolojik kazılarda büyük bir yangın tarafından tahrip edildiği görülmektedir ancak Troyalılar, II. Troya'dan daha büyük fakat içerisinde daha küçük ve daha yoğun evler barındıran müstahkem bir kale oluşturacak şekilde yeniden inşa ettiler. Bu yoğun ve müstahkem yapılanmanın sebebinin ekonomik bir gerileme ve dış tehditlerin artması olduğu düşünülmektedir. Daha büyük bir alanı kaplayan surların yapımı Troya III, IV ve V'te de devam etti. Böylece ekonomik sebepler ve dış tehditler karşısında dahi surlar sonraki evrelerde de ayakta kaldı.

Troya VI ve VII (MÖ 1700-950)

Troya VI, MÖ 1250 civarında, muhtemel bir deprem sebebiyle yıkıldı. Bu katmanda bir ok ucu dışında herhangi bir gövde kalıntısı bulunamadı ancak kent hızla kendini iyileştirdi ve daha düzenli bir şekilde yeniden inşa edildi. Bu yeniden inşa ile kent merkezi deprem ve kuşatmalar karşısında kentin dış kenarını korumak için yoğun bir şekilde güçlendirilmiş bir kaleye sahip olma eğilimini sürdürdü.

Troya VI, güney kapısındaki sütunların inşası ile karakterize edilebilir. Sütunların herhangi bir yapıyı desteklediği düşünülmemekte, sunak benzeri bir tabana ve etkileyici bir büyüklüğe sahiptir. Bu yapı muhtemel olarak şehrin dini ritüellerini yaptığı alan olarak düşünülmektedir. Troya VI'nın diğer bir karakteristik özelliği; kalenin yakınında sıkıca paketlenmiş bir mahfaza ve birçok Arnavut kaldırımı sokağının inşasıdır. Sadece birkaç ev bulunmasına rağmen bunun sebebi Troya VIIa'nın tepelerinin üzerine yeniden inşasıdır.

Ayrıca 1890 yılında keşfedilen bu VI. Troya tabakasında Miken çanak çömlekleri bulunmuştur. Bu çanak çömlek, Troya IV sırasında Troyalıların hala Yunanlar ve Ege ile ticaret yaptığını göstermektedir. Ayrıca kalenin 400 metre güneyinde ölü yakma mezarları bulunmuştur. Bu, Helenistik kent surlarının güneyinde küçük bir alt kentin kanıtını sağlamıştır. Her ne kadar erozyon ve düzenli inşaat faaliyetleri nedeniyle bu kentin büyüklüğü bilinmese de, 1953 yılında Blegen tarafından sitenin kazılması sırasında ortaya çıkarıldığında, ana kayanın hemen üzerindeki yerleşimleri savunma amaçlı kullanılabilecek bir hendek bulundu. Dahası, duvarın güneyindeki küçük yerleşimin kendisi de ana şehir surlarını ve kaleyi korumak için bir engel olarak kullanıldığı muhtemeldir.

Hala tartışılan bir konu, Troya'nın Anadolu mu yoksa Miken uygarlığına mı mensup olduğudır. Şehrin Ege'de bir varlığı olsa da, seramik buluntuları ve mimarisi Anadolu yöneliminde kuvvetle ipucu veriyor, ek olarak Luvi şehir devletlerinin birçoğu erken Troya dönemlerinde (Troya I-VII), bölgede ve Ege ticaretinde hakimdi. Ege kıyısı boyunca uzanan Luvi kentleri gibi Troya'nın da kazılarda da bulunan kalıntılar ışığında Luvi kenti olması muhtemeldir. Troya VI kazısı sırasında bulunan çanak çömleklerin yalnızca yüzde biri Miken uygarlığına aittir. Kentin büyük duvarları ve kapıları, diğer pek çok Anadolu tasarımıyla yakından ilişkilidir. Ayrıca, ölü yakma uygulaması Anadolu kültürünün bir özelliğidir. Kremasyon, Miken dünyasında asla görülmez. Anadolu hiyeroglifi Luvi yazısıyla ile işaretlenmiş olan bronz mühürlerle birlikte Anadolu hiyeroglifleri de 1995 yılında ortaya çıkarılmıştır. Bu mühürler, zaman zaman yaklaşık 20 diğer Anadolu ve Suriye kentinde görülmüştür (M.Ö. 1280 - 1175).

Troya VI uzun mesafeli ticari hakimiyetini bu dönemde de sürdürdü ve bu dönemde nüfusu kuruluşunun zirvesini gördü ve 5.000 ila 10.000 arasında insan topluluğunu içinde barındırdı ve önemli bir şehir statüsüne yükseldi. Troya'nın konumu Erken Tunç Çağı'nda son derece uygun bir yerdeydi. Orta ve Son Tunç çağlarında Afganistan, Basra Körfezi, Baltık Bölgesi, Mısır ve Batı Akdeniz'e kadar ulaşan uzun mesafeli bir ticaret bölgesi için ortak noktaydı. Orta ve erken dönemde Troya VI da geçtiği düşünülen ticari ürünlerin doğudan metaller ve batıdan parfüm ve yağlar gibi çeşitli ürünlerin Türkiye kıyıları boyunca bulunan yüzlerce gemi batığı kalıntılarından görülmektedir. Bu gemilerde bol miktarda ticari mal bulunmaktaydı ve gemilerin bir kısmı 15 tondan fazla mal taşıdığı gözlemlenmektedir. Batıklarda keşfedilen mallar arasında bakır, kalay ve cam külçeleri bronz aletler ve silahlar; abanoz ve fildişi; deve kuşu yumurtası kabukları, mücevherler ve Akdeniz'in her yerinden farklı kültürlere ait seramikler bulunmaktadır. Tunç Çağı'ndan itibaren, Akdeniz'de keşfedilen 210 gemi enkazından 63'ü Türkiye kıyı şeridinde keşfedildi ancak Troya'nın bulunduğu yerdeki kalıntılar asgari düzeydedir. Troya VI katmanında bulunan mallarının çok azının belgelendiği görülmektedir. Geç Tunç Çağı boyunca çok az ticari merkez olması ve ticaret hacminin düşük olmasının, bunun olası sonucu olduğu tahmin edilmektedir. Troya en büyük ticari rotaların kuzeyindedir bu yüzden Troya'yı doğrudan bir ticari merkez olarak tanımlamak yerine 'ticarete ciddi katkıda bulunan bir metropol' olarak tanımlamak daha doğrudur.

Troya VII'a katmanında nüfusun çoğunluğunun surların içinde yaşadığını vurgulamak doğrudur.

Bu durumun böyle olmasındaki temel sebep, büyük olasılıkla Miken tehdididir. Troya VI'nın bir deprem tarafından tahrip edildiği düşünülmektedir. Bölgedeki fay hatlarının hareketliliği ve tektonik aktiviteler bu olasılığı güçlendirmektedir Troya VIIa'nın kazı sürecini zorlaştıran Troya VI'nın üzerine inşa edilmiştir.

M.Ö. 13. yüzyıl ortalarına tarihlenen Troya VIIa, Homerik Troya için en güçlü adaydır bu evrenin savaş tarafından tahrip edildiği kazılarda ortaya çıkarılmıştır. Troya VIIa'yı sona erdiren ve tahmini M.Ö. 1184 yıllarında meydana gelen yangın ve katliamların delilleri bu evrenin Troya Savaşı sırasında Akalar tarafından kuşatılan şehir ile özdeşleşmesine neden olmuştur ve Troya Savaşı, Homeros tarafından yazılmış İlyada Destanı'nda ölümsüzleştirilmiştir.

Calvert'in 1000 Yıllık Boşluğu

Başlangıçta, Troya VI ve VII'nin katmanları tamamen göz ardı edildi çünkü Schliemann yanmış Truva II şehrini Homerik Troya olması ihtimalini tercih ediyordu. Arkeolojinin Schliemann'ın Troyasın'dan uzaklaştığı ve Homerik Troya'yı bir kez daha bulmak için çalışmalara başlama Troya VI üzerine yoğunlaşmayla oldu Dörpfeld'in Troya VI'yı keşfetmesiyle "Calvert'in 1000 yıllık boşluğu" ortaya çıktı.

Bu 1000 yıllık boşluk, (M.Ö. 1800-800) Schiliemann'ın arkeolojisinin hesaba katmadığı bir dönemdi ve böylece Troya zaman çizelgesinde bir delik oluşturdu. Homer'ın İlyada'sının şehir tarifinde surların bir tarafının bir bölümünün zayıf olduğu söylenir. Dörpfeld, 300 metrelik duvar kazıları sırasında zayıf bölümün Homerik Troya tarifine çok benzeyen bir bölümle karşılaştı. Dörpfeld, Homerik Troya'yı bulduğuna ikna oldu ve kentin kazılarını yapmaya başladı. Bu tabakanın duvarlarında (Troya VI) geç Helladik (LH) IIIa ve IIIb dönemlerinden kalma çok sayıda Miken çömleği ortaya çıkmıştır ve Troyalıların ve Mikenlerin arasında bir ilişki olduğu ortaya çıkarılmıştır. Duvarlardaki büyük kule "İllios büyük kulesi" gibi görünmektedir. Sonuç olarak kalıntılar şehrin Dörpfeld'in Homer destanındaki şehir olan İllios'a (Troya) rastladığını gösterdi. Schilliemann'ın kendisi, Troya VI'nın Homerik Troya olması ihtimalini yüksek olduğunu belirtmiş ancak bununla ilgili bir şey yayınlamamıştır. Troya'yı bulmak konusunda Schilliemann kadar tutkulu olan Dörpfeld tarafından onaylanan tek tartışma, kentin erkekler tarafından değil deprem tarafından tahrip edilmiş gibi görünmesi tartışmasıdır. Fakat Troya VII'nin Mikenlilerin saldırdığı Troya olmadığı konusunda çok az şüphe vardır.

Troya VIII (MÖ 700)

MÖ 480 yılında Pers kralı Xerxes, Hellespontine bölgesinden Yunanistan'a doğru ilerlerken Athena Ilias kutsal alanında 1.000 sığır kurban etmiştir. 480-479'daki Pers yenilgisinin ardından, Ilion ve bölgesi Midilli'nin kıtasal mülklerinin bir parçası haline geldi ve 428-427'deki başarısız Midilli isyanına kadar Midilli kontrolü altında kaldı. Atina, Ilion da dahil olmak üzere Aktaean şehirlerini özgürleştirdi ve bu toplulukları Delian Birliği'ne dahil etti. Hellespont'taki Atina etkisi 411'deki oligarşik darbenin ardından azaldı ve o yıl Spartalı general Mindaros da aynı şekilde Athena Ilias'a kurban vererek Xerxes'i taklit etti. Yaklaşık 410-399 yılları arasında Ilion, Pers satrabı Pharnabazus adına bölgeyi yöneten Lampsakos'taki yerel hanedanların (Zenis, karısı Mania ve gaspçı Meidias) etki alanı içindeydi.

399 yılında Spartalı general Dercylidas, Troas'taki Pers nüfuzunu gerileten bir sefer sırasında Lampsakos hanedanları adına şehri kontrol eden Ilion'daki Yunan garnizonunu kovdu. Ilion, 387-386'daki Antalcidas Barışı'na kadar Dascylium'daki Pers satraplık yönetiminin kontrolü dışında kaldı. Pers kontrolünün yeniden başladığı 387-367 yılları arasında, Hellespontine Phrygia satrabı Ariobarzanes'in bir heykeli Athena Ilias tapınağının önüne dikilmiştir. 360-359 yılları arasında kent kısa bir süre için, zaman zaman Atinalılar için çalışan Euboealı paralı asker lideri Oreuslu Charidemus tarafından kontrol edildi. 359 yılında, İlialılar'ın yakınlık bahşederek onurlandırdığı Atinalı Arrabaios oğlu Menelaos tarafından kovuldu; bu Ilion'dan günümüze ulaşan en eski sivil kararnamede kayıtlıdır. Mayıs 334'te Büyük İskender Hellespont'u geçerek şehre gelir ve burada Athena Ilias tapınağını ziyaret eder, Homeros kahramanlarının mezarlarında kurbanlar keser ve şehri vergiden muaf ve özgür kılar. İskender'in Haziran 323'teki ölümünden sonra bilinen 'Son Planları'na göre, Athena Ilias tapınağını bilinen dünyadaki diğer tüm tapınakları aşacak ölçekte yeniden inşa etmeyi planlamıştı.

Antigonus Monophthalmus 311 yılında Troas'ın kontrolünü ele geçirdi ve Skepsis, Kebren, Neandreia, Hamaxitos, Larisa ve Kolonai şehirlerinin sinoikizmi olan yeni Antigoneia Troas şehrini kurdu. Yaklaşık 311-306'da Troas'ta ve Çanakkale Boğazı'nın Asya kıyısında kalan şehirlerden Athena Ilias koinonu kuruldu ve kısa süre sonra Antigonos'tan özerkliklerine ve özgürlüklerine saygı göstereceğine dair bir garanti almayı başardı (Antigoneia'yı oluşturmak için sinoikleştirilen şehirlerin özerkliğine saygı göstermemişti). Koinon en azından MS 1. yüzyıla kadar işlevini sürdürdü ve esas olarak Troas'taki şehirlerden oluşuyordu, ancak 3. yüzyılın ikinci yarısında bir süreliğine doğu Propontis'ten Myrlea ve Kalkedon'u da içeriyordu. Koinon'un yönetim organı, her şehrin iki delege tarafından temsil edildiği synedrion'du. Synedrion'un günlük işleyişi, özellikle de mali işleri, hiçbir şehrin birden fazla temsilciye sahip olmadığı beş agonothetai'den oluşan bir koleje bırakılmıştı. Bu eşit (nispi değil) temsil sistemi, hiçbir şehrin koinona siyasi olarak hâkim olamamasını sağlıyordu. Koinon'un birincil amacı Athena Ilias kutsal alanında düzenlenen yıllık Panathenaia festivalini organize etmekti. Festival, festival süresince Ilion'a çok sayıda hacı getirmenin yanı sıra bölgenin dört bir yanından tüccarları çeken muazzam bir pazar (panegyris) yaratıyordu. Ayrıca koinon, kenti böylesine büyük bir festival için uygun bir yer haline getirmek amacıyla, 306'da yeni bir tiyatro ve 3. yüzyılda Athena Ilias kutsal alanı ve tapınağının genişletilmesi gibi Ilion'daki yeni bina projelerini finanse etmiştir.

302-281 döneminde Ilion ve Troas, Lysimachus'un krallığının bir parçasıydı ve Lysimachus bu süre zarfında Ilion'un yakındaki birkaç topluluğu sinoikleştirmesine yardım ederek kentin nüfusunu ve topraklarını genişletti. Lysimachus Şubat 281'deki Corupedium Savaşı'nda Seleukos I Nikator tarafından yenilgiye uğratıldı ve böylece Küçük Asya'nın kontrolü Seleukos Krallığı'na geçti. 281 yılının Ağustos ya da Eylül ayında Seleukos yakındaki Trakya Chersonese'deki Lysimachia'ya giderken Troas'tan geçerken Ilion onun onuruna şehrin yeni bağlılığını gösteren bir kararname çıkardı. Eylül ayında Selevkos, Ptolemaios Keraunos tarafından Lysimachia'da öldürüldü ve halefi Antiochus I Soter yeni kral oldu. 280 yılında ya da hemen sonrasında Ilion, Antiokhos'la olan ilişkilerini sağlamlaştırmak için onu cömertçe onurlandıran uzun bir kararname çıkardı. Bu dönemde Ilion, kalenin etrafındaki yıkık dökük Troya VI surları dışında hâlâ düzgün surlardan yoksundu ve 278'de Galya istilası sırasında şehir kolayca yağmalandı. Ilion, Antiokhos'un hükümdarlığının geri kalanında onunla yakın bir ilişki içinde olmuştur: örneğin 274 yılında Antiokhos, arkadaşı Assoslu Aristodikides'e vergi amacıyla Ilion topraklarına katılacak bir arazi vermiş ve 275-269 yılları arasında Ilion, savaşta aldığı bir yara nedeniyle kralı başarıyla tedavi eden Amfipolisli Metrodoros'un onuruna bir kararname çıkarmıştır.

Troya IX 'a Tarihlenen Odeon M.s. 124 Yılında Hadrian tarafından restore ettirilmiştir

Troya IX

Roma imparatoru Augustus döneminde bölgede İlium (Yunanca Ilion) adında yeni bir şehir kurulmuştur. Roma eyaleti Hellespontus'ta (sivil Asya Piskoposluğu) bir piskoposluk olan Konstantinopolis'in kuruluşuna kadar gelişti, ancak Bizans döneminde giderek geriledi.

Şehir, Sulla'nın rakibi Romalı general Fimbria tarafından MÖ 85 yılında on bir günlük bir kuşatmanın ardından yıkılmıştır. Aynı yıl Sulla, Fimbria'yı yendikten sonra, kentin yeniden inşasına yardımcı olan sadakati için Ilion'a ihsanlarda bulundu. Ilion da bu cömertliğe M.Ö. 85 yılını ilk yıl olarak kabul eden yeni bir sivil takvim başlatarak karşılık verdi. Ancak şehir, Roma nezdindeki ayrıcalıklı statüsüne rağmen birkaç on yıl boyunca mali sıkıntı içinde kaldı. M.Ö. 80'lerde Romalı kamu görevlileri Athena Ilias'ın kutsal mülklerinden yasadışı olarak vergi aldılar ve kent tazminat için L. Julius Caesar'a başvurmak zorunda kaldı; M.Ö. 80'de ise kent korsanların saldırısına uğradı. MÖ 77'de Athena Ilias koinonunun yıllık festivalinin masrafları hem Ilion hem de koinonun diğer üyeleri için çok zorlayıcı hale geldi ve L. Julius Caesar bir kez daha hakemlik yapmak zorunda kaldı, bu sefer festivali daha az mali yük getirecek şekilde yeniden düzenledi. MÖ 74 yılında İlialılar, Mithridates VI'ya karşı Romalı general Lucullus'un yanında yer alarak Roma'ya olan bağlılıklarını bir kez daha gösterdiler. Mithridates'in 63-62'deki nihai yenilgisinin ardından Pompey, Ilion'un hayırseveri ve Athena Ilias'ın hamisi olarak kentin sadakatini ödüllendirdi. MÖ 48'de Julius Caesar da Mithridates Savaşları sırasında kentin sadakatini, kuzeni L. Julius Caesar'la olan bağını ve ailenin Troyalı prens Aeneas aracılığıyla Venüs'ün soyundan geldiği ve bu nedenle İlialılar'la akrabalık bağları olduğu iddiasını hatırlatarak kente aynı şekilde ihsanlarda bulundu.

MÖ 20 yılında imparator Augustus Ilion'u ziyaret etmiş ve önde gelen bir vatandaş olan Euthydikos oğlu Melanippides'in evinde kalmıştır. Ziyaretinin bir sonucu olarak Athena Ilias kutsal alanının, bouleuterion'un (meclis binası) ve tiyatronun restorasyonunu ve yeniden inşasını da finanse etmiştir. Tiyatrodaki çalışmalar MÖ 12-11'de tamamlandıktan kısa bir süre sonra Melanippides, bu bağışı kaydetmek için tiyatroya bir Augustus heykeli ithaf etmiştir.

üzerinde Athena'nın resmi olan tetradrahmi m.ö. 165-150

Kazılar

Troya antik kentinin Hisarlıkta olabileceğine ilişkin ilk yorumlar, 1822 İskoç Charles Maclaren tarafından yapılmıştır. İlk arkeolojik araştırma, bölgede bir höyüğün olabileceğini tespit eden İngiliz Frank Calvert tarafında 1863-1865 yıllarında yapılmıştır. Fakat bu kentin Troya olduğu görüşünün kesinlik kazanması ve yaygın şekilde tanınması Alman Heinrich Schliemann tarafından yapılan kazılar sonucunda olmuştur.

Heinrich Schliemann

Aslen tüccar olan Heinrich Schliemann, Hisarlıkta ilk geniş kapsamlı kazıları yapan ve "Troya Hazinesi" ya da "Priamos Hazinesi" adlı koleksiyonu bulan kişidir. Osmanlı Devletinden kazı izni alarak 1870 yılında tamamlanan sondaj çalışmaları neticesinde, 1871-1874 yılları arasında ilk grup kazılarını yapmıştır. Bir dönem sıtma hastalığına yakalanan Schliemann, kazılara ara vermiş ve ilk kazılar kadar yoğun olmamakla beraber 1890'lara kadar kazılara devam etmiştir. Schliemann'ın kazılarda bulduğu hazineleri yurt dışına kaçırdığı da bilinmektedir.

Gerek Schliemann'nin arkeoloji kökenli olmayışı, gerekse arkeoloji biliminin o dönem yeterince gelişmemiş olması dolayısıyla bu dönem yapılan kazılarda çıkan eserler yeterince iyi değerlendirilememiştir ve birçok başka arkeolojik bulguda tahribata yol açmıştır.

Kazılar sonucu ortaya çıkan antik kentin duvarları

Wilhelm Dörpfeld

Mimar olan ve Schliemann kazılarınada eşlik eden Wilhelm Dörpfeld, Schliemann'nın ölümü sonrası 1893-1894 yıllarında kazıları üstlenir. Kentin katmanlı yapısının tespiti Dörpfeld'e aittir.

Carl W. Blegen

Cincinnati Üniversitesi'nde profesör olan Carl Blegen, 1932-38 yılları arasında bölgeyi yönetmiştir. Bu arkeologlar, Schliemann'ın izinden gitmekle birlikte, Schliemann'ın sahip olmadığı profesyonel bir yaklaşım eklediler. En az dokuz şehir olduğunu gösterdi. Blegen araştırmasında Troya'nın dokuz seviyesinin kırk altı alt seviyeye bölünebileceği sonucuna varmış ve bunu ana raporunda yayınlamıştır.

Bir süre ara verilen kazılar Türkiye Cumhuriyeti döneminde Amerikalı arkeolog Carl W. Blegen tarafından tekrar başlatılır. Kazılar Cincinati Üniversitesi desteğiyle 1932-1938 döneminde yapılmıştır. Blegen özellikle Truva Savaşının geçtiği dönem olarak düşünülen Troya VIIa dönemini üzerine çalışmalarıyla özdeşleştirmiştir.

Manfred Korfmann

Truva Antik Kentindeki duvarlar (2021)

Yaklaşık yarım asırlık ikinci bir duraklama döneminde Tübingen Üniversitesi adına kazı başkanı olan Alman arkeolog Manfred Korfmann tarafından 1988 yılında yeniden başlar. Ölümüne yani 2005 yılına kadar kazı başkanlığı görevini sürdüren Korfmann, antik kentin kazı tarihinde önemli bir yere sahiptir. 2003 yılında Türkiye vatandaşı olup, Osman adını ikinci isim olarak almıştır.

Antik kent aynı zamanda önemli bir turistik gezi noktası olduğu için Korfmann'ın kazılarına ilk olarak ören yeri düzenleme çalışması ile başlamıştır. Daha sonraki yıllarda hem yaptığı arkeolojik çalışmalar hem de kentin millî park olmasına verdiği destek ve antik kentte turistlere yönelik çalışmalarıyla hatırlanır.

Ernst Pernicka

Pernicka, 2006 yılından beri kazıları yürütmektedir.

Kalıntılar

Troya'da ele geçen bazı buluntular
Troya'nın maket planı

Yurt dışındaki eserler

Almanya: Heinrich Schliemann Troya'da bulduğu hazineyi önce Yunanistan'a daha sonra da Almanya'ya kaçırdı. II. Dünya Savaşı'ndan önce Almanya'da olduğu bilinmekte olan hazine savaş sonrası kayıplara karıştı. Günümüzde Almanya'nın elinde hala yaklaşık 480 Troya eseri olduğu sanılmaktadır. Bu eserlerin Berlin'de bulunan Neues Müzesinde 103 ve 104 nolu salonlarda sergilenmektedir fakat koleksiyon II. Dünya Savaşı'nda kaybolduğu için sergilenen bazı eserler, asıllarının kopyalarıdır.

Türkiye'nin 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Nejdet Sezer, 2001 yılında Almanya'nın Stuttgart kentinde düzenlenen "Truva, Düşler ve Gerçek" adlı sergi açılışında, dolaylı yoldan eserlerin Türkiye iadesini istedi ve bunu şu sözlerle dile getirdi: "Burada sergilenen kültür hazinesi, dünya kültür mirasının bir parçasıdır. Bu yapıtlar, ait oldukları uygarlıkların topraklarında daha büyük bir anlam ve zenginlik kazanmaktadırlar"

Rusya: Troya hazinesinin Berlin'de kaybolan kısmının II. Dünya Savaşı sonunda, müttefik kuvvetlerce işgal edilen Berlin'de, saklandıkları Berlin Hayvanat Bahçesi'nden Ruslar tarafından alınıp götürüldükleri ortaya çıktı. Uzun süre eserlerin ülkesinde olduğu iddialarını reddeden Rusya, 1994 eserlerin ülkesinde olduğunu kabul ederek, bunların savaş tazminatı olduğunu belirtti. Eserlerin Türkiye tarafından istenmesine konusunda ise eserler Almanya'dan getirdiği için Türkiye'nin bunları isteme hakkı olmadığı yönündedir. Rusya'daki eserler 1996 yılından beri Moskova'da bulunan Puşkin Müzesi'nde sergilenmektedir.

ABD: Troya'nın Erken Tunç Çağı'ndaki 2. Dönemi'nden kalma küpe, kolye, diadem, bilezik, pendant gibi 24 parçadan oluşan eser 1966 yılında Penn Müzesi'nce satın alındı. Bu parçalar 2009'da dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ın başlattığı görüşmeler öncülüğünde Türkiye'ye iade edildi.

Troya Müzesi yeraltı iç mekanı.
Troya Müzesi yer üstünde. İçinde bulunduğu alanın büyük bir kısmı yeraltı galerileri, çalışma ve depolama alanlarının üzerini örtmektedir. Bunlara gösterilmeyen rampalar aracılığıyla erişilmektedir. Ayrıca açık hava sergileme alanları da bulunmaktadır.

2018 yılında Troya Müzesi, kazının 800 metre (870 yd) doğusundaki Tevfikiye köyünde açılmıştır. Mimari tasarım yarışmasını 2011 yılında Yalın Mimarlık kazanmıştı. Geniş yeraltı galerilerine sahip küp şeklindeki binada 2000'i sergilenen 40.000'den fazla taşınabilir eser bulunuyor. Eserler bölgedeki diğer birkaç eski müzeden buraya taşınmıştır. Kapsamı tarih öncesi Troas'ın tamamıdır. Sergiler çok dillidir. Birçok durumda orijinal bağlamlar yeniden üretilmiştir.

Mitolojide Troya

Kral Laodemon'u öldüren Herkül
Truva atını şehrin içine alan Troyalılar. Yağlıboya, Giovanni Domenico Tipeolo, 1773

Kuruluşu

Mitolojide şehrin kurulduğu tepe, Zeus'u kandırdığı için Zeus tarafından Olympus'tan aşağı atılan tanrıça Ate'nin ilk düştüğü yerdir. Kentin kurucusu Tros'un oğlu İlios'tur. Çanakkale yakınlarındaki Dardanos kenti kralı Dardanos'un soyundandır.

Frigya Kralının düzenlediği bir yarışmayı kazanır ve ödül olarak verilen siyah boğayı takip ederek, boğanın durduğu yere bir kent kurmaya karar verir. Boğa, tanrıça Ate'nin düştüğü yerde yere çöker ve İlios kentini bu tepeye kurar. Kente kurucusundan dolayı İllion, İlios'un babası Tros'dan dolayı da Troya denir. Kentin Akalar tarafından yıkılmasıyla ise bu tanrıçanın getirdiği kötü şansa bağlanır.

Kral Laomedon

Zeus, tarafından kaçırılan Ganymede'nin babası olan kral, kötü kişiliği ile tanınır. Ganymede'ye karşılık kral özel atlar verir. Kendisini devirmek isteyen Poseidon ve Apollon'un tuzağından, tanrıça Thetis tarafından kurtulan Zeus, Poseidon ve Apollon'a kentin surlarını yapma cezası verir. Bu görevi tamamlayınca karşılık olarak Kral Laomedon, önerdiği altınları vermez. Poseidon da Troya'a bir deniz canavarı saldırtır. Yarı-tanrı Herkül ise kralın atlarına karşılık canavarı öldürür. Kral ise sözünü yine tutmaya yanaşmayınca, Herkül Kral Laomedon'u öldürür ve kralın oğlu son Troya kralı Priamos tahta geçer.

Truva Savaşı

Truva Savaşı, Kaz Dağındaki tanrıçalar arası güzellik yarışması sonucu, dünyanın en güzel kadının aşkını kazanan Priamos'un oğlu Paris, bu evli kadın Hellen'i kaçırmasıyla başlayan ve Troya'nın yıkılmasına yol açan İlyada'ya da konu olmuş savaştır.

Truva Atı

Truva atı, savaş bitmesi amacıyla şehre gizlice girmek için yapılarak, surlar içerisine sokulmak üzere karşı tarafa hediye edilen tahta attır. Odysessus'un fikri olan içi boş tahta at Troyalılara hediye gibi sunulur. Atın içine gizlenen askerlerden habersiz Troyalılar anıtı şehre taşır ve kutlamalara başlarlar. Akşam ise askerler dışarı çıkarak şehrin yağmalanmasına başlarlar. Truva atı tabiri o kadar yaygınlaşır ki deyim olarak da kullanılmaya başlar. Truva atının gerçekten var olup olmadığı bilinmemektedir. Homeros tarafından anlatılan öyküde geçmekle birlikte, bunun bir metafor olduğunu düşünen tarihçiler de bulunmaktadır. Bu tarihçilere göre, Truva atı gerçekten inşa edilmemiştir ve ancak deprem tanrısı da olan Poseidon'un simgesi olan atın, depremle yıkılan Truva surlarından içeri girme olayına metafor olarak Homeros tarafından kullanıldığı düşünülmektedir.

Troyalı ünlüler

Mitolojide bahsi geçen Troya'lı ünlü kişiler şunlardır;

Troya ve Türkler

15. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nun Avrupa'da büyük bir güç kazanmaya başlamasıyla birlikte Rönesans dönemi hümanist düşünürleri Türklerin soyları hakkında fikir yürütmeye başlamıştı. En büyük görüş ise Türklerin Truvalıların soyundan geldiği iddiasıydı. Birçok Rönesans düşünürü eserlerinde Truva şehri Yunanlar tarafından ele geçirildikten sonra Asya'ya kaçan Truvalı bir grubun, yani Türklerin Anadolu'ya geri dönerek Yunanlardan intikam aldığını anlatırlardı. Daha eski tarih olan 12. yüzyılda, Tyreli William, Türklerin göçebe kültüründen geldiklerini belirterek köklerinin Truva'ya dayandığını belirtmişti. İstanbul'un fethinden önce İspanyol Pero Tafur 1437'de Konstantinopolis (İstanbul) şehrine uğradığında insanlar arasında "Türkler Truva'nın intikamını alacaklar" sözünün dolaştığını söyler. 1453’te İstanbul’un muhasarası sırasında kentte bulunan Kardinal İsidore yazdığı bir mektupta Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet’ten "Troyalıların Prensi" şeklinde söz etmişti. Fatih Sultan Mehmed'in vakanüvisi Kritovulos, Fatih'in Midilli seferi sırasında Çanakkale'de Truva kalıntılarının bulunduğu bölgeye gelerek burada Truva savaşı kahramanları hakkında hayranlık hislerini belirterek onları methettiğini belirtmiştir. Kritovulos, Fatih'in başını sallayarak Truva medeniyetiyle ilgili şu sözleri sarfettiğini yazmıştır:

Allah beni bu şehrin ve halkının dostu olarak bugüne kadar sakladı. Biz bu şehrin düşmanlarını yendik ve onların vatanlarını aldık. Burayı Yunanlar, Makedonyalılar, Teselyalılar ve Moralılar ele geçirmişlerdi. Bunların biz Asyalılara karşı kötülüklerini aradan birçok devir ve yıl geçmesine rağmen onların torunlarından aldık.

Aynı şekilde Sabahattin Eyüboğlu'nun ‘Mavi ve Kara’ adlı denemeler kitabında Yunanlara karşı Türk Kurtuluş Savaşı'nı yöneten Mustafa Kemal Atatürk’ün yanındaki bir subaya ‘'Dumlupınar’da Truvalıların öcünü aldık’' dediğini iddia eder.

Popüler kültürde

2004 yapımı Troy filmi için inşa edilen tahta at, Çanakkale

Filmler

  • Troya'lı Helen, (1956)
  • Troya'lı Helen, (2003)
  • Troy, (2004)
  • Troy: Fall Of A City (2018)

Belgeseller

  • Megan Fox ile Kayıp Efsaneler: Troya Şehri

Diğerleri

  • Anadolu'nun Dans Diliyle Troya - Mustafa Erdoğan

İsim

Klasik Yunancada şehir hem Troia (Τροία) hem de Ilion (Ἴλιον) veya Ilios (Ἴλιος) olarak anılırdı. İlyada ve Odysseia'dan elde edilen metrik kanıtlar, bu sonuncusunun aslen Wilios olarak telaffuz edildiğini göstermektedir. Kuzeybatı Anadolu'da 𒌷𒃾𒇻𒊭 Wilusa veya 𒋫𒊒𒄿𒊭 Truwisa adında bir kente atıfta bulunan Hitit kayıtlarının önerdiği gibi, bu isimler Bronz Çağı'na kadar uzanıyor olabilir; Yunan mitinde, bu isimlerin krallığın kurucuları Tros ve oğlu Ilus'un isimlerinden kaynaklandığı kabul edilir.

Latince'de şehir Troia ya da İlium olarak anılırdı.

Troy 0

Troya 0, diğerlerinden daha sonra keşfedilen ve daha önce alandaki en eski tabakadan önce gelen bir tabakadır. İlk olarak 2019'da tespit edilen tabakanın kalıntıları çok sağlam değildir ve kesin tarihi belirsizliğini korumaktadır, ancak Troya 0'ın MÖ 3600-3500 civarından daha eski olmaması muhtemeldir. Troya I katmanının altındaki bir katmanda yanık izleri, çanak çömlek ve ahşap kirişler bulunmuş, bu da Troya 0 katmanının varlığını doğrulamıştır.

Troy I

Troya I duvarı

Troya I, MÖ 3000 yıllarında kurulmuş küçük bir köydü. Bu dönemde yerleşim yeri, sonraki bin yıllar boyunca yavaş yavaş alüvyonla dolan sığ bir körfezin bitişiğindeydi. Köy, birbirine bitişik ve taş duvarlarla çevrili taş ve kerpiç evlerden oluşuyordu. Bu tabakadan elde edilen buluntular arasında koyu renkli el yapımı çanak çömlekler ve bakırdan yapılmış eserler yer almaktadır. Poliochni ve Thermi gibi Ege yerleşmelerinin yanı sıra Bademağacı gibi Anadolu yerleşmeleriyle de kültürel benzerlikler taşımaktadır.

Troya VI-VII

Troya VIIa

Troya VIIa, Geç Tunç Çağı kentinin son katmanıdır. Troya VI'nın yıkımından kısa bir süre sonra, görünüşe göre önceki sakinleri tarafından inşa edilmiştir. İnşaatçılar, başta ilave taş kuleler ve kerpiç siperlerle yeniledikleri kale duvarı olmak üzere, önceki kentin ayakta kalan yapılarının çoğunu yeniden kullanmışlardır. Kalenin içine, eskiden açık olan alanları dolduran çok sayıda küçük ev eklenmiştir. Troya VIIa'da alanı Troya VI'dakinden daha büyük olduğu anlaşılan aşağı şehirde de yeni evler inşa edilmiştir. Arkeologlar bu evlerin çoğunda toprağa gömülü pithos adı verilen devasa depolama küpleri bulmuşlardır. Troya VIIa, maddi kültürdeki süreklilikten de anlaşılacağı üzere, Troya VI'nın yıkımından kurtulanlar tarafından inşa edilmiş gibi görünmektedir. Ancak şehrin karakterinin değiştiği, kalenin kalabalıklaştığı ve yabancı ithalatın azaldığı görülmektedir.

Şehir MÖ 1180 civarında, Geç Tunç Çağı çöküşüyle kabaca çağdaş, ancak Miken saraylarının yıkımlarından sonra yıkılmıştır. Tahribat tabakası, yanık izleri de dahil olmak üzere düşman saldırısının kanıtlarını göstermektedir.

Kazı geçmişi

Troya'yı arama çalışmaları

Alexandria Troas

Eleştirel tarihin yükselişiyle birlikte, Troya ve Troya Savaşı büyük ölçüde efsaneye dönüştü. Bu genel görüşten ayrılanlar Troya'daki ilk arkeologlar oldular.

Aralarında Pierre Belon ve Pietro Della Valle'nin de bulunduğu 16. ve 17. yüzyılların erken dönem modern gezginleri, Troya'yı Hisarlık'ın yaklaşık 20 kilometre (12 mil) güneyindeki harap bir Helenistik kent olan Alexandria Troas ile özdeşleştirmişlerdir. 18. yüzyılın sonlarında Jean Baptiste LeChevalier, şu anda kabul edilen yerin yaklaşık 5 kilometre (3,1 mil) güneyinde bir höyük olan Ezine'nin Pınarbaşı köyü yakınlarında bir yer tespit etmiştir. Voyage de la Troade adlı eserinde yayınladığı bu yer, neredeyse bir yüzyıl boyunca en yaygın olarak önerilen yer olmuştur.

1822'de İskoç gazeteci Charles Maclaren, şehrin şu anda bilinen konumunu güvenle tanımlayan ilk kişi oldu. Homeros Troia'sı olduğuna inanılan bölgede 19. yüzyılın ikinci yarısında arkeolojik kazılar başlamıştır.

Modern kazılar

Son gelişmeler

Kazılar 2006 yazında Korfmann'ın meslektaşı Ernst Pernicka başkanlığında yeni bir kazı izniyle devam etti.

2013 yılında, Wisconsin-Madison Üniversitesi'nde arkeolog olan William Aylward başkanlığında disiplinler arası uzmanlardan oluşan uluslararası bir ekip yeni kazılar yapacaktı. Bu faaliyet Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi himayesinde yürütülecek ve yeni bir teknik olan "moleküler arkeoloji" kullanılacaktı. Wisconsin ekibinin yola çıkmasından birkaç gün önce Türkiye, Wisconsin'inki de dahil olmak üzere yaklaşık 100 kazı iznini iptal etti.

Mart 2014'te, özel bir şirket tarafından desteklenecek ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi tarafından yürütülecek yeni bir kazı yapılacağı duyuruldu. Bu, kazı yapacak ilk Türk ekibi olacak ve doçent Rüstem Aslan başkanlığında 12 aylık bir kazı olarak planlandı. Üniversite rektörü "Troya'da ortaya çıkarılan eserler Çanakkale'nin kültür ve turizmine katkı sağlayacak. Belki de Türkiye'nin en önemli uğrak tarihi yerlerinden biri haline gelecek" dedi.

Tarihi Troya

Troya I-V yazıdan önceye dayanır ve bu nedenle incelenmeleri tarih öncesi arkeoloji kategorisine girer. Ancak Troya, Geç Tunç Çağı'nda, kentten bahseden kayıtların başka yerlerde de görülmeye başlamasıyla protohistoryaya dahil olur. Troya VIII ve Troya IX tarihsel döneme tarihlenir ve dolayısıyla tarihin bir parçasıdır.

Hitit kayıtlarında Troya VI/VII

Troya VI/VII'nin Hitit kayıtlarından bilinen Wilusa ve Taruisa yer adlarına karşılık geldiği düşünülmektedir. Bu karşılıklar ilk olarak 1924 yılında Emil Forrer tarafından önerilmiş, Forrer ayrıca Ahhiyawa adının Homeros'un Yunanlılar için kullandığı Akalar terimine karşılık geldiğini öne sürmüştür. "Taruisa" Yunanca "Troia" ve "Wilusa" da Yunanca "Wilios" (daha sonra "İlios") için makul bir eşleşme olduğundan, bu öneriler öncelikle dilbilimsel benzerlikler tarafından motive edilmiştir. Hitit coğrafyası üzerine daha sonra yapılan araştırmalar bu tanımlamaları daha güvenli hale getirmiştir, ancak tüm akademisyenler bunları kesin olarak kanıtlanmış olarak görmemektedir.

Wilusa, Hitit kayıtlarında ilk kez MÖ 1400'lerde, Hitit İmparatorluğu'na karşı çıkma girişiminde başarısız olan Assuwa Konfederasyonu'nun yirmi iki devletinden biri olduğu zaman görülür. İkinci dereceden kanıtlar, isyanın Ahhiyawa tarafından desteklendiği ihtimalini gündeme getirmektedir. MÖ 1300'lerin sonlarına gelindiğinde Wilusa siyasi olarak Hititlerle yakınlaşmıştı. Bu döneme ait metinlerde, bölgedeki diğer devletlerin aksine Hititlerle barışçıl ilişkiler sürdüren Kukkunni ve Alaksandu adlı iki kraldan bahsedilmektedir. Wilusalı askerler Kadeş Savaşı sırasında Hitit ordusunda görev yapmış olabilir. Bir süre sonra Wilusa, komşularının çoğunun yaşadığı siyasi çalkantıları yaşamış gibi görünmektedir. Manapa-Tarhunta mektubu ve Tawagalawa mektubundaki referanslar, bir Wilusa kralının isyan ettiğini ya da tahttan indirildiğini göstermektedir. Bu kargaşa, Ahhiyawa adına hareket ederken diğer Hitit yanlısı hükümdarları deviren Batı Anadolulu bir savaş beyi olan Piyamaradu'nun kahramanlıklarıyla ilgili olabilir. Ancak Piyamaradu hiçbir zaman açıkça suçlu olarak tanımlanmaz ve metnin bazı özellikleri onun suçlu olmadığını düşündürür. Tarihsel kayıtlarda Wilusa'ya yapılan son atıf, Hitit kralı Tudhaliya IV'ün Walmu adında tahttan indirilmiş bir Wilusalı kralı yeniden tahta çıkarma niyetini ifade ettiği Milawata mektubunda yer alır.

Popüler yazında, bu anekdotlar Truva Savaşı efsanelerinde tarihsel bir çekirdeğin kanıtı olarak yorumlanmıştır. Ancak, bilim adamları efsanelerdeki herhangi bir olay için tarihsel kanıt bulamamışlardır ve Hitit belgeleri Wilusa-Troy'un Grek-Ahhiyawa tarafından saldırıya uğradığını göstermemektedir. Ünlü Hititolog Trevor Bryce, Wilusa'nın tarihine ilişkin mevcut anlayışımızın gerçek bir Truva Savaşı'nın olduğuna dair kanıt sağlamadığı konusunda uyarıda bulunmaktadır, zira "bir kişinin elinde ne kadar az malzeme varsa, o kadar kolay bir şekilde istediği sonuca ulaşmak için manipüle edilebilir".

Kilise Kayıtlarında Geç Ilium

MS 4. yüzyıldan Bizans dönemine kadar İlium, eyalet başkentinin Kyzikos Metropolit Başpiskoposluğu'na bağlıydı. Aralarında MS 325 yılında İznik Konsili'ne katılan Orion adında bir piskoposun da bulunduğu birkaç Troia piskoposu tarihsel olarak belgelenmiştir. Leucadius adındaki bir diğer piskopos ise Ariusçuluğu benimseyen sapkın piskoposlar arasındaydı.

Modern zamanlarda, Michel d'Herbigny İlium'un titüler piskoposu olarak atanmıştır. Daha sonra birkaç kişi daha bu görevi üstlenmiştir, ancak 1968'den beri bu makam boştur.

Sit alanının korunması

Troya Tarihi Milli Parkı

Troya Sırtı'nın batı tarafı. Tevfikiye'den gelen yol sağdan girmektedir.

Türk hükümeti 30 Eylül 1996 tarihinde Troya Tarihi Milli Parkı'nı oluşturmuştur. Park, Truva merkezli olmak üzere Truva ve çevresini kapsayan 136 kilometrekarelik (53 sq mi) bir alanı kapsamaktadır. Parkın amacı, içindeki tarihi yerleri ve anıtları ve bölgenin çevresini korumaktır. Park 1998 yılında UNESCO Dünya Mirası Alanı olarak kabul edilmiştir.

2015 yılında parka bir Dönem Kalkınma Revizyon Planı uygulanmıştır. Bu planın amacı parkı önemli bir turizm alanı haline getirmekti. Planlar arasında halkın en çok ilgisini çeken özelliklerin belirlenmesi için pazarlama araştırması, park personelinin turizm yönetimi konusunda eğitilmesi ve günübirlik geziler yapanlar için kamp alanları ve tesisler inşa edilmesi yer alıyordu. Bu sonuncusu, Troya Sırtı'nı Troya ile paylaşan Tevfikiye köyünde yoğunlaştırılmıştır.

Antik kentin modern kapısından önceki meydanda yer alan ahşap Truva Atı anıtı

Antik alana halkın erişimi, Tevfikiye'deki müze civarından Hisarlık'ın doğu tarafına giden yol boyunca sağlanmaktadır. Bazı park yerleri mevcuttur. Ziyaretçiler genellikle otobüsle gelir ve yolcularını çiçekler, ağaçlar ve kazıdan çıkarılan bazı objelerle süslenmiş geniş bir meydanda indirir. Meydanda, halkın kullanımı için bir merdiveni ve iç odaları olan büyük bir ahşap at anıtı bulunmaktadır. Meydanın sınırında alana giriş kapısı yer almaktadır. Halk turnikelerden geçmektedir. Giriş genellikle ücretsiz değildir. Alan içerisinde ziyaretçiler toprak yollarda ya da daha sarp yerlere ulaşmak için raylı tahta kaldırımlarda gezinti yaparlar. Özellikleri açıklayan çok dilli panoların bulunduğu birçok manzara noktası vardır. Çoğu açık havada olmakla birlikte, erken dönem megaron ve duvarının bulunduğu alan kalıcı bir gölgelikle örtülüdür.

UNESCO Dünya Mirası Alanı

Troya arkeolojik alanı, tarihi, kültürel ve bilimsel önemi nedeniyle 1998 yılında UNESCO Dünya Mirası listesine eklenmiştir.