Protestanlık

bilgipedi.com.tr sitesinden
Wittenberg, Saksonya-Anhalt, Almanya'daki Tezlerin Kapısı

Protestanlık, takipçilerinin Katolik Kilisesi'ndeki hatalar olarak algıladıkları şeylere karşı bir hareket olan 16. yüzyıl Reformasyonu ile ortaya çıkan bir Hıristiyanlık biçimidir. Reformasyon kökenli Protestanlar Katoliklerin papalığın üstünlüğü doktrinini reddetmekle birlikte sakramentlerin sayısı, Efkaristiya'da Mesih'in gerçek mevcudiyeti, kilise yönetimi ve havarisel veraset konularında kendi aralarında görüş ayrılığına düşmüşlerdir. Tüm inananların rahipliğini; iyi işlerle birlikte imanla değil sadece imanla aklanmayı (sola fide); kurtuluşun hak edilen bir şey olarak değil sadece ilahi lütuf ya da "karşılıksız iyilik" ile geldiğini (sola gratia); ve Kutsal Kitap'ın kutsal gelenekle eşit olmak yerine Hristiyan doktrini için tek en yüksek otorite (sola scriptura "sadece kutsal kitap") ya da birincil otorite (prima scriptura "önce kutsal kitap") olduğunu vurgularlar. Lutherci ve Reformcu Hıristiyanlığın beş solae'si Katolik Kilisesi'ne karşı temel teolojik farklılıkları özetlemektedir.

Protestanlık 1517'de Martin Luther'in, Katolik Kilisesi'nin, satın alanlara günahların geçici cezasının hafifletilmesini sağladığını iddia ettiği endüljans satışındaki suiistimallere karşı bir tepki olarak Doksan Beş Tez'i yayınlamasıyla Almanya'da başlamıştır. Ancak bu terim, 1529 yılında Alman Lutherci prenslerin, Speyer Dieti'nin Martin Luther'in öğretilerini sapkınlıkla suçlayan fermanına karşı yazdıkları protesto mektubundan türemiştir. Daha önce Peter Waldo, John Wycliffe ve Jan Hus başta olmak üzere Katolik Kilisesi'nden kopuşlar ve reform girişimleri olmuşsa da, daha geniş, kalıcı ve modern bir hareket başlatmayı sadece Luther başarmıştır. 16. yüzyılda Luthercilik Almanya'dan Danimarka, Norveç, İsveç, Finlandiya, Letonya, Estonya ve İzlanda'ya yayıldı. Kalvinist kiliseler John Calvin, Huldrych Zwingli ve John Knox gibi Protestan Reformcular tarafından Almanya, Macaristan, Hollanda, İskoçya, İsviçre ve Fransa'da yayılmıştır. İngiltere Kilisesi'nin Kral 8. Henry döneminde Papa'dan siyasi olarak ayrılması Anglikanizmi başlatmış, İngiltere ve Galler'i, çalışmaları Anglikan doktrini ve kimliğini şekillendiren Canterbury Başpiskoposu reformcu Thomas Cranmer'in liderliğinde bu geniş Reform hareketine dahil etmiştir.

Bugün Protestanlık, dünya çapında toplam 800 milyon ila 1 milyar taraftarı ya da tüm Hıristiyanların yaklaşık %37'si ile Hıristiyanlığın (Katoliklikten sonra) ikinci en büyük formunu oluşturmaktadır. Protestanlar eğitim, beşeri bilimler ve fen bilimleri, siyasi ve sosyal düzen, ekonomi, sanat ve diğer birçok alanda önemli katkılarda bulunarak kendi kültürlerini geliştirmişlerdir. Protestanlık, Katolik Kilisesi, Doğu Ortodoksluğu veya Oryantal Ortodoksluk gibi tek bir yapı oluşturmayan, teoloji ve kilise bilimi temelinde çeşitli mezheplere bölünmüş bir çeşitlilik arz etmektedir. Protestanlar, kendilerini İsa Mesih tarafından kurulan tek ve orijinal kilise - "tek gerçek kilise"- olarak gören Katolik, Doğu Ortodoks Kilisesi, Doğu Ortodoks Kiliseleri, Doğu Süryani Kilisesi ve Doğu Kadim Kilisesi'nin aksine görünmez bir kilise kavramına bağlıdır (tarihi Luthercilik de dahil olmak üzere bazı Protestan mezhepleri bu görüşe sahiptir). Bazı mezhepler dünya çapında bir kilise üyeliği kapsamına ve dağılımına sahipken, diğerleri tek bir ülkeyle sınırlıdır. Protestanların çoğunluğu bir avuç Protestan mezhep ailesinin üyesidir: Adventistler, Anabaptistler, Anglikanlar/Episkoposlar, Baptistler, Kalvinist/Reformistler, Lutherciler, Metodistler, Moravyalılar, Plymouth Brethren ve Quakerlar. Mezhepsel olmayan, karizmatik ve bağımsız kiliseler yükselişte olup Protestanlığın önemli bir bölümünü oluşturmaktadır.

→Kilise sözcüğünün diğer anlamları için Kilise (anlam ayrımı) sayfasına bakınız

Protestanlık, Hristiyanlığın en büyük üç ana mezhebinden biridir. 16. yüzyılda Martin Luther ve Jean Calvin'in öncülüğünde Katolik Kilisesi'ne ve Papa'nın otoritesine karşı girişilen Reform hareketinin sonucunda doğmuştur (1529).

Papazlara ihtiyaç duymaksızın Kitab-ı Mukaddes'i okuyabildikleri için her vaftiz edilmiş inananın aracı bulunmadan rahiplik yetkisi olduğuna inanan Protestanlar, Kitab-ı Mukaddes'i Hristiyanlık için tek kaynak saymışlardır.

Reform sonrası ortaya çıkan dini akımlar öncelikle kendi içinde 3 ana kola ayrılmıştır. Bunlar:

Diğer Protestan mezhepleri: Baptizm, Anabaptizm, Metodizm (Wesleyanizm), Adventizm ve Pentakostalizm

Protestanlık diğer Hristiyan mezheplerinden bazı ayrımlar gösterir. Katolik ve Ortodokslar gibi ruhanî başkanları yoktur. Protestanlık; Katolik ve Ortodoks kiliselerinin merkeziyetçi anlayışının tersine, çeşitli kiliseler veya mezhepler arasındaki kurumsallaşmamış bir topluluktur. Katolik inanç sisteminin çoğunluğunu korusalar da Katolik Kilisesi'nin Papa'ya verdiği geniş yorum ve uygulama yetkisini tanımama, dinî inançları daha kişisel düzeyde yaşama ve Katolik Kilisesi'nin dünyasallaşan ayin ve uygulamalarından uzaklaşma gerekçeleriyle Katolik Kilisesi'nden ayrılmışlardır.

Özellikle John Calvin'in öncülük ettiği Kalvinist (Reformist) yani Presbiteryenizm ve Kongregasyonalizm yönetim şeklinde örgütlenen kiliseler Eski Ahit'te On Emir'de yer alan Kendin için oyma put; yukarıda göklerde olanın ya da aşağıda yerde olanın ya da yerin altında sularda olanın suretini hiç yapmayacaksın, onlara eğilmeyeceksin ve onlara ibadet etmeyeceksin yasasına uyma gerekçesiyle kiliselerinde resim, heykel ve tasvir bulundurmazlar.

Lutherci kiliseler ise bu açıdan Katolik mirasa bağlı kalmış ve kilise binalarındaki süsleme ve dekoru bir ölçüde muhafaza etmişlerdir.

Lutherci akım daha çok Kuzey Avrupa'da yerleşmiş, Almanya'nın büyük bölümünde Evangelische Kirche adı altında ve İsveç, Norveç, Finlandiya ve Danimarka gibi İskandinav ülkelerinde ise ulusal devlet kilisesi temelinde kabul görmüştür.

Katoliklerin tersine Protestan rahipler evlenebilmektedir. Bazı Protestan mezheplerinde ise kadınların da rahip olabilme hakları vardır. Kitab-ı Mukaddes'in ana dilde okunabilmesi de Protestanlığın bir başka özelliğidir. Katolikler ve Ortodokslar kilise ayinlerinde Kitab-ı Mukaddes'i Yunanca ve Latince okumak zorundaydılar ancak İkinci Vatikan Konsülünün toplanmasının ardından Katolik kiliselerinde de ana dilde ayin yapma özgürlüğü Novus Ordo adı verilen yeni bir kilise yasası uyarınca kabul edildi.

Protestanlıkta azizlere ve Meryem Ana'ya dua edilmez ve dilekte bulunulmaz. Protestanlar Kitab-ı Mukaddes'in Katolik Kilisesi tarafından kabul edilen ama milattan önce sabitlenen Yahudi kanonunda (kanon: Kitab-ı Mukaddes'in bölümler listesi) yer almayan bazı kitapları apokrif olarak tanımlar ve "Tanrı Sözü" olarak kabul etmezler.

Terminoloji

Speyer'deki Anıt Kilise (1904'te tamamlanmış ve kutsanmıştır) Protesto'yu anmaktadır.
Worms'taki Luther Anıtı'nın bir parçası olan Protestocu Speyer

Protestan

Speyer Diyeti'nin (1529) fermanına karşı bir protesto (veya muhalefet) yayınlayan Kutsal Roma İmparatorluğu'nun altı prensi ve on dört İmparatorluk Özgür Şehri'nin yöneticileri, Protestan olarak adlandırılan ilk kişilerdi. Ferman, üç yıl önce Kutsal Roma İmparatoru V. Charles'ın onayıyla Luthercilere verilen tavizleri tersine çevirmiştir. Protestan terimi başlangıçta tamamen siyasi bir anlam taşısa da daha sonra daha geniş bir anlam kazanarak Protestanlığın temel ilkelerini benimseyen herhangi bir Batı kilisesinin üyesini ifade eder hale gelmiştir. Bir Protestan, Reformasyon sırasında Roma Kilisesi'nden ayrılan Hıristiyan kurumlardan herhangi birine ya da onların soyundan gelen herhangi bir gruba bağlı olan kişidir.

Reformasyon sırasında Protestan terimi Alman siyaseti dışında pek kullanılmıyordu. Dini hareketin içinde yer alan kişiler evanjelik (Almanca: evangelisch) kelimesini kullanmıştır. Daha fazla ayrıntı için aşağıdaki bölüme bakınız. Yavaş yavaş protestan, Almanca konuşulan bölgede Reformasyon'un herhangi bir taraftarı anlamına gelen genel bir terim haline geldi. Martin Luther'in kendisi, Mesih'i kabul eden bireyler için kabul edilebilir tek isim olarak Hristiyan ya da evanjelik üzerinde ısrar etse de, sonuçta bir şekilde Lutherciler tarafından benimsenmiştir. Fransız ve İsviçreli Protestanlar bunun yerine Kalvinistler için popüler, tarafsız ve alternatif bir isim haline gelen reform (Fransızca: réformé) kelimesini tercih ettiler.

Evanjelik

İncil'e atıfta bulunan evanjelik (Almanca: evangelisch) kelimesi, 1517'den itibaren Almanca konuşulan bölgedeki dini harekete katılanlar için yaygın olarak kullanılmıştır. Evanjelik, Avrupa'daki Lutherci, Kalvinist ve Birleşik (Lutherci ve Reformcu) Protestan geleneklerindeki bazı tarihi Protestan mezhepleri ve onlarla güçlü bağları olanlar arasında hala tercih edilmektedir. Bu terim her şeyden önce Almanya'daki Evanjelik Kilisesi gibi Almanca konuşulan bölgedeki Protestan kuruluşlar tarafından kullanılmaktadır. Bu nedenle, Almanca evangelisch kelimesi Protestan anlamına gelirken, Almanca evangelikal, Evanjelizm tarafından şekillendirilen kiliseleri ifade eder. İngilizce evanjelik kelimesi genellikle evanjelik Protestan kiliselerini ve dolayısıyla Protestanlığın bütününden ziyade Protestanlığın belirli bir bölümünü ifade eder. İngilizce kelimenin kökleri Evanjelizmin ortaya çıktığı İngiltere'deki Püritenlere kadar uzanır ve daha sonra Amerika Birleşik Devletleri'ne getirilmiştir.

Martin Luther Lutheran teriminden her zaman hoşlanmamış, Yunanca "iyi haber", yani "müjde" anlamına gelen euangelion kelimesinden türetilen evanjelik terimini tercih etmiştir. John Calvin, Huldrych Zwingli ve Reform geleneğine bağlı diğer teologların takipçileri de bu terimi kullanmaya başladı. İki Evanjelik grubu birbirinden ayırmak için diğerleri bu iki grubu Evanjelik Lutheran ve Evanjelik Reform olarak adlandırmaya başladı. Bu sözcük aynı şekilde Evanjelik Metodist gibi diğer bazı ana akım gruplar için de kullanılmaktadır. Zaman geçtikçe Evanjelik kelimesi terk edildi. Lüteriyenler kendilerini Philippistler ve Kalvinistler gibi diğer gruplardan ayırmak için 16. yüzyılın ortalarında Lüteriyen terimini kullanmaya başlamışlardır.

Reformasyonel

İngilizceye kabaca "reformational" veya "reforming" olarak çevrilen Almanca reformatorisch kelimesi, Almanca'da evangelisch kelimesine alternatif olarak kullanılır ve John Calvin, Huldrych Zwingli ve diğer Reform teologlarının fikirleriyle şekillenen kiliseleri ifade eden İngilizce reformed (Almanca: reformiert) kelimesinden farklıdır. "Reform" kelimesinden türetilen bu terim, evanjelik (1517) ve protestan (1529) ile aynı zamanlarda ortaya çıkmıştır.

Teoloji

Ana ilkeler

Protestan Reformu'nun kilit figürleri: Martin Luther ve John Calvin bir kilise minberinde tasvir edilmiştir. Bu reformcular vaaz vermeyi vurgulamış ve bunu ibadetin merkezi haline getirmişlerdir.
Martin Luther tarafından yerel dile çevrilen İncil. Kutsal metinlerin üstün otoritesi Protestanlığın temel bir ilkesidir.

Konuyla ilgili çeşitli uzmanlar, bir Hıristiyan mezhebini Protestanlığın bir parçası yapan şeyin ne olduğunu belirlemeye çalışmıştır. Bu uzmanların çoğunun üzerinde uzlaştığı ortak nokta, bir Hıristiyan mezhebinin Protestan olarak kabul edilebilmesi için Protestanlığın aşağıdaki üç temel ilkesini kabul etmesi gerektiğidir.

Yalnızca Kutsal Yazılar

Luther tarafından vurgulanan, İncil'in kilise için en yüksek otorite kaynağı olduğu inancı. Reformasyon'un ilk kiliseleri kutsal metinlerin eleştirel ama ciddi bir şekilde okunmasına ve Kutsal Kitap'ın kilise geleneğinden daha yüksek bir otorite kaynağı olduğuna inanıyordu. Protestan Reformu'ndan önce Batı Kilisesi'nde meydana gelen birçok suiistimal, Reformcuların geleneğin çoğunu reddetmesine yol açmıştır. 20. yüzyılın başlarında Amerika Birleşik Devletleri'nde Kutsal Kitap'ın daha az eleştirel bir okuması gelişti ve bu da Kutsal Kitap'ın "köktenci" bir okumasına yol açtı. Hıristiyan köktendinciler, Katolik, Doğu Ortodoks, Anglikan ve Lutheran kiliseleri gibi Kutsal Kitap'ı Tanrı'nın "değişmez, yanılmaz" Sözü olarak okur, ancak tarihsel-eleştirel yöntemi kullanmadan literalist bir şekilde yorumlarlar. Metodistler ve Anglikanlar, Kutsal Yazıların Hıristiyan doktrini için birincil kaynak olduğunu, ancak Kutsal Kitap'la uyum içinde oldukları sürece "gelenek, deneyim ve aklın" Hıristiyan dinini besleyebileceğini savunan prima scriptura'yı öğrettikleri için bu doktrin konusunda Lutherciler ve Reformculardan ayrılırlar.

Katolik ve Ortodoks gelenekleri tarafından temsil edilen ritüelleri ve iyi işleri yerine getirmeye odaklanan "Kilise Hristiyanlığı "nın aksine, Kutsal Kitap'ın derinlemesine incelenmesine odaklanan "İncil Hristiyanlığı" çoğu Protestanın karakteristik özelliğidir. Bununla birlikte, Quakerlar ve Pentekostalistler Kutsal Ruh'a ve Tanrı'ya kişisel yakınlığa vurgu yapmaktadır.

Yalnızca imanla aklanma

İnananların, iman ve iyi işlerin bir kombinasyonundan ziyade yalnızca Mesih'e iman etmeleri koşuluyla aklandıkları ya da günahlarının bağışlandığı inancı. Protestanlar için iyi işler aklanmanın nedeni değil, gerekli bir sonucudur. Bununla birlikte, aklanma yalnızca imanla gerçekleşirken, imanın nuda fides olmadığı görüşü de vardır. John Calvin bu durumu şöyle açıklamıştır: "Bu nedenle aklayan yalnızca imandır ama yine de aklayan iman tek başına değildir; tıpkı dünyayı ısıtan şeyin yalnızca güneşin ısısı olması ama yine de güneşin tek başına olmaması gibi." Lutherci ve Reformcu Hıristiyanlar bu doktrini anlama konusunda Metodistlerden ayrılırlar.

İnananların evrensel rahipliği

İnananların evrensel rahipliği, Hıristiyan din adamlarının sadece İncil'i yerel dilde okuma değil, aynı zamanda Kilise'nin yönetimine ve tüm kamusal işlerine katılma hakkı ve görevi anlamına gelir. Kilise'nin özünü ve otoritesini özel bir rahipliğe dayandıran ve atanmış rahipleri Tanrı ile insanlar arasında gerekli aracılar haline getiren hiyerarşik sisteme karşıdır. Evrensel rahiplik böyle bir olasılığa kapı açtığı için, bireylere genel Hıristiyan topluluğundan ayrı olarak İncil'i yorumlama hakkı vermeyen tüm inananların rahipliği kavramından ayrılır. Bu doktrinin kilisedeki tüm ayrımları tek bir ruhani varlık altında toplama eğiliminde olduğunu belirten akademisyenler vardır. Calvin evrensel rahiplikten, bir Hristiyan'ın insan aracılığı olmaksızın Mesih aracılığıyla Tanrı'ya gelme özgürlüğü de dahil olmak üzere, inanan ile Tanrısı arasındaki ilişkinin bir ifadesi olarak bahsetmiştir. Ayrıca bu ilkenin Mesih'i peygamber, rahip ve kral olarak tanıdığını ve rahipliğinin halkıyla paylaşıldığını savunmuştur.

Trinity

Üçlü Birlik, Tanrı'nın üç kişilik tek bir Tanrı olduğu inancıdır: Baba, Oğul (İsa) ve Kutsal Ruh

Nicene Creed'e bağlı olan Protestanlar tek bir Tanrı olarak üç kişiye (Baba Tanrı, Oğul Tanrı ve Kutsal Ruh Tanrı) inanmaktadır.

Protestan Reformu zamanında ortaya çıkan ancak Protestanlığın bir parçası olmayan Üniteryenizm gibi akımlar da Teslis'i reddetmektedir. Bu durum çeşitli gözlemciler tarafından Üniteryen Evrenselciliği, Birlik Pentekostalizmi ve diğer hareketlerin Protestanlıktan dışlanmasına neden olmaktadır. Üniteryenizm özellikle Transilvanya, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri'nin yanı sıra başka yerlerde de varlığını sürdürmektedir.

Beş solae

Beş sola, Protestan Reformu sırasında ortaya çıkan ve reformcuların o günkü Katolik Kilisesi'nin öğretisine karşı teolojik inançlarındaki temel farklılıkları özetleyen beş Latince ifadedir (ya da slogandır). Latince sola kelimesi "yalnız", "sadece" ya da "tek" anlamına gelmektedir.

Bu ifadelerin öğretinin özeti olarak kullanılması, Reformasyon sırasında zaman içinde ortaya çıkmış ve Lutherci ve Reformcu sola scriptura (yalnızca kutsal metinlere göre) ilkesine dayanmıştır. Bu fikir Kutsal Kitap'la ilgili dört ana öğretiyi içerir: Kurtuluş için Kutsal Kitap'ın öğretisine ihtiyaç vardır (gereklilik); kurtuluş için gerekli olan tüm öğretiler yalnızca Kutsal Kitap'tan gelir (yeterlilik); Kutsal Kitap'ta öğretilen her şey doğrudur (değişmezlik); ve Kutsal Ruh'un günahın üstesinden gelmesiyle inananlar gerçeği Kutsal Kitap'ın kendisinden okuyup anlayabilirler, ancak anlamak zordur, bu nedenle bireysel inananları doğru öğretiye yönlendirmek için kullanılan araç genellikle kilise içinde karşılıklı tartışmadır (açıklık).

Gereklilik ve yanılmazlık, daha sonra Aydınlanma döneminde dışarıdan tartışmalara maruz kalsa da, çok az eleştiri toplayan köklü fikirlerdi. O dönemde en çok tartışılan fikir, herkesin Kutsal Kitap'ı eline alıp kurtuluşa erecek kadar öğrenebileceği düşüncesiydi. Reformcular kilise bilimi (kilisenin bir beden olarak nasıl işlediğine dair doktrin) ile ilgilenseler de, Katoliklerin kilise içindeki belirli kişilerin ya da yeterince eski fikirlerin metnin anlaşılmasında özel bir statüye sahip olduğu fikrine kıyasla, kutsal metinlerdeki hakikatlerin inananların yaşamına uygulanma sürecine dair farklı bir anlayışa sahiptiler.

İkinci ana ilke olan sola fide (sadece imanla), Mesih'e imanın ebedi kurtuluş ve aklanma için tek başına yeterli olduğunu ifade eder. Her ne kadar kutsal metinlerden yola çıkılarak savunulsa ve dolayısıyla mantıksal olarak sola scriptura'nın bir sonucu olsa da, bu Luther ve sonraki reformcuların çalışmalarının yol gösterici ilkesidir. Sola scriptura Kutsal Kitap'ı öğretinin tek kaynağı olarak ortaya koyduğu için, sola fide reformcuların geri dönmek istedikleri öğretinin, yani Mesih ile inanan arasındaki doğrudan, yakın, kişisel bağlantının ana itici gücünü özetler, bu nedenle reformcuların çalışmalarının Mesih merkezli olduğu iddiası vardır.

Diğer solalar, ifadeler olarak, daha sonra ortaya çıkmıştır, ancak temsil ettikleri düşünce de erken Reformasyonun bir parçasıydı.

  • Solus Christus: Yalnızca Mesih
Protestanlar, Papa'nın Mesih'in yeryüzündeki temsilcisi olarak Kilise'nin başı olması dogmasını, Mesih tarafından sevap kazandırılan işler kavramını ve Katoliklerin Mesih'in ve azizlerinin sevaplarından oluşan bir hazine fikrini, Mesih'in Tanrı ile insan arasındaki tek aracı olduğunun inkârı olarak nitelendirmektedir. Katolikler ise bu konularda Yahudiliğin geleneksel anlayışını sürdürmüş ve Hıristiyan geleneğinin evrensel uzlaşısına başvurmuştur.
  • Sola Gratia: Yalnızca lütuf
Protestanlar Katolik kurtuluşunu Tanrı'nın lütfuna ve kişinin kendi çalışmalarının erdemlerine bağlı olarak algılamışlardır. Reformcular kurtuluşun Tanrı'nın bir armağanı (yani Tanrı'nın özgür lütfu) olduğunu ve yalnızca İsa Mesih'in kurtarıcı işi sayesinde Kutsal Ruh tarafından dağıtıldığını öne sürmüşlerdir. Sonuç olarak, bir günahkârın Tanrı'nın lütfuyla inananda meydana gelen değişim nedeniyle Tanrı tarafından kabul edilmediğini ve inananın işlerinin liyakatine bakılmaksızın kabul edildiğini, çünkü hiç kimsenin kurtuluşu hak etmediğini savunmuşlardır.
  • Soli Deo Gloria: Yalnız Tanrı'ya yücelik olsun
Kurtuluş yalnızca O'nun iradesi ve eylemiyle gerçekleştiği için tüm yücelik yalnızca Tanrı'ya aittir - yalnızca İsa'nın çarmıhtaki her şeye yeterli kefaretinin armağanı değil, aynı zamanda Kutsal Ruh tarafından inananın kalbinde yaratılan bu kefarete iman armağanı. Reformcular insanların, hatta Katolik Kilisesi, papalar ve kilise hiyerarşisi tarafından kanonlaştırılan azizlerin bile yüceliğe layık olmadığına inanmışlardır.

Mesih'in Efkaristiya'daki varlığı

Yaşlı Lucas Cranach'ın Lutherci bir Son Akşam Yemeği tasviri, 1547

Protestan hareketi 16. yüzyılın ortalarından sonlarına doğru birkaç farklı kola ayrılmaya başladı. Ayrışmanın temel noktalarından biri Efkaristiya konusundaki tartışmalardı. İlk Protestanlar, Katoliklerin transubstantiation dogmasını reddetmişlerdir; bu dogma, ayinde kullanılan ekmek ve şarabın İsa'nın bedenine, kanına, ruhuna ve ilahiyatına dönüşerek doğal özlerini kaybettiğini öğretmektedir. Kutsal Komünyon'da Mesih'in, bedeninin ve kanının varlığı konusunda birbirleriyle anlaşmazlığa düşmüşlerdir.

  • Lutherciler, Rab'bin Sofrası'nda kutsanmış ekmek ve şarap unsurlarının, onu yiyen ve içen herkes için ekmek ve şarabın "içinde, onlarla birlikte ve onların biçimi altında" Mesih'in gerçek bedeni ve kanı olduğunu savunurlar ki bu doktrin Concord Formülü'nde Sakramental birlik olarak adlandırılır. Tanrı, sakramenti kabul eden herkese günahlarının bağışlanmasını ve ebedi kurtuluşu içtenlikle sunar.
  • Reform kiliseleri Mesih'in gerçek ruhani mevcudiyetini ya da sakramental mevcudiyetini vurgular ve sakramentin, seçilmiş inanlının Mesih'i gerçekten değil ama sadece ekmek ve şarapla birlikte paylaştığı kutsallaştırıcı bir lütuf olduğunu söyler. Kalvinistler, hem inananlar hem de inanmayanlar olmak üzere tüm cemaat üyelerinin Mesih'in bedenini ve kanını sakramentin unsurlarında sözlü olarak aldıkları şeklindeki Lutherci iddiayı reddederler, bunun yerine Mesih'in iman yoluyla inananla birleştiğini ve bunun için de akşam yemeğinin dışsal ve görünür bir yardım olduğunu onaylarlar. Bu genellikle dinamik mevcudiyet olarak adlandırılır.
  • Anglikanlar ve Metodistler Mevcudiyeti tanımlamayı reddederek onu bir gizem olarak bırakmayı tercih ederler. Dua Kitapları ekmek ve şarabı, Mesih'in Bedeni ve Kanı olan içsel ve ruhani bir lütfun dışsal ve görünür işareti olarak tanımlar. Bununla birlikte, litürjilerindeki sözler, bir kişinin aynı anda hem Gerçek Mevcudiyete hem de Ruhani ve Sakramental Mevcudiyete inanabileceğini göstermektedir. Örneğin, "... ve sen bizi onun Bedeni ve Kanı Sakramentinde ruhani gıda ile besledin;" "...Oğlun Kurtarıcımız İsa Mesih'in en değerli Bedeni ve Kanının ruhani gıdası ve bu kutsal gizemlerde bize güvence verdiğin için..." American Book of Common Prayer, 1977, s. 365-366.
  • Anabaptistler, Zwinglian görüşünün popüler bir basitleştirmesine sahip olup, yukarıda ima edildiği gibi teolojik karmaşıklıklarla ilgilenmeden, Rab'bin Sofrası'nı yalnızca katılımcıların ortak inancının bir sembolü, çarmıha gerilme gerçeklerinin bir anısı ve Mesih'in bedeni olarak bir arada durduklarının bir hatırlatıcısı olarak görebilirler (bu görüşe anımsatıcılık denir).

Tarih

Reform Öncesi

Jan Hus'un 1415'te İdam Edilmesi
Ortaçağ İngiltere'sinde ve Ortaçağ İskoçya'sında Lollardy'nin Yayılması

Protestanlığın öncüsü olarak övülen en eski kişilerden biri MS dördüncü yüzyılda yaşamış olan Jovinianus'tur. Manastırcılığa, çileciliğe saldırmış ve kurtulmuş bir inananın Şeytan tarafından asla alt edilemeyeceğine inanmıştır.

9. yüzyılda ilahiyatçı Orbaisli Gottschalk Katolik kilisesi tarafından sapkınlıktan mahkum edilmiş, Gottschalk İsa'nın kurtuluşunun sınırlı olduğuna ve kurtuluşunun sadece seçilmişler için olduğuna inanmıştır. Gottschalk'ın teolojisi Protestan reformunu öngörüyordu. Ratramnus da Gottschalk'ın teolojisini savunmuş ve Efkaristiya'da Mesih'in gerçek varlığını reddetmiştir; onun yazıları da daha sonraki Protestan reformunu etkilemiştir. Dokuzuncu yüzyılda Torinolu Claudius da tek başına iman ve Petrus'un üstünlüğünün reddi gibi Protestan fikirlere sahipti.

1130'lu yılların sonlarında, bir İtalyan kanon görevlisi olan Brescia'lı Arnold, Katolik Kilisesi'nde reform yapmaya çalışan ilk teologlardan biri olmuştur. Ölümünden sonra, havarisel yoksulluk hakkındaki öğretileri Arnoldcular arasında ve daha sonra Waldensianlar ve Ruhani Fransiskenler arasında daha yaygın bir şekilde geçerlilik kazandı, ancak resmi kınamadan hiçbir yazılı kelimesi kurtulamadı. 1170'lerin başında Peter Waldo Waldensianları kurdu. İncil'in Katolik Kilisesi ile çatışmalara yol açan bir yorumunu savundu. 1215 yılına gelindiğinde Waldensianlar sapkın ilan edildi ve zulme maruz kaldı. Buna rağmen, hareket bugün İtalya'da daha geniş Reform geleneğinin bir parçası olarak varlığını sürdürmektedir.

1370'lerde Oxford'lu teolog ve rahip John Wycliffe -daha sonra "Reformun Sabah Yıldızı" olarak anılacaktır- bir İngiliz reformcu olarak faaliyetlerine başlamıştır. Papalığın laik güç üzerindeki otoritesini reddetti, İncil'i yerel İngilizceye çevirdi ve ruhbanlık karşıtı ve İncil merkezli reformlar vaaz etti. Efkaristiya'nın unsurlarında gerçek bir ilahi mevcudiyeti reddetmesi, Huldrych Zwingli'nin 16. yüzyıldaki benzer fikirlerinin habercisiydi. Wycliffe'in hayranları "Lollards" olarak bilinmeye başladı.

Katolik bir rahip, Çek reformist ve profesör olan Jan Hus, 15. yüzyılın ilk on yılından itibaren John Wycliffe'in yazılarından etkilenerek Hussite hareketini kurdu. Reformist Bohemya dini mezhebini güçlü bir şekilde savundu. Pişmanlık duymadığı ve ısrarlı sapkınlığı nedeniyle laik yetkililer tarafından 1415 yılında aforoz edildi ve Konstanz Piskoposluğu'nda kazığa bağlanarak yakıldı. İdamından sonra bir isyan patlak verdi. Hussitler, Papa tarafından kendilerine karşı ilan edilen beş kesintisiz haçlı seferini yenilgiye uğrattı.

Girolamo Savonarola

Daha sonraki teolojik tartışmalar Hussit hareketi içinde bir bölünmeye neden oldu. Utrakistler Efkaristiya sırasında hem ekmeğin hem de şarabın halka verilmesi gerektiğini savunuyordu. Bir diğer önemli grup da Hussit Savaşları sırasında Lipany Savaşı'nda Utrakistlere karşı çıkan Taboritlerdi. Hussitler arasında iki ayrı parti vardı: ılımlı ve radikal hareketler. Bohemya'daki diğer küçük bölgesel Hussit kolları arasında Adamites, Orebites, Orphans ve Praguers vardı.

Wessel Gansfort

Hussit Savaşları Kutsal Roma İmparatoru Sigismund, Katolik müttefikleri ve ılımlı Hussitlerin zaferi ve radikal Hussitlerin yenilgisiyle sonuçlandı. Otuz Yıl Savaşları 1620'de Bohemya'ya ulaştığında gerginlikler ortaya çıktı. Hem ılımlı hem de radikal Hussitizm, Katolikler ve Kutsal Roma İmparatoru'nun orduları tarafından giderek daha fazla zulme uğradı.

14. yüzyılda Gottesfreunde adlı bir Alman mistik grup Katolik kilisesini ve yozlaşmasını eleştirdi. Liderlerinin çoğu Katolik kilisesine saldırdıkları için idam edildi ve Tanrı'nın hükmünün yakında kilisenin üzerine geleceğine inandılar. Gottesfreunde demokratik bir meslekten olmayanlar hareketiydi ve Reformasyon'un öncüsüydü ve kutsallık ve dindarlığa büyük önem veriyordu,

1475 yılından itibaren İtalyan Dominiken rahip Girolamo Savonarola Hıristiyanlığın yenilenmesi için çağrıda bulunuyordu. Daha sonra Martin Luther de bu keşişin yazılarından bazılarını okumuş ve onu, iman ve lütuf konusundaki fikirleri Luther'in sadece imanla aklanma doktrinini öngören bir şehit ve öncü olarak övmüştür.

Hus'un takipçilerinden bazıları, Otuz Yıl Savaşları ve Karşı-Reform sırasında neredeyse tamamen yok olduktan sonra 1722 yılında Saksonya'nın Herrnhut kentinde Kont Nicolaus von Zinzendorf'un önderliğinde yenilenen Unitas Fratrum'u - "Kardeşlerin Birliği"- kurmuştur. Günümüzde genellikle İngilizce'de Moravya Kilisesi, Almanca'da ise Herrnhuter Brüdergemeine olarak anılmaktadır.

15. yüzyılda üç Alman ilahiyatçı reformu öngörmüştür: Wessel Gansfort, Johann Ruchat von Wesel ve Johannes von Goch. Önceden belirlenmişlik, sola scriptura ve kilisenin görünmezliği gibi fikirleri savunmuşlar, Roma Katoliklerinin aklanma ve Papa'nın otoritesine ilişkin görüşlerini reddetmişler ve manastırcılığı sorgulamışlardır.

Wessel Gansfort da transubstantiation'ı reddetmiş ve Lutherci yalnızca imanla aklanma görüşünü öngörmüştür.

Gerçek Reformasyon

Otuz Yıl Savaşları arifesinde Orta Avrupa'da Protestanlık ve Katolikliğin dağılımı (1618)
İngiltere Kilisesi'nin Katolik Kilisesi'nden ayrılmasındaki rolüyle bilinen İngiltere Kralı VIII.
İskoçya'da Reformasyon'a öncülük eden ve Presbiteryenliği kuran John Knox.

Protestan Reformu, Katolik Kilisesi'nde reform yapma girişimi olarak başlamıştır.

Martin Luther'in 31 Ekim 1517'de (All Hallows' Eve) Almanya'nın Wittenberg kentindeki All Saints Kilisesi'nin kapısına, Katolik Kilisesi'nin doktrinel ve pratik suiistimallerini, özellikle de endüljans satışını detaylandıran Doksan Beş Tez'ini (Endüljansların Gücü Üzerine Tartışma) çivilediği iddia edilmektedir. Tezler, araf uygulaması, özel yargı ve papanın otoritesi de dahil olmak üzere Kilise ve papalığın birçok yönünü tartışıyor ve eleştiriyordu. Luther daha sonra Katoliklerin Meryem Ana'ya bağlılığına, azizlerin şefaatine ve azizlere bağlılığa, zorunlu ruhban bekârlığına, manastırcılığa, papanın otoritesine, kilise hukukuna, kınama ve aforoza, laik yöneticilerin dini konulardaki rolüne, Hıristiyanlık ile hukuk arasındaki ilişkiye, iyi işlere ve kutsal ayinlere karşı eserler yazacaktır.

Reformasyon, okuryazarlığın ve Johannes Gutenberg tarafından icat edilen yeni matbaanın bir zaferiydi. Luther'in İncil'i Almanca'ya çevirmesi okuryazarlığın yayılmasında belirleyici bir an olmuş ve dini kitap ve broşürlerin basılıp dağıtılmasını da teşvik etmiştir. 1517'den itibaren dini broşürler Avrupa'nın büyük bölümünü sardı.

Luther'in aforoz edilmesi ve Reform'un Papa tarafından kınanmasının ardından, John Calvin'in çalışmaları ve yazıları İsviçre, İskoçya, Macaristan, Almanya ve diğer yerlerdeki çeşitli gruplar arasında gevşek bir uzlaşma sağlanmasında etkili oldu. Piskoposun 1526'da kovulmasının ve Bern'li reformcu William Farel'in başarısız girişimlerinin ardından, Calvin'den bir hukuk öğrencisi olarak edindiği organizasyon becerisini Cenevre şehrini disipline etmek için kullanması istendi. Onun 1541 tarihli Nizamnamesi, hayatın her alanına ahlakı getirmek için Kilise işlerinin Şehir konseyi ve konsül ile işbirliği içinde yürütülmesini içeriyordu. 1559'da Cenevre akademisinin kurulmasından sonra Cenevre, Avrupa'nın dört bir yanından gelen Protestan sürgünlere sığınak sağlayarak ve onları Kalvinist misyonerler olarak eğiterek Protestan hareketinin gayri resmi başkenti haline geldi. İnanç, Calvin'in 1563'teki ölümünden sonra da yayılmaya devam etti.

Protestanlık Alman topraklarından Fransa'ya da yayıldı ve burada Protestanlara Huguenotlar (kökeni biraz açıklanamayan bir terim) adı verildi. Calvin, Cenevre'deki üssünden Fransız dini meseleleriyle ilgilenmeye devam etti. Oradaki cemaatleri yönetmeleri için düzenli olarak papazlar yetiştirdi. Ağır zulümlere rağmen Reform geleneği, Katolik kurumunun inatçılığı ve kayıtsızlığı nedeniyle yabancılaşan insanlara hitap ederek ulusun geniş kesimlerinde istikrarlı bir ilerleme kaydetti. Fransız Protestanlığı, 1550'lerde soyluların din değiştirmesiyle daha da belirgin hale gelen, belirgin bir siyasi karakter kazanmaya başladı. Bu durum, Fransız Din Savaşları olarak bilinen bir dizi çatışmanın ön koşullarını oluşturdu. İç savaşlar, 1559 yılında Fransa Kralı Henry II'nin ani ölümüyle ivme kazandı. Zulüm ve öfke dönemin belirleyici özellikleri haline gelmiş, Katolik tarafın Fransa genelinde 30.000 ila 100.000 Huguenot'u yok ettiği Ağustos 1572'deki Aziz Bartholomew Günü katliamında en yoğun şekilde görülmüştür. Savaşlar ancak Fransa Kralı Henry IV'ün Protestan azınlığa resmi hoşgörü vaat eden Nantes Fermanı'nı yayınlamasıyla sona erdi, ancak oldukça kısıtlı koşullar altında. Katoliklik resmi devlet dini olarak kaldı ve Fransız Protestanların talihi bir sonraki yüzyıl boyunca giderek azaldı ve Louis XIV'ün Nantes Fermanı'nı iptal eden ve Katolikliği bir kez daha tek yasal din haline getiren Fontainebleau Fermanı ile doruğa ulaştı. Fontainebleau Fermanı'na yanıt olarak Brandenburg Elektörü I. Frederick William, Huguenot mültecilere serbest geçiş hakkı tanıyan Potsdam Fermanı'nı ilan etti. 17. yüzyılın sonlarında birçok Huguenot İngiltere, Hollanda, Prusya, İsviçre ve denizaşırı İngiliz ve Hollanda kolonilerine kaçtı. Fransa'da önemli bir topluluk Cévennes bölgesinde kaldı.

Almanya'daki olaylara paralel olarak, İsviçre'de Huldrych Zwingli'nin önderliğinde bir hareket başladı. Zwingli, 1518 yılında Zürih'e taşınan bir bilgin ve vaizdi. İki hareket teolojiyle ilgili pek çok konuda hemfikir olsa da, çözülemeyen bazı farklılıklar onları ayrı tuttu. Alman devletleri ile İsviçre Konfederasyonu arasında uzun süredir devam eden bir kırgınlık, Zwingli'nin fikirlerini Lutherciliğe ne kadar borçlu olduğu konusunda hararetli tartışmalara yol açtı. Alman Hessen Prensi Philip, Zwingli ve Luther arasında bir ittifak oluşturma potansiyeli gördü. Prensin şatosunda 1529 yılında, bugün Marburg Kolokyumu olarak bilinen ve başarısızlığıyla ün salmış bir toplantı düzenlendi. İki adam önemli bir doktrin üzerindeki anlaşmazlıkları nedeniyle herhangi bir anlaşmaya varamadılar.

1534 yılında Kral Henry VIII, Papa'nın Aragonlu Catherine ile olan evliliğini (Kutsal Roma İmparatoru ile ilgili siyasi nedenlerden dolayı) iptal etmemesi üzerine İngiltere'deki tüm papalık yargı yetkisine son verdi; bu da reformcu fikirlere kapı açtı. İngiltere Kilisesi'ndeki reformcular, eski Katolik geleneğine duyulan sempati ile daha Reformcu ilkeler arasında gidip gelerek, yavaş yavaş Katolik ve Protestan gelenekleri arasında (medya aracılığıyla) orta yol olarak kabul edilen bir gelenek geliştirdiler. İngiliz Reformu belirli bir seyir izlemiştir. İngiliz Reformu'nun farklı karakteri, öncelikle VIII Henry'nin siyasi gereklilikleri tarafından yönlendirilmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Kral Henry, İngiltere Kilisesi'ni Roma'nın otoritesinden uzaklaştırmaya karar verdi. 1534'te Üstünlük Yasası, Henry'yi İngiltere Kilisesi'nin yeryüzündeki tek Yüce Başkanı olarak tanıdı. 1535 ve 1540 yılları arasında Thomas Cromwell yönetiminde Manastırların Dağıtılması olarak bilinen politika yürürlüğe kondu. I. Mary döneminde kısa bir Katolik restorasyonunun ardından, I. Elizabeth döneminde gevşek bir uzlaşma gelişti. Elizabeth Dönemi Dini Uzlaşması, Anglikanizmi büyük ölçüde kendine özgü bir kilise geleneği haline getirdi. Uzlaşma huzursuzdu ve bir yandan aşırı Kalvinizm diğer yandan Katoliklik arasında gidip gelebiliyordu. Püriten Devrimi ya da 17. yüzyıldaki İngiliz İç Savaşı'na kadar nispeten başarılı olmuştur.

Karşı Reform'un kıtadaki başarısı ve kendini daha fazla Protestan reformuna adamış bir Püriten partisinin büyümesi Elizabeth Çağı'nı kutuplaştırdı. Erken dönem Püriten hareketi İngiltere Kilisesi'nde bir reform hareketiydi. İngiltere Kilisesi'nin başta Cenevre olmak üzere Avrupa'daki Protestan kiliselerine daha çok benzemesi arzulanıyordu. Genellikle muhalifler ve uyumsuzlar olarak adlandırılan daha sonraki Püriten hareketi, sonunda çeşitli Reform mezheplerinin oluşmasına yol açtı.

1560'taki İskoç Reformu İskoçya Kilisesi'ni kesin olarak şekillendirmiştir. İskoçya'daki Reform, dini açıdan Reform çizgisinde bir kilisenin kurulmasıyla, siyasi açıdan ise İngiliz etkisinin Fransa'ya karşı zafer kazanmasıyla sonuçlanmıştır. John Knox İskoç Reformu'nun lideri olarak kabul edilir. İskoç Reform Parlamentosu 1560 tarihli Papalık Yargı Yetkisi Yasası ile Papa'nın otoritesini reddetmiş, ayinlerin kutlanmasını yasaklamış ve Protestan İnanç İtirafını onaylamıştır. İskoçya'yı hayatta olmayan kızı adına yöneten Guise'li Mary'nin yönetimi altındaki Fransız hegemonyasına karşı bir devrimle mümkün olmuştur.

Protestan Reformu'nun en önemli aktivistleri arasında Jacobus Arminius, Theodore Beza, Martin Bucer, Andreas von Carlstadt, Heinrich Bullinger, Balthasar Hubmaier, Thomas Cranmer, William Farel, Thomas Müntzer, Laurentius Petri, Olaus Petri, Philipp Melanchthon, Menno Simons, Louis de Berquin, Primož Trubar ve John Smyth yer almaktadır.

Bu dini çalkantı sırasında, 1524-25 Alman Köylü Savaşı Bavyera, Thüringen ve Swabian prensliklerini kasıp kavurdu. Alçak Ülkeler'deki Seksen Yıl Savaşları ve Fransız Din Savaşları'ndan sonra, Kutsal Roma İmparatorluğu'nun eyaletleri arasındaki mezhepsel bölünme sonunda 1618-1648 yılları arasında Otuz Yıl Savaşları'nda patlak verdi. Bu savaş Almanya'nın büyük bir kısmını harap etmiş ve nüfusun %25 ila %40'ının ölümüne neden olmuştur. Otuz Yıl Savaşları'nı sona erdiren Westphalia Barışı'nın ana ilkeleri şunlardı:

  • Tüm taraflar artık 1555 tarihli Augsburg Barışı'nı tanıyacak ve her prens kendi devletinin dinini belirleme hakkına sahip olacaktı; seçenekler Katoliklik, Luthercilik ve şimdi de Kalvinizmdi. (cuius regio, eius religio ilkesi)
  • Mezheplerinin yerleşik kilise olmadığı prensliklerde yaşayan Hıristiyanların, kendilerine ayrılan saatlerde kamusal alanda ve kendi istekleri doğrultusunda özel alanda inançlarını uygulama hakları garanti altına alındı.
  • Antlaşma aynı zamanda Papalığın Avrupa çapındaki siyasi gücünü de fiilen sona erdirdi. Papa X. Innocent, Zelo Domus Dei adlı boğa güreşinde antlaşmayı "hükümsüz, geçersiz, adaletsiz, lanetlenebilir, reddedilebilir, anlamsız, tüm zamanlar için anlam ve etkiden yoksun" ilan etti. Katolik ve Protestan Avrupalı hükümdarlar onun kararını görmezden geldi.
Reformasyonun zirvesi ve Karşı-Reformasyonun başlangıcı (1545-1620)
Reformun Sonu ve Karşı-Reform (1648)
Avrupa'da dini durum, 16. yüzyılın sonları ve 17. yüzyılın başlarından ortalarına kadar

Reform Sonrası

Büyük Uyanışlar, Anglo-Amerikan dini tarihinde hızlı ve dramatik dini canlanma dönemleridir.

Birinci Büyük Uyanış, 1730'lar ve 1740'larda Protestan Avrupa ve İngiliz Amerika'sını, özellikle de Amerikan kolonilerini kasıp kavuran ve Amerikan Protestanlığı üzerinde kalıcı bir etki bırakan bir evanjelik ve yeniden canlanma hareketiydi. Bu hareket, dinleyicilere İsa Mesih tarafından kurtarılmaya ihtiyaç duyduklarına dair derin bir kişisel vahiy hissi veren güçlü vaazlardan kaynaklanmıştır. Ritüel, tören, sakramentalizm ve hiyerarşiden uzaklaşarak, derin bir manevi inanç ve kurtuluş duygusunu teşvik ederek ve iç gözlemi ve yeni bir kişisel ahlak standardına bağlılığı teşvik ederek Hıristiyanlığı ortalama bir insan için yoğun bir şekilde kişisel hale getirdi.

1839 ABD'deki İkinci Büyük Uyanış sırasında Metodist kamp toplantısı.

İkinci Büyük Uyanış 1790 civarında başladı. 1800'e kadar ivme kazandı. 1820'den sonra, vaizleri harekete öncülük eden Baptist ve Metodist cemaatler arasında üyelik hızla arttı. Hareket 1840'ların sonlarında zirveye ulaşmıştır. Şüpheciliğe, deizme ve rasyonalizme karşı bir tepki olarak tanımlansa da, bu güçlerin o dönemde neden yeniden canlanmaları tetikleyecek kadar etkili olduğu tam olarak anlaşılamamıştır. Mevcut Evanjelik mezheplere milyonlarca yeni üye kaydetmiş ve yeni mezheplerin oluşmasına yol açmıştır.

Üçüncü Büyük Uyanış, Amerikan tarihinde dini aktivizmin damgasını vurduğu ve 1850'lerin sonlarından 20. yüzyılın başlarına kadar uzanan varsayımsal bir tarihsel dönemi ifade eder. Pietist Protestan mezheplerini etkilemiş ve güçlü bir sosyal aktivizm unsuruna sahip olmuştur. Mesih'in İkinci Gelişinin insanlığın tüm dünyayı ıslah etmesinden sonra gerçekleşeceğine dair postmillenyum inancından güç almıştır. Hristiyanlığı sosyal meselelere uygulayan ve dünya çapındaki misyonerlik hareketi gibi Uyanış'tan güç alan Sosyal İncil Hareketi ile bağlantılıydı. Holiness, Nazarene ve Christian Science hareketleri gibi yeni gruplar ortaya çıktı.

Dördüncü Büyük Uyanış, başta Robert Fogel olmak üzere bazı akademisyenlerin 1960'ların sonu ve 1970'lerin başında Amerika Birleşik Devletleri'nde gerçekleştiğini söylediği, diğerlerinin ise İkinci Dünya Savaşı'nı izleyen döneme baktığı bir Hıristiyan dini uyanışıdır. Terminoloji tartışmalıdır. Dolayısıyla Dördüncü Büyük Uyanış fikrinin kendisi de genel kabul görmemiştir.

1814 yılında Le Réveil, İsviçre ve Fransa'daki Kalvinist bölgeleri kasıp kavurmuştur.

1904 yılında Galler'deki Protestan uyanışı yerel halk üzerinde muazzam bir etki yaratmıştır. İngiliz modernleşmesinin bir parçası olan bu hareket, pek çok insanı özellikle Metodist ve Baptist kiliselerine çekmiştir.

Yirminci yüzyıl Protestan Hıristiyanlığında kayda değer bir gelişme de modern Pentekostal hareketin yükselişidir. Metodist ve Wesleyan köklerden doğan bu hareket, Los Angeles'ta Azusa Caddesi'ndeki bir kent misyonundaki toplantılardan doğmuştur. Oradan dünyaya yayıldı ve orada Tanrı'nın mucizevi hareketleri olduğuna inandıkları şeyleri deneyimleyenler tarafından taşındı. Bu Pentekost benzeri tezahürler, iki Büyük Uyanış'ta görüldüğü gibi, tarih boyunca sürekli olarak kanıtlanmıştır. Yerleşik mezhepler içinde Karizmatik hareketi doğuran Pentekostalizm, Batı Hıristiyanlığında önemli bir güç olmaya devam etmektedir.

Amerika Birleşik Devletleri'nde ve dünyanın başka yerlerinde, Protestan mezheplerinin Evanjelik kanadında, özellikle de daha münhasıran Evanjelik olanlarda belirgin bir artış ve ana akım liberal kiliselerde buna karşılık gelen bir düşüş olmuştur. Birinci Dünya Savaşı sonrası dönemde Liberal Hıristiyanlık yükselişteydi ve önemli sayıda ilahiyat fakültesi de liberal bir bakış açısına sahipti ve bu bakış açısıyla eğitim veriyordu. İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde ise Amerika'daki ilahiyat fakülteleri ve kilise yapılarında eğilim muhafazakar kampa doğru kaymaya başlamıştır.

Avrupa'da ise genel olarak dini vecibelerden ve Hıristiyan öğretilerine olan inançtan uzaklaşma ve sekülerizme doğru bir yönelme olmuştur. Sekülerizmin yayılmasından büyük ölçüde Aydınlanma Çağı sorumludur. Bazı akademisyenler laikliğin yükselişi ile Protestanlık arasında bir bağlantı olduğunu savunmuş ve bunu Protestanların çoğunlukta olduğu ülkelerdeki geniş kapsamlı özgürlüğe bağlamıştır. Kuzey Amerika, Güney Amerika ve Avustralya'da Hristiyanların dini vecibelerini yerine getirme oranı Avrupa'ya kıyasla çok daha yüksektir. Amerika Birleşik Devletleri diğer gelişmiş ülkelere kıyasla özellikle dindar kalmaktadır. Tarihsel olarak Katolik olan Güney Amerika, 20. ve 21. yüzyıllarda büyük bir Evanjelik ve Pentekostal akını yaşamıştır.

Radikal Reformasyon

1525'teki bir tartışmanın sonucundan duyulan memnuniyetsizlik, İsviçreli Kardeşlerin Huldrych Zwingli ile yollarını ayırmasına neden oldu

Ana akım Lutherci, Kalvinist ve Zwinglian hareketlerin aksine, devlet desteğine sahip olmayan Radikal Reformasyon, "görünmez Kilise "den farklı olarak "görünür Kilise" fikrini genel olarak terk etmiştir. Devlet onaylı Protestan muhalefetinin rasyonel bir uzantısı olan Radikal Reform, kurulu otoriteden bağımsızlık değerini bir adım öteye taşıyarak aynı şeyi sivil alan için de savunmuştur. Radikal Reform ana akım değildi, ancak Almanya, İsviçre ve Avusturya'nın bazı bölgelerinde çoğunluk, hem Katoliklerden hem de Magisterial Protestanlardan gördüğü yoğun zulme rağmen Radikal Reform'a sempati duyuyordu.

İlk Anabaptistler, reformlarının sadece teolojiyi değil, Hıristiyanların gerçek yaşamlarını, özellikle de siyasi ve sosyal ilişkilerini de arındırması gerektiğine inanıyordu. Bu nedenle, kilise ne ondalık ve vergilerle ne de kılıç kullanılarak devlet tarafından desteklenmemeliydi; Hıristiyanlık kimseye zorla kabul ettirilemeyecek, aksine kişisel bir karar gerektiren bireysel bir inanç meselesiydi. Hubmaier ve Hofmann gibi Protestan kilise liderleri bebek vaftizinin geçersizliğini vaaz ederek, bunun yerine ihtidayı takiben vaftizi ("mümin vaftizi") savundular. Bu reformcular için yeni bir doktrin değildi, 1147'de Albigenses gibi daha önceki gruplar tarafından öğretilmişti. Radikal Reformcuların çoğu Anabaptist olsa da, bazıları kendilerini ana akım Anabaptist gelenekle özdeşleştirmemiştir. Thomas Müntzer Alman Köylüler Savaşı'na katılmıştır. Andreas Karlstadt, Huldrych Zwingli ve Martin Luther ile teolojik olarak anlaşmazlığa düşmüş, şiddetsizliği öğretmiş ve yetişkin inananları yeniden vaftiz etmezken bebekleri vaftiz etmeyi reddetmiştir. Kaspar Schwenkfeld ve Sebastian Franck Alman mistisizmi ve spiritüalizminden etkilenmiştir.

Radikal Reformasyonla ilişkili birçok kişiye göre, Magisterial Reformasyon yeterince ileri gitmemişti. Örneğin Radikal Reformcu Andreas von Bodenstein Karlstadt, Wittenberg'deki Lutherci teologlardan "yeni papacılar" olarak bahsetmiştir. "Magister" terimi aynı zamanda "öğretmen" anlamına da geldiğinden, Magister Reformu aynı zamanda bir öğretmenin otoritesine yapılan vurguyla da karakterize edilir. Bu durum Luther, Calvin ve Zwingli'nin kendi hizmet alanlarında reform hareketlerinin liderleri olarak öne çıkmalarında açıkça görülmektedir. Otoriteleri nedeniyle Radikal Reformcular tarafından sık sık Roma Papalarına çok fazla benzemekle eleştirilmişlerdir. Radikal Reformun daha siyasi bir yönü Hans Hut'un düşünce ve uygulamalarında görülebilir, ancak tipik olarak Anabaptizm pasifizmle ilişkilendirilmiştir.

Anabaptizm, Amişler, Mennonitler ve Hutteritler gibi çeşitli çeşitleriyle Radikal Reformasyon'dan çıkmıştır. Tarihin ilerleyen dönemlerinde Schwarzenau Kardeşleri ve Apostolik Hıristiyan Kilisesi de Anabaptist çevrelerde ortaya çıkacaktır.

Mezhepler

Devlet dini olarak Protestanlık:
  Luthercilik

Protestanlar, ortak temel doktrinleri paylaşan belirli cemaat veya kilise gruplarını ve gruplarının adını mezhep olarak adlandırır. Mezhep (ulusal organ) terimi, dal (mezhep ailesi; gelenek), cemaat (uluslararası organ) ve cemaatten (kilise) ayırt edilmelidir. Farkı göstermek için bir örnek (bu Protestan kiliselerini sınıflandırmanın evrensel bir yolu değildir, çünkü bunlar bazen yapılarında büyük farklılıklar gösterebilir): Şube/mezhep ailesi/gelenek: Metodizm
Cemaat/uluslararası organ: Dünya Metodist Konseyi
Mezhep/ulusal kurum: Birleşik Metodist Kilisesi
Cemaat/kilise: İlk Birleşik Metodist Kilisesi (Paintsville, Kentucky)

Protestanlar Katolik Kilisesi'nin tek gerçek kilise olduğu doktrinini reddederken, bazıları İsa Mesih'e iman eden herkesten oluşan görünmez kiliseye inanmayı öğretir. Lutheran Kilisesi geleneksel olarak kendisini Mesih ve Havariler tarafından kurulan "tarihi Hıristiyan Ağacı'nın ana gövdesi" olarak görür ve Reformasyon sırasında Roma Kilisesi'nin dağıldığını savunur. Bazı Protestan mezhepleri diğer mezhepleri daha az kabul etmekte ve bazılarının temel ortodoksluğu diğerlerinin çoğu tarafından sorgulanmaktadır. Bireysel mezhepler de çok ince teolojik farklılıklar üzerine kurulmuştur. Diğer mezhepler ise sadece aynı inançların bölgesel ya da etnik ifadeleridir. Beş sola Protestan inancının ana ilkeleri olduğundan, mezhepsel olmayan gruplar ve örgütler de Protestan olarak kabul edilir.

Çeşitli ekümenik hareketler, çeşitli birlik modellerine göre bölünmüş çeşitli Protestan mezhepleri arasında işbirliği ya da yeniden örgütlenme girişimlerinde bulunmuştur, ancak kiliselerden herhangi birinin bağlılık borçlu olduğu ve inancı yetkili bir şekilde tanımlayabilecek kapsayıcı bir otorite olmadığından, bölünmeler birliklerin önüne geçmeye devam etmektedir. Mezheplerin çoğu Hıristiyan inancının ana yönlerinde ortak inançları paylaşırken, birçok ikincil doktrinde farklılık göstermektedir, ancak neyin ana neyin ikincil olduğu kendine özgü bir inanç meselesidir.

Bazı ülkeler ulusal kiliselerini kurarak dini yapıyı devletle ilişkilendirmiştir. Bir Protestan mezhebinin devlet dini olarak kurulduğu yargı bölgeleri arasında birkaç İskandinav ülkesi bulunmaktadır; Danimarka (Grönland dahil), Faroe Adaları (kilisesi 2007'den beri bağımsızdır), İzlanda ve Norveç Evanjelik Lutheran kiliseleri kurmuştur. Tuvalu, dünyadaki Reform geleneğindeki tek yerleşik kiliseye sahipken, Tonga Metodist geleneğindedir. İngiltere Kilisesi, İngiltere'de resmi olarak kurulmuş dini kurumdur ve aynı zamanda dünya çapındaki Anglikan Komünyonu'nun Ana Kilisesidir.

1869 yılında Finlandiya, Kilise Yasası'nı yürürlüğe koyarak Evanjelik Lutheran kilisesini lağveden ilk İskandinav ülkesi olmuştur. Kilise hala devletle özel bir ilişki içinde olsa da, Finlandiya Anayasası'nda ya da Finlandiya Parlamentosu tarafından kabul edilen diğer yasalarda bir devlet dini olarak tanımlanmamaktadır. İsveç 2000 yılında bunu yapan ikinci İskandinav ülkesi olmuştur.

Birleşik ve birleştirici kiliseler

Wiesloch şehir kilisesinde (Stadtkirche Wiesloch), Baden Büyük Dükalığı'ndaki Lutherci ve Reformcu kiliselerin 1821'de birleşmesi anısına Martin Luther ve John Calvin'in resmedildiği cam pencere

Birleşik ve birleştirici kiliseler, iki veya daha fazla farklı Protestan mezhebinin birleşmesi veya başka bir şekilde bir araya gelmesiyle oluşan kiliselerdir.

Tarihsel olarak, Protestan kiliselerinin birleşmeleri, genellikle halkın dini alanı üzerinde daha sıkı bir kontrole sahip olmak için, ancak aynı zamanda diğer örgütsel nedenlerle devlet tarafından zorlanmıştır. Modern Hıristiyan ekümenizmi ilerledikçe, çeşitli Protestan gelenekleri arasındaki birleşmeler giderek daha yaygın hale gelmekte, bu da giderek artan sayıda birleşik ve birleştirici kiliseyle sonuçlanmaktadır. Kuzey Hindistan Kilisesi (1970), Fransa Birleşik Protestan Kilisesi (2013) ve Hollanda Protestan Kilisesi (2004) yakın zamandaki önemli örneklerden bazılarıdır. Sekülerizmin yükselişi nedeniyle Avrupa ve Kuzey Amerika'da ana hat Protestanlık küçüldükçe ya da Hindistan alt kıtasında olduğu gibi Hıristiyanlığın azınlık dini olduğu bölgelerde Reformcu Anglikan ve Lutherci mezhepler birleşerek genellikle ülke çapında büyük mezhepler oluşturmaktadır. Bu olgu Evanjelik, mezhepsel olmayan ve karizmatik kiliseler arasında çok daha az yaygındır, çünkü yenileri ortaya çıkmakta ve birçoğu birbirinden bağımsız kalmaktadır.

Belki de en eski resmi birleşik kilise Almanya'da bulunmaktadır; Almanya'daki Evanjelik Kilisesi Lutheran, Birleşik (Prusya Birliği) ve Reform kiliselerinin bir federasyonudur ve 1817'ye kadar uzanan bir birliktir. Bir dizi birleşmenin ilki, Ağustos 1817'de Hessen ve Nassau Protestan Kilisesi'ni oluşturmak üzere Idstein'da yapılan ve yüz yıl sonra Idstein Unionskirche kilisesine adı verilerek anılan bir sinodda gerçekleşmiştir.

Dünya genelinde, her bir birleşik veya birleşik kilise, önceki Protestan mezheplerinin farklı bir karışımından oluşmaktadır. Bununla birlikte, çoğu birleşik ve birleşik kilisenin Reform geleneğinden gelen bir veya daha fazla öncülü olduğu ve birçoğunun Dünya Reform Kiliseleri İttifakı üyesi olduğu için eğilimler görülebilir.

Başlıca şubeler

Protestanlar, Reformasyon'dan bu yana ortaya çıkan ve bugün kollar olarak kabul edilen önemli hareketlerden etkilenme biçimlerine göre farklılaştırılabilir. Bu hareketlerden bazılarının ortak bir soyu vardır ve bazen doğrudan bireysel mezhepleri doğururlar. Daha önce belirtilen mezheplerin çokluğu nedeniyle, bu bölümde sadece Protestanlığın bir parçası olarak kabul edilen en büyük mezhep aileleri ya da kolları ele alınacaktır. Bunlar alfabetik sırayla şunlardır: Adventist, Anglikan, Baptist, Kalvinist (Reform), Hussit, Lutheran, Metodist, Pentekostal, Plymouth Brethren ve Quaker. Küçük ama tarihsel olarak önemli bir Anabaptist kol da ele alınmaktadır.

Aşağıdaki tabloda ana Protestan mezhep ailelerinin ya da bunların parçalarının karşılıklı ilişkileri ve tarihsel kökenleri gösterilmektedir. Karşı-Reform ve Cuius regio, eius religio yasal ilkesi gibi faktörler nedeniyle, birçok insan Nikodim olarak yaşamıştır; bu kişilerin iddia ettikleri dini bağlılıkları sempati duydukları hareketle az ya da çok çelişmektedir. Sonuç olarak, mezhepler arasındaki sınırlar bu tablonun gösterdiği kadar net bir şekilde ayrılmamaktadır. Bir halk baskın inanca bağlıymış gibi davranması için baskı ya da zulüm gördüğünde, nesiller boyunca dışarıdan bağlı oldukları kiliseyi etkilemeye devam etmişlerdir.

Kalvinizm 1648 Westphalia Barışı'na kadar Kutsal Roma İmparatorluğu'nda özel olarak tanınmadığından, birçok Kalvinist Kripto-Kalvinist olarak yaşamıştır. Katolik topraklarında 16. ve 19. yüzyıllar arasında Karşı-Reform ile ilgili baskılar nedeniyle birçok Protestan Kripto-Protestan olarak yaşamıştır. Bu arada, Protestan bölgelerinde Katolikler bazen kripto-papist olarak yaşamışlardır, ancak kıta Avrupa'sında göç daha mümkün olduğundan bu durum daha az yaygındır.

Ana Protestan kollarının tarihsel tablosu

Adventizm

Adventizm 19. yüzyılda Amerika Birleşik Devletleri'ndeki İkinci Büyük Uyanış uyanışı bağlamında başlamıştır. Bu isim, İsa Mesih'in yakında gerçekleşecek olan İkinci Gelişine (ya da "İkinci Geliş") olan inanca atıfta bulunmaktadır. William Miller 1830'larda Adventist hareketi başlatmıştır. Takipçileri Millerciler olarak tanınmıştır.

Adventist kiliselerin pek çok ortak noktası olmasına rağmen, teolojileri ara durumun bilinçsiz uyku mu yoksa bilinçlilik mi olduğu, kötülerin nihai cezasının yok oluş mu yoksa ebedi azap mı olduğu, ölümsüzlüğün doğası, kötülerin milenyumdan sonra dirilip dirilmeyeceği ve Daniel 8'deki mabedin cennetteki mi yoksa yeryüzündeki mi olduğu konularında farklılık göstermektedir. Hareket, Kutsal Kitap'ın tamamının incelenmesini teşvik ederek Yedinci Gün Adventistleri'ni ve bazı küçük Adventist gruplarını Sebt Günü'ne uymaya yönlendirmiştir. Yedinci Gün Adventistleri Genel Konferansı kilisenin temel inançlarını 28 Temel İnanç'ta (1980 ve 2005) derlemiştir ve bu inançlar İncil'deki referansları gerekçe olarak kullanmaktadır.

2010 yılında Adventizm, çeşitli bağımsız kiliselere dağılmış yaklaşık 22 milyon inananı olduğunu iddia etmiştir. Hareket içindeki en büyük kilise olan Yedinci Gün Adventist Kilisesi'nin 18 milyondan fazla üyesi vardır.

Anabaptizm

Anabaptizm'in kökenleri Radikal Reformasyon'a dayanır. Anabaptistler, aday inancını itiraf edene kadar vaftizin ertelenmesine inanırlar. Bazıları bu hareketi Protestanlığın bir dalı olarak görse de, diğerleri ayrı bir hareket olarak görmektedir. Amişler, Hutteritler ve Mennonitler bu hareketin doğrudan torunlarıdır. Schwarzenau Brethren, Bruderhof ve Apostolik Hristiyan Kilisesi Anabaptistler arasında daha sonraki gelişmeler olarak kabul edilir.

"Yeniden vaftiz eden" anlamına gelen Anabaptist ismi, onlara zulmedenler tarafından, daha önce bebekken vaftiz edilmiş olan din değiştirenleri yeniden vaftiz etme uygulamasına atfen verilmiştir. Anabaptistler vaftiz adaylarının kendi inanç itiraflarını yapabilmelerini şart koşmuş ve bu nedenle bebeklerin vaftiz edilmesini reddetmişlerdir. Bu hareketin ilk üyeleri Anabaptist ismini kabul etmemiş, bebek vaftizinin Kutsal Yazılara aykırı ve geçersiz olduğu için inananların vaftiz edilmesinin bir yeniden vaftiz değil, aslında ilk gerçek vaftizleri olduğunu iddia etmişlerdir. Vaftizin doğası ve diğer konulardaki görüşlerinin bir sonucu olarak, Anabaptistler 16. yüzyıl boyunca ve 17. yüzyılda hem Magisterial Protestanlar hem de Katolikler tarafından ağır zulüm gördüler. Anabaptistlerin çoğu, yemin etmeyi, askeri eylemlere katılmayı ve sivil yönetime katılmayı engelleyen Dağdaki Vaaz'ın gerçek bir yorumuna bağlı kalırken, yeniden vaftizi uygulayan bazıları aksini düşünüyordu. Muhafazakâr Amişler, Mennonitler ve Hutteritler ve bazı tarihçiler onları gerçek Anabaptizmin dışında görme eğiliminde olsalar da, teknik olarak Anabaptisttiler. Radikal Reformasyon'un Anabaptist reformcuları Radikal ve İkinci Cephe olarak adlandırılan gruplara ayrılır. Bazı önemli Radikal Reform teologları Leidenli John, Thomas Müntzer, Kaspar Schwenkfeld, Sebastian Franck, Menno Simons'tur. İkinci Cephe Reformcuları arasında Hans Denck, Conrad Grebel, Balthasar Hubmaier ve Felix Manz yer almaktadır. Günümüzde pek çok Anabaptist, halen kullanılmakta olan en eski ilahi kitabı olan Ausbund'u kullanmaktadır.

Anglikanizm

Anglikanizm, İngiltere Kilisesi ve tarihsel olarak ona bağlı olan ya da benzer inançlara, ibadet uygulamalarına ve kilise yapılarına sahip olan kiliseleri kapsar. Anglikan kelimesi, en az 1246 yılına tarihlenen ve İngiliz Kilisesi anlamına gelen bir ortaçağ Latince deyimi olan ecclesia anglicana'dan gelmektedir. Her ulusal veya bölgesel kilise tam özerkliğe sahip olduğundan, evrensel hukuki yetkiye sahip tek bir "Anglikan Kilisesi" yoktur. Adından da anlaşılacağı üzere cemaat, Canterbury Başpiskoposu ile tam bir birlik içinde olan kiliselerin oluşturduğu bir birliktir. Anglikanların büyük çoğunluğu, 85 milyon taraftarı olan uluslararası Anglikan Komünyonu'nun bir parçası olan kiliselerin üyeleridir.

İngiltere Kilisesi, Elizabeth Dönemi Dini Yerleşimi sırasında Katolik Kilisesi'nden bağımsızlığını ilan etmiştir. 16'ncı yüzyılın ortalarındaki yeni Anglikan formüllerinin birçoğu çağdaş Reform geleneğindekilerle yakından örtüşüyordu. Bu reformlardan en çok sorumlu olanlardan biri olan dönemin Canterbury Başpiskoposu Thomas Cranmer, yeni ortaya çıkan iki Protestan geleneği, yani Luthercilik ve Kalvinizm arasında bir orta yol bulmaya çalışıyordu. Yüzyılın sonuna gelindiğinde, Anglikanizm'de birçok geleneksel ayin biçiminin ve piskoposluk makamının muhafaza edilmesi, en gelişmiş Protestan ilkelerini savunanlar tarafından kabul edilemez olarak görülmeye başlanmıştı.

Anglikanizm'e özgü olan Book of Common Prayer, Anglikan kiliselerinin çoğunda ibadet edenlerin yüzyıllardır kullandıkları ayin koleksiyonudur. O zamandan bu yana birçok revizyondan geçmiş ve farklı ülkelerdeki Anglikan kiliseleri başka ayin kitapları geliştirmiş olsa da, Ortak Dua Kitabı hala Anglikan Cemaati'ni birbirine bağlayan bağlardan biri olarak kabul edilmektedir.

Baptistler

Baptistler, vaftizin yalnızca inananlar için yapılması (bebek vaftizinin aksine inanan vaftizi) ve tamamen daldırma yoluyla yapılması (afüzyon veya serpmenin aksine) gerektiği doktrinini benimserler. Baptist kiliselerinin diğer ilkeleri arasında ruh yetkinliği (özgürlük), yalnızca iman yoluyla kurtuluş, inanç ve uygulama kuralı olarak yalnızca Kutsal Yazılar ve yerel cemaatin özerkliği yer alır. Baptistler papazlar ve diyakozlar olmak üzere iki bakanlık makamı tanırlar. Baptist kiliseleri yaygın olarak Protestan kiliseleri olarak kabul edilir, ancak bazı Baptistler bu kimliği reddeder.

Başlangıcından beri farklı olan ve bugün Baptist olarak tanımlananlar, neye inandıkları, nasıl ibadet ettikleri, diğer Hıristiyanlara karşı tutumları ve Hıristiyan öğrenciliğinde neyin önemli olduğuna dair anlayışları bakımından birbirlerinden büyük ölçüde farklıdır.

Tarihçiler Baptist olarak adlandırılan en eski kilisenin izini 1609 yılında Amsterdam'da İngiliz Ayrılıkçı John Smyth'in papazlık yaptığı kiliseye kadar sürmektedir. Yeni Ahit okumasına uygun olarak, bebeklerin vaftiz edilmesini reddetmiş ve sadece inanan yetişkinlerin vaftiz edilmesini sağlamıştır. Vaftiz uygulaması İngiltere'ye yayıldı; burada Genel Baptistler Mesih'in kefaretinin tüm insanları kapsadığını düşünürken, Özel Baptistler bunun sadece seçilmişleri kapsadığına inanıyordu. 1638'de Roger Williams Kuzey Amerika kolonilerindeki ilk Baptist cemaatini kurdu. 18. yüzyılın ortalarında Birinci Büyük Uyanış hem New England'da hem de Güney'de Baptist büyümesini arttırdı. Güney'de 19. yüzyılın başlarında yaşanan İkinci Büyük Uyanış kilise üyeliğini artırırken, vaizlerin 18. yüzyıl öğretilerinin bir parçası olan köleliğin kaldırılması ve azat edilmesine yönelik desteği azaltması da kilise üyeliğini artırmıştır. Baptist misyonerler kiliselerini her kıtaya yaymışlardır.

Baptist Dünya İttifakı 150.000'den fazla cemaatte 41 milyondan fazla üye olduğunu bildirmektedir. 2002 yılında dünya çapında 100 milyondan fazla, Kuzey Amerika'da ise 33 milyondan fazla Baptist ve Baptist grup üyesi vardı. En büyük Baptist birliği, bağlı kiliselerin toplam 14 milyondan fazla üyesiyle Güney Baptist Konvansiyonu'dur.

Kalvinizm

Reform geleneği olarak da adlandırılan Kalvinizm, Martin Bucer, Heinrich Bullinger, Peter Martyr Vermigli ve Huldrych Zwingli gibi çeşitli teologlar tarafından geliştirilmiştir, ancak Hıristiyanlığın bu kolu, üzerindeki önemli etkisi ve 16. yüzyıl boyunca günah çıkarma ve kilise tartışmalarındaki rolü nedeniyle Fransız reformcu John Calvin'in adını taşımaktadır.

Günümüzde bu terim aynı zamanda Calvin'in ilk liderlerinden biri olduğu Reform kiliselerinin doktrin ve uygulamalarını da ifade etmektedir. Daha az yaygın olarak, Calvin'in bireysel öğretisine atıfta bulunabilir. Kalvinist teolojinin ayrıntıları çeşitli şekillerde ifade edilebilir. Belki de en iyi bilinen özet Kalvinizmin beş noktasında yer almaktadır, ancak bu noktalar sistemi bir bütün olarak özetlemekten ziyade Kalvinistlerin soterioloji hakkındaki görüşlerini tanımlamaktadır. Genel anlamda, Kalvinizm Tanrı'nın her şeydeki egemenliğini ya da yönetimini vurgular - hem kurtuluşta hem de tüm yaşamda. Bu kavram, önceden belirlenmişlik ve tam ahlaksızlık doktrinlerinde açıkça görülmektedir.

En büyük Reform birliği, dünya çapında 211 üye mezhepte 80 milyondan fazla üyeye sahip Dünya Reform Kiliseleri Komünyonudur. Dünya Reform Kardeşliği ve Uluslararası Reform Kiliseleri Konferansı gibi daha muhafazakâr Reform federasyonlarının yanı sıra bağımsız kiliseler de bulunmaktadır.

Hussites

Hussitizm, Bohemya Reformu'nun en tanınmış temsilcisi ve Protestan Reformu'nun öncülerinden biri olan Çek reformcu Jan Hus'un öğretilerini takip eder. Erken dönem ilahi kitabı elle yazılmış Jistebnice ilahi kitabıdır. Ağırlıklı olarak dini içerikli olan bu hareket sosyal meselelerden beslenmiş ve Çek ulusal bilincini güçlendirmiştir. Günümüz Hıristiyanları arasında Hussit gelenekleri Moravya Kilisesi, Kardeşlerin Birliği ve Çekoslovak Hussit Kilisesi'nde temsil edilmektedir.

Lutheranizm

Luthercilik, Alman keşiş ve rahip, dini reformcu ve ilahiyatçı Martin Luther'in teolojisiyle özdeşleşir.

Luthercilik, Trent Konsili'nde Katolik liderler tarafından otoritenin hem Kutsal Yazılardan hem de Gelenekten geldiği iddiasını reddederek, Kutsal Yazıların tüm inanç konularında nihai otorite olduğu doktrini olan "yalnızca Kutsal Yazılar temelinde yalnızca iman yoluyla yalnızca lütufla" aklanma doktrinini savunur. Buna ek olarak Lutherciler, bölünmemiş Hıristiyan Kilisesi'nin ilk dört ekümenik konseyinin öğretilerini de kabul eder.

Reform geleneğinden farklı olarak Lutherciler, Efkaristiya ya da Rab'bin Sofrası'na özel bir vurgu yaparak Reform öncesi Kilise'nin ayinsel uygulamalarının ve kutsal öğretilerinin çoğunu muhafaza eder. Lutherci teoloji, Reform teolojisinden Kristoloji, Tanrı'nın Yasasının amacı, ilahi lütuf, azizlerin sebatı kavramı ve kader konularında farklılık gösterir.

Günümüzde Luthercilik Protestanlığın en büyük kollarından biridir. Yaklaşık 80 milyon taraftarıyla, tarihsel olarak Pentekostal mezhepler ve Anglikanizm'den sonra en yaygın üçüncü Protestan mezhebini oluşturmaktadır. Lutheran kiliselerinin en büyük küresel topluluğu olan Lutheran Dünya Federasyonu 72 milyondan fazla kişiyi temsil etmektedir. Bu rakamların her ikisi de dünya çapındaki Lüteriyenleri yanlış saymaktadır çünkü daha genel olarak Protestan olan LWF üyesi kilise organlarının pek çok üyesi kendini Lüteriyen olarak tanımlamamakta ya da kendini Lüteriyen olarak tanımlayan cemaatlere katılmamaktadır. Ayrıca, Global Confessional and Missional Lutheran Forum, International Lutheran Council ve Confessional Evangelical Lutheran Conference gibi başka uluslararası kuruluşların yanı sıra uluslararası bir kuruluşa üye olmayan Lutheran mezhepler de bulunmaktadır.

Metodizm

Metodizm esas olarak Anglikan rahip ve müjdeci John Wesley'in teolojisiyle özdeşleşir. Bu Evanjelik hareket 18. yüzyılda İngiltere Kilisesi içinde bir canlanma olarak ortaya çıkmış ve Wesley'in ölümünün ardından ayrı bir Kilise haline gelmiştir. Güçlü misyonerlik faaliyetleri sayesinde hareket Britanya İmparatorluğu, Amerika Birleşik Devletleri ve ötesine yayılmış ve bugün dünya çapında yaklaşık 80 milyon taraftarı olduğunu iddia etmektedir. Başlangıçta özellikle işçilere ve kölelere hitap ediyordu.

Soteriolojik olarak çoğu Metodist Arminian'dır ve Mesih'in her insan için kurtuluşu tamamladığını ve insanların bunu almak için bir irade eylemi gerçekleştirmesi gerektiğini vurgular (geleneksel Kalvinist monergizm doktrininin aksine). Metodizm geleneksel olarak litürjide alçak kilisedir, ancak bu durum cemaatler arasında büyük farklılıklar gösterir; Wesley'lerin kendileri Anglikan litürjisine ve geleneğine büyük değer vermişlerdir. Metodizm zengin müzik geleneğiyle tanınır; John Wesley'in kardeşi Charles, Metodist Kilisesi'nin ilahilerinin çoğunun yazılmasında etkili olmuştur ve diğer birçok seçkin ilahi yazarı Metodist gelenekten gelmektedir.

Kutsallık hareketi, bir dizi Evanjelik mezhep ve kilise dışı örgütlerle (kamp toplantıları gibi) birlikte 19. yüzyıl Metodizmi içinde ortaya çıkan Hristiyan mükemmelliği doktrinini çevreleyen bir dizi uygulamayı ifade eder. Wesleyan-holiness hareketine bağlı mezheplerde tahminen 12 milyon taraftar bulunmaktadır. Özgür Metodist Kilisesi, Kurtuluş Ordusu ve Wesleyan Metodist Kilisesi kayda değer örnekler iken, Kutsallık Hareketinin diğer taraftarları Birleşik Metodist Kilisesi gibi ana hat Metodizm içinde kalmıştır.

Pentekostalizm

Pentekostalizm, Kutsal Ruh ile vaftiz yoluyla Tanrı'nın doğrudan kişisel deneyimine özel önem veren bir harekettir. Pentekostal terimi, Yahudilerin Haftalar Bayramı'nın Yunanca adı olan Pentekost'tan türetilmiştir. Hıristiyanlar için bu olay, Elçilerin İşleri Kitabı'nın ikinci bölümünde anlatıldığı gibi, Kutsal Ruh'un İsa Mesih'in takipçilerinin üzerine inişini anmaktadır.

Protestanlığın bu kolu, bir Hristiyan'ın Kutsal Ruh tarafından güçlendirilmiş ve Kutsal Ruh'la dolu bir yaşam sürmesini sağlayan, din değiştirmeden ayrı bir deneyim olarak Kutsal Ruh'la vaftize olan inançla ayırt edilir. Bu güçlendirme, Pentekostalizmin diğer iki tanımlayıcı özelliği olan dillerde konuşma ve ilahi şifa gibi ruhani armağanların kullanımını içerir. Kutsal Kitap otoritesine, ruhani armağanlara ve mucizevi olaylara olan bağlılıkları nedeniyle Pentekostallar hareketlerini ilk kilisenin Apostolik Çağında bulunan ruhani güç ve öğretilerin aynısını yansıtıyor olarak görme eğilimindedirler. Bu nedenle bazı Pentekostallar hareketlerini tanımlamak için Apostolik ya da Tam Müjde terimlerini de kullanmaktadır.

Pentekostalizm sonunda hem Amerika Birleşik Devletleri'nde hem de başka yerlerde Tanrı Meclisleri ve Mesih'teki Tanrı Kilisesi gibi büyük gruplar da dahil olmak üzere yüzlerce yeni mezhep ortaya çıkarmıştır. Dünya çapında 279 milyondan fazla Pentekostal vardır ve hareket dünyanın birçok yerinde, özellikle de küresel Güney'de büyümektedir. 1960'lardan bu yana Pentekostalizm diğer Hıristiyan gelenekleri tarafından giderek daha fazla kabul görmeye başlamış, Ruh vaftizi ve ruhani armağanlara ilişkin Pentekostal inançlar Karizmatik Hareket aracılığıyla Protestan ve Katolik kiliselerindeki Pentekostal olmayan Hıristiyanlar tarafından da benimsenmiştir. Pentekostal ve Karizmatik Hıristiyanlık birlikte 500 milyondan fazla taraftara sahiptir.

Plymouth Brethren

Plymouth Brethren muhafazakâr, alçak kiliseli, evanjelik bir mezheptir ve geçmişi 1820'lerin sonlarında İrlanda'nın Dublin kentine kadar uzanır ve Anglikanizm'den kaynaklanır. Grup diğer inançlarının yanı sıra sola scriptura'yı vurgular. Kardeşler genellikle kendilerini bir mezhep olarak değil, benzer düşünen bağımsız kiliselerden oluşan bir ağ, hatta örtüşen ağların bir koleksiyonu olarak görürler. Grup uzun yıllar boyunca kendisine herhangi bir mezhep ismi vermeyi reddetmiş olsa da (bazıları bu tutumu hala sürdürmektedir), Kutsal Kitap'ın tüm inananları kardeş olarak tanımlamasından dolayı Brethren (Kardeşler) unvanı birçoklarının rahatlıkla kullandığı bir unvandır.

Quakerizm

Quakerlar ya da Dostlar, toplu olarak Dostların Dini Topluluğu olarak bilinen bir dini hareketler ailesinin üyeleridir. Bu hareketlerin temel birleştirici doktrini tüm inananların rahipliğidir. Birçok Dost kendilerini bir Hıristiyan mezhebinin üyesi olarak görür. Bunlar arasında Evanjelik, kutsal, liberal ve geleneksel muhafazakâr Quaker Hristiyanlık anlayışına sahip olanlar bulunmaktadır. Hıristiyanlık içinde ortaya çıkan diğer birçok grubun aksine, Dostlar Dini Topluluğu aktif olarak inançlardan ve hiyerarşik yapılardan kaçınmaya çalışmıştır.

Diğer Protestanlar

Bahsedilen kollara tam olarak uymayan ve üye sayısı çok daha az olan birçok Protestan mezhebi daha vardır. Temel Protestan ilkelerine sahip bazı birey grupları kendilerini sadece "Hristiyan" ya da "yeniden doğmuş Hristiyanlar" olarak tanımlamaktadır. Genellikle kendilerini "mezhepsel olmayan" ya da "evanjelik" olarak adlandırarak diğer Hristiyan topluluklarının mezhepçiliği ya da inanççılığı ile aralarına mesafe koyarlar. Genellikle bireysel papazlar tarafından kurulurlar ve tarihi mezheplerle çok az bağları vardır.

Üniteryenizm Protestan Reformasyonundan doğmuş olsa da, Teslis karşıtı teolojik yapısı nedeniyle Protestanlıktan dışlanmıştır. Üniteryenizm günümüz Romanya'sının Transilvanya bölgesinde, İngiltere'de ve Amerika Birleşik Devletleri'nde popüler olmuştur. Transilvanya ve Polonya-Litvanya Topluluğu'nda neredeyse eş zamanlı olarak ortaya çıkmıştır.

Mezhepler arası hareketler

Endonezya Reformcu Evanjelik Kilisesi mega kilisesi

Mezhepsel çizgileri ve hatta kolları aşan ve daha önce bahsedilen formlarla aynı düzeyde sınıflandırılamayan Hıristiyan hareketleri de vardır. Evanjelizm bunun önde gelen bir örneğidir. Bu hareketlerin bazıları sadece Protestanlık içinde faaliyet gösterirken bazıları Hristiyanlık çapında faaliyet göstermektedir. Pentekostallara benzer inanç ve uygulamaları Hıristiyanlığın çeşitli kollarına dahil etmeyi amaçlayan Karizmatik Hareket gibi mezhepler ötesi hareketler bazen Katolik Kilisesi'nin bazı bölümlerini etkileyebilmektedir. Neo-karizmatik kiliseler bazen Karizmatik Hareketin bir alt grubu olarak kabul edilir. Her ikisi de Pentekostallar ile birlikte Karizmatik Hıristiyanlık (Yenilenmeciler olarak adlandırılır) ortak etiketi altında toplanır. Mezhepsel olmayan kiliseler ve çeşitli ev kiliseleri genellikle bu hareketlerden birini benimser ya da ona benzer.

Büyük kiliseler genellikle mezhepler arası hareketlerden etkilenmektedir. Küresel olarak, bu büyük cemaatler Protestan Hıristiyanlıkta önemli bir gelişmedir. Amerika Birleşik Devletleri'nde bu fenomen son yirmi yılda dört kattan fazla artmıştır. O zamandan beri dünya çapında yayılmıştır.

Aşağıdaki tabloda mezhepler arası ana hareketlerin ve Protestanlık içindeki diğer gelişmelerin karşılıklı ilişkileri ve tarihsel kökenleri gösterilmektedir.

Mezhepler arası hareketler ve Protestanlık içindeki diğer gelişmeler arasındaki bağlantılar

Evanjelizm

Evanjelizm veya Evanjelik Protestanlık, müjdenin özünün İsa Mesih'in kefaretine iman yoluyla lütufla kurtuluş doktrininden oluştuğunu savunan dünya çapında, mezhepler üstü bir harekettir.

Evanjelikler, kurtuluşa ulaşmada din değiştirme ya da "yeniden doğma" deneyiminin merkezi önemine inanan, Tanrı'nın insanlığa vahyi olarak İncil'in otoritesine inanan ve evanjelizme ya da Hıristiyan mesajını paylaşmaya güçlü bir bağlılık duyan Hıristiyanlardır.

Metodizmin ortaya çıkışı ve İngiltere ve Kuzey Amerika'daki Büyük Uyanışlar ile 18. ve 19. yüzyıllarda büyük bir ivme kazanmıştır. Evanjelizmin kökenleri genellikle İngiliz Metodist hareketine, Nicolaus Zinzendorf'a, Moravya Kilisesi'ne, Lutherci pietizme, Presbiteryenliğe ve Püritenliğe kadar uzanmaktadır. Evanjelik Protestan hareketinin liderleri ve önemli figürleri arasında John Wesley, George Whitefield, Jonathan Edwards, Billy Graham, Harold John Ockenga, John Stott ve Martyn Lloyd-Jones yer almaktadır.

Tahminen 285,480,000 Evanjelik bulunmaktadır ve bu sayı Hıristiyan nüfusunun %13'üne ve toplam dünya nüfusunun %4'üne tekabül etmektedir. Amerika, Afrika ve Asya Evanjeliklerin çoğunluğuna ev sahipliği yapmaktadır. Evanjeliklerin en yoğun olduğu bölge Amerika Birleşik Devletleri'dir. Evanjelizm, İngilizce konuşulan dünyanın hem içinde hem de dışında, özellikle Latin Amerika'da ve gelişmekte olan dünyada popülerlik kazanmaktadır.

Karizmatik hareket

Hillsong Kilisesi Konstanz, Almanya, Evanjelik karizmatik bir kilise

Karizmatik hareket, tarihsel olarak ana akım cemaatlerin Pentekostallara benzer inanç ve uygulamaları benimsediği uluslararası bir eğilimdir. Hareketin temelinde ruhani armağanların kullanımı yatmaktadır. Protestanlar arasında hareket 1960 civarında başlamıştır.

Amerika'da Episcopalian Dennis Bennett bazen karizmatik hareketin ufuk açıcı etkilerinden biri olarak gösterilir. Birleşik Krallık'ta Colin Urquhart, Michael Harper, David Watson ve diğerleri benzer gelişmelerin öncüsü olmuşlardır. Yeni Zelanda'da 1964 yılında düzenlenen Massey konferansına, 1966 yılında Bennett'i Yeni Zelanda'ya davet eden ve Life in the Spirit seminerlerinin geliştirilmesinde ve teşvik edilmesinde öncü bir rol oynayan Rahip Ray Muller de dahil olmak üzere birçok Anglikan katılmıştır. Yeni Zelanda'daki diğer Karizmatik hareket liderleri arasında Bill Subritzky de bulunmaktadır.

San Pedro, California'da yaşayan Lutherci bir teolog olan Larry Christenson, 1960'lı ve 1970'li yıllarda Lutherciler için karizmatik hareketi yorumlamak için çok şey yapmıştır. Minneapolis'te bu konuyla ilgili çok büyük bir yıllık konferans düzenlenmiştir. Minnesota'daki karizmatik Lutheran cemaatleri özellikle büyük ve etkili oldu; özellikle Lakeville'deki "Hosanna!" ve St Paul'deki North Heights. Yeni nesil Lutherci karizmatikler Yenilenme Kiliseleri İttifakı etrafında kümelenmiştir. Kaliforniya'daki genç Lutherci liderler arasında Huntington Beach'teki Robinwood Kilisesi'nde her yıl düzenlenen bir toplantı etrafında yoğunlaşan önemli bir karizmatik faaliyet vardır. Richard A. Jensen'in 1974'te yayınlanan Touched by the Spirit (Ruhun Dokunuşu) adlı kitabı karizmatik harekete Lutherci anlayışın kazandırılmasında önemli bir rol oynamıştır.

Geleneksel olarak Kalvinist ya da Reformcu bir teolojiye sahip olan Cemaat ve Presbiteryen kiliselerinde Ruh'un armağanlarının (karizma) günümüzde devam etmesi ya da sona ermesi konusunda farklı görüşler vardır. Ancak genel olarak Reformcu karizmatikler kendilerini Word of Faith, Toronto Blessing, Brownsville Revival ve Lakeland Revival gibi aşırı duygusal olarak algılanabilecek eğilimlere sahip yenilenme hareketlerinden uzak tutmaktadır. Önde gelen Reformcu karizmatik mezhepler ABD'deki Egemen Grace Kiliseleri ve Every Nation Kiliseleridir, Büyük Britanya'da ise önde gelen ismi Terry Virgo olan Newfrontiers kiliseleri ve hareketi vardır.

Günümüzde Yedinci Gün Adventistlerinin azınlığı karizmatiktir. Bunlar daha "ilerici" Adventist inançlara sahip olanlarla güçlü bir şekilde ilişkilidir. Kilisenin ilk yıllarında karizmatik ya da kendinden geçme fenomenleri yaygındı.

Neo-karizmatik kiliseler

Neo-karizmatik kiliseler, Hristiyan Yenilenme hareketindeki kiliselerin bir kategorisidir. Neo-karizmatikler Üçüncü Dalga'yı kapsamakla birlikte daha geniştir. Mezhep sonrası ve bağımsız karizmatik grupların kayda değer büyümesi sayesinde sayıları Pentekostallar (birinci dalga) ve karizmatiklerin (ikinci dalga) toplamından daha fazladır.

Neo-karizmatikler Kutsal Ruh'un glossolali, şifa ve kehanet gibi armağanlarının İncil sonrası mevcudiyetine inanır ve bunu vurgularlar. Elleri üzerine koymayı uygularlar ve Kutsal Ruh'un "dolmasını" isterler. Bununla birlikte, bu tür armağanların deneyimlenmesi için Kutsal Ruh'la vaftiz olma gibi özel bir deneyim gerekli olmayabilir. Tüm neo-karizmatik ayinleri ve kiliseleri karakterize eden tek bir biçim, yönetim yapısı ya da kilise hizmeti tarzı yoktur.

Yaklaşık 295 milyon bireysel taraftarı olan on dokuz bin kadar mezhep neo-karizmatik olarak tanımlanmaktadır. Neo-karizmatik ilke ve uygulamalar, Afrika bağımsız kiliselerinde, Han Çinlileri ev kilisesi hareketinde ve Latin Amerika kiliselerinde yoğunlaşan sayısal güçle birlikte, birçok bağımsız, mezhep dışı veya mezhep sonrası cemaatte bulunur.

Protestan dalları

Arminianizm

Jacobus Arminius, görüşleri Protestanlığın bazı bölümlerini etkilemiş olan Hollandalı bir Reform teologuydu. Hollanda'da halen küçük bir Remonstrant topluluğu bulunmaktadır.

Arminianizm, Hollandalı Reformcu ilahiyatçı Jacobus Arminius'un (1560-1609) ve Remonstrantlar olarak bilinen tarihi destekçilerinin teolojik fikirlerine dayanmaktadır. Arminius'un öğretileri Reformasyon'un beş temel ilkesine dayanmakla birlikte Martin Luther, Huldrych Zwingli, John Calvin ve diğer Protestan Reformcuların öğretilerinden farklıdır. Jacobus Arminius, Cenevre İlahiyat Üniversitesi'nde Theodore Beza'nın öğrencisiydi. Arminianizm bazılarınca Kalvinizmin soteriolojik bir çeşitlemesi olarak bilinir. Ancak diğerlerine göre Arminianizm, erken dönem Kilise teolojik konsensüsünün yeniden canlandırılmasıdır. Hollanda Arminianizmi ilk olarak 45 bakan tarafından imzalanan ve Hollanda Genel Devletleri'ne sunulan teolojik bir bildiri olan Remonstrance'da (1610) dile getirilmiştir. Birçok Hıristiyan mezhebi, insanın iradesinin yenilenmeden önce lütufla özgür kılınmasına ilişkin Arminian görüşlerden etkilenmiştir, özellikle 16. yüzyılda Baptistler, 18. yüzyılda Metodistler ve 19. yüzyılda Yedinci Gün Adventist Kilisesi.

Jacobus Arminius'un orijinal inançları genellikle Arminianizm olarak tanımlanır, ancak daha geniş anlamda bu terim Hugo Grotius, John Wesley ve diğerlerinin öğretilerini de kapsayabilir. Klasik Arminianizm ve Wesleyan Arminianizm iki ana düşünce ekolüdür. Wesleyan Arminianizmi genellikle Metodizm ile özdeştir. İki sistem olan Kalvinizm ve Arminianizm hem tarihi hem de birçok doktrini ve Hristiyan teolojisinin tarihini paylaşmaktadır. Ancak, ilahi takdir ve seçim doktrinleri konusundaki farklılıkları nedeniyle, pek çok kişi bu düşünce ekollerini birbirlerine karşıt olarak görmektedir. Kısacası, aralarındaki fark, Tanrı'nın herkesi kurtarma arzusuna bireyin iradesinin karşı koymasına izin verip vermediği (Arminian doktrininde) ya da Tanrı'nın lütfunun karşı konulamaz ve sadece bazılarıyla sınırlı olup olmadığı (Kalvinizm'de) şeklinde görülebilir. Bazı Kalvinistler, Arminian bakış açısının sinerjik bir Kurtuluş sistemi sunduğunu ve bu nedenle sadece lütufla olmadığını ileri sürerken, Arminian'lar bu sonucu kesinlikle reddeder. Birçoğu teolojik farklılıkların doktrinde çok önemli farklılıklar olduğunu düşünürken, diğerleri bunların nispeten önemsiz olduğunu düşünmektedir.

Pietizm

Pietizm, Luthercilik içinde 17. yüzyıl Lutherci ilkelerini Reformcuların bireysel dindarlık ve güçlü bir Hristiyan hayatı yaşama vurgusuyla birleştiren etkili bir hareketti.

Bu akım 17. yüzyılın sonlarında başlamış, 18. yüzyılın ortalarında zirveye ulaşmış, 19. yüzyıl boyunca gerilemiş ve 20. yüzyılın sonunda Amerika'da neredeyse yok olmuştur. Tanımlanabilir bir Lutherci grup olarak gerilerken, bazı teolojik ilkeleri genel olarak Protestanlığı etkilemiş, Anglikan rahip John Wesley'e Metodist hareketi başlatması için ve Alexander Mack'e Anabaptistler arasında Brethren hareketini başlatması için ilham vermiştir.

Pietizm, Püriten hareketiyle kişisel davranışa vurgu yapsa ve bu ikisi sıklıkla karıştırılsa da, özellikle dinin yönetimdeki rolü kavramında önemli farklılıklar vardır.

Püritenizm, İngiliz muhalifler ve konformist olmayanlar

Püritenler, 16. ve 17. yüzyıllarda İngiltere Kilisesi'ni Katolik uygulamalar olarak gördükleri uygulamalardan arındırmaya çalışan ve kilisenin yalnızca kısmen reformdan geçtiğini savunan bir grup İngiliz Protestandı. Bu anlamda Püritenizm, 1558'de İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth'in tahta çıkmasından kısa bir süre sonra I. Mary döneminde sürgüne gönderilen din adamlarından geri dönen bazıları tarafından İngiltere Kilisesi içinde aktivist bir hareket olarak kurulmuştur.

Püritenlerin yerleşik kiliseyi içeriden değiştirmeleri engellenmiş ve İngiltere'de dinin uygulanmasını kontrol eden yasalarla ciddi şekilde kısıtlanmışlardı. Ancak inançları, cemaatlerin Hollanda'ya (ve daha sonra Yeni İngiltere'ye) ve Evanjelik din adamlarının İrlanda'ya (ve daha sonra Galler'e) göç etmesiyle taşındı ve meslekten olmayan topluma ve eğitim sisteminin bazı bölümlerine, özellikle de Cambridge Üniversitesi'nin bazı kolejlerine yayıldı. İngiltere'de verilen ilk Protestan vaaz Cambridge'de verilmiş ve bu vaazın verildiği kürsü günümüze kadar ulaşmıştır. Ruhban kıyafetleri konusunda farklı inançlar benimsediler ve piskoposluk sistemine karşı çıktılar, özellikle de 1619 Dort Sinodu'nun sonuçlarından sonra İngiliz piskoposları tarafından dirençle karşılaştılar. XVII. yüzyılda büyük ölçüde Sabbataryanizmi benimsediler ve binyılcılıktan etkilendiler.

İbadet ve doktrinin yanı sıra kişisel ve grup dindarlığının daha saf olmasını savunan çeşitli dini gruplar oluşturdular ve bu gruplarla özdeşleştiler. Püritenler Reform teolojisini benimsemişler, ancak Zürih'teki Zwingli ve Cenevre'deki Calvin'in radikal eleştirilerini de dikkate almışlardır. Kilise yönetiminde, bazıları özerk toplanmış kiliseler lehine diğer tüm Hıristiyanlardan ayrılmayı savundu. Püritenizmin bu ayrılıkçı ve bağımsız çizgileri 1640'larda öne çıktı. İngiliz İç Savaşı (Üç Krallık Savaşlarına dönüştü) İngiltere Kralı ile Avam Kamarası arasındaki siyasi güç mücadelesi üzerine başlamış olsa da, İngiltere Kilisesi içindeki piskoposluk yanlılarının Kraliyetin yanında yer alması ve Presbiteryenler ile Bağımsızların Parlamentoyu desteklemesi nedeniyle ülkeyi dini çizgiler boyunca böldü (Kraliyetçilerin yenilgisinden sonra, Lordlar Kamarası ve Hükümdar, Commonwealth'i oluşturmak için devletin siyasi yapısından çıkarıldı). Westminster Meclisi'nde Presbiteryen bir yönetimin destekçileri yeni bir İngiliz ulusal kilisesi kurmayı başaramadı ve Oliver Cromwell yönetimindeki, büyük ölçüde bağımsızlardan oluşan Parlamento'nun Yeni Model Ordusu önce Parlamento'yu tasfiye etti, ardından Parlamento'yu lağvederek Protektora'yı kurdu.

İngiltere'nin savaştaki Atlantik ötesi kolonileri, kendi iç demografik yapılarına bağlı olarak farklı yollar izledi. Virginia (1607) ve onun uzantısı olan Bermuda'nın (1612) yanı sıra Batı Hint Adaları'ndaki Barbados ve Antigua'yı (1650'de Barbadoes, Virginia, Bermuda ve Antego ile Ticareti Yasaklama Yasası'nın hedefleri) içeren eski kolonilerde, Episcopalians baskın kilise fraksiyonu olarak kaldı ve koloniler fethedilene veya yeni siyasi düzeni kabul etmeye zorlanana kadar Kraliyetçi kaldı. Bermuda'da yerel hükümetin ve ordunun (dokuz piyade bölüğü Milis artı kıyı topçusu) kontrolünü ele geçiren Kralcılar, Parlamento destekli dindar Bağımsızları Eleutheran Maceracıları olarak Bahamalar'a yerleşmek üzere sürgüne zorladı.

Piskoposluk, Restorasyon'un ardından yeniden kurulmuştur. Bir asır sonra, Kıta Avrupası'ndan gelen Protestan mültecilerle birlikte uyumlu olmayan Protestanlar, Amerika Birleşik Devletleri'nin kurulmasına yol açan ayrılma savaşının başlıca kışkırtıcıları arasında yer alacaklardı.

Neo-ortodoksi ve paleo-ortodoksi

Karl Barth, genellikle yirminci yüzyılın en büyük Protestan teologu olarak kabul edilir

Zamanının Hegelci devlet kiliselerine "ölü ortodoksluk" nedeniyle saldıran Søren Kierkegaard'ın Hıristiyan varoluşçuluğu çizgisinde liberal Hıristiyanlığın köktenci olmayan bir reddi olan neo-ortodoksi, öncelikle Karl Barth, Jürgen Moltmann ve Dietrich Bonhoeffer ile ilişkilendirilir. Neo-ortodoksi, liberal teolojinin modern bilimsel perspektiflere teolojik uyum sağlama eğilimine karşı koymaya çalışmıştır. Bazen kriz kelimesinin varoluşçu anlamında "kriz teolojisi" olarak adlandırılır, bazen de Amerikan evanjelizminden ziyade kıta Avrupası Protestanlarına ait "evanjelik" anlamını kullanan neo-evanjelizm olarak da adlandırılır. "Evanjelik" başlangıçta Lutherciler ve Kalvinistler tarafından tercih edilen bir etiketti, ancak bazı Katoliklerin bir sapkınlığı kurucusunun adıyla etiketlemek için kullandıkları isimlerle değiştirildi.

Paleo-ortodoksluk, bazı açılardan neo-evanjelizme benzeyen, ancak kutsal metinleri doğru bir şekilde anlamanın bir yolu olarak özellikle ilk inançlar ve kilise konseyleri de dahil olmak üzere MS birinci bin yılın bölünmemiş kilisesinin eski Hıristiyan fikir birliğini vurgulayan bir harekettir. Bu hareket mezhepler arasıdır. Bu grubun önde gelen teologlarından biri Metodist Thomas Oden'dir.

Hristiyan köktenciliği

Liberal Kutsal Kitap eleştirilerine tepki olarak fundamentalizm 20. yüzyılda, özellikle Amerika Birleşik Devletleri'nde, Evanjelizm'den en çok etkilenen mezhepler arasında ortaya çıkmıştır. Fundamentalist teoloji Kutsal Kitap'ın inerrancy'sini ve Kutsal Kitap'ın literalizmini vurgulama eğilimindedir.

Yirminci yüzyılın sonlarına doğru bazıları Evanjelizm ile köktendinciliği birbirine karıştırma eğilimine girmiştir; ancak bu etiketler her iki grubun da korumaya özen gösterdiği çok belirgin yaklaşım farklılıklarını temsil etmektedir, ancak köktendinciliğin dramatik bir şekilde daha küçük olması nedeniyle genellikle sadece Evanjelizmin aşırı muhafazakar bir kolu olarak sınıflandırılmaktadır.

Modernizm ve liberalizm

Modernizm ve liberalizm titiz ve iyi tanımlanmış teoloji okulları değildir, daha ziyade bazı yazar ve öğretmenlerin Hıristiyan düşüncesini Aydınlanma Çağı'nın ruhuna entegre etme eğilimidir. Tarih ve doğa bilimleriyle ilgili yeni anlayışlar doğrudan teolojide yeni yaklaşımlara yol açmıştır. Köktenci öğretiye olan muhalefeti, 1920'lerde Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Presbiteryen Kilisesi içindeki Köktenci-Modernist Tartışması gibi dini tartışmalara yol açmıştır.

Protestan kültürü

Berlin Katedrali, Berlin'deki bir Birleşik Protestan katedrali.
Max Weber'in The Protestant Ethic and the Spirit of Capitalism adlı eseri.

Reform dini bir hareket olmasına rağmen, hayatın diğer tüm yönleri üzerinde de güçlü bir etkisi olmuştur: evlilik ve aile, eğitim, beşeri bilimler ve fen bilimleri, siyasi ve sosyal düzen, ekonomi ve sanat. Protestan kiliseleri bekâr rahiplik fikrini reddetmekte ve bu nedenle din adamlarının evlenmesine izin vermektedir. Ailelerinin birçoğu ülkelerindeki entelektüel elitlerin gelişimine katkıda bulunmuştur. Yaklaşık 1950'den bu yana, Protestan kiliselerinin çoğunda kadınlar bakanlığa girmiş ve bazıları lider pozisyonlarda (örneğin piskoposlar) görev almıştır.

Reformcular kilisenin tüm üyelerinin İncil'i okuyabilmesini istediklerinden, her düzeyde eğitim güçlü bir destek almıştır. On sekizinci yüzyılın ortalarında İngiltere'de okuma yazma oranı yaklaşık yüzde 60, İskoçya'da yüzde 65, İsveç'te ise her on erkek ve kadından sekizi okuma yazma biliyordu. Kolejler ve üniversiteler kuruldu. Örneğin, 1628 yılında Massachusetts Körfezi Kolonisini kuran Püritenler, sadece sekiz yıl sonra Harvard Kolejini kurdular. Bunu 18. yüzyılda Yale (1701) de dahil olmak üzere yaklaşık bir düzine başka kolej izledi. Pennsylvania da bir öğrenim merkezi haline geldi.

Ana hat Protestan mezheplerinin üyeleri siyaset, iş dünyası, bilim, sanat ve eğitim de dahil olmak üzere Amerikan yaşamının pek çok alanında liderlik rolleri oynamıştır. Ülkenin önde gelen yüksek öğrenim kurumlarının çoğunu onlar kurmuştur.

Düşünce ve iş ahlakı

Protestan Tanrı ve insan kavramı, inananların akıl gücü de dahil olmak üzere Tanrı vergisi tüm yetilerini kullanmalarına izin verir. Bu, Tanrı'nın yarattıklarını keşfetmelerine ve Yaratılış 2:15'e göre bunlardan sorumlu ve sürdürülebilir bir şekilde yararlanmalarına izin verildiği anlamına gelir. Böylece beşeri bilimler ve fen bilimlerinin gelişimini büyük ölçüde destekleyen bir kültürel iklim yaratılmıştır. Protestan insan anlayışının bir başka sonucu da inananların, Mesih'teki seçilmişlikleri ve kurtuluşları için şükran duyarak, Tanrı'nın emirlerine uymaları gerektiğidir. Endüstri, tutumluluk, çağrı, disiplin ve güçlü bir sorumluluk duygusu ahlaki kurallarının merkezinde yer alır. Calvin özellikle lüksü reddetmiştir. Bu nedenle zanaatkârlar, sanayiciler ve diğer işadamları kârlarının büyük bir kısmını en verimli makinelere ve bilim ve teknolojideki ilerlemeye dayanan en modern üretim yöntemlerine yatırabilmişlerdir. Sonuç olarak verimlilik arttı, bu da kârların artmasına ve işverenlerin daha yüksek ücretler ödemesine yol açtı. Bu şekilde ekonomi, bilimler ve teknoloji birbirini güçlendirdi. Teknolojik icatların ekonomik başarısına katılma şansı hem mucitler hem de yatırımcılar için güçlü bir teşvikti. Protestan çalışma ahlakı, kapitalizmin ve Sanayi Devrimi'nin gelişimini etkileyen plansız ve koordinasyonsuz kitlesel eylemin arkasındaki önemli bir güçtü. Bu fikir "Protestan ahlakı tezi" olarak da bilinir.

Ancak, önemli Annales Okulu'nun liderlerinden ünlü tarihçi Fernand Braudel (ö. 1985) şöyle yazmıştır: "tüm tarihçiler bu zayıf teoriye [Protestan Ahlakı] karşı çıkmıştır, ancak ondan tamamen kurtulmayı başaramamışlardır. Yine de açıkça yanlıştır. Kuzey ülkeleri, daha önce Akdeniz'in eski kapitalist merkezleri tarafından çok uzun ve parlak bir şekilde işgal edilmiş olan yeri devraldılar. Ne teknolojide ne de iş yönetiminde hiçbir şey icat etmediler." Sosyal bilimci Rodney Stark ayrıca, "ekonomik kalkınmanın kritik dönemlerinde, kapitalizmin bu kuzey merkezleri Protestan değil Katolikti - Reformasyon hala gelecekteydi" yorumunu yaparken, İngiliz tarihçi Hugh Trevor-Roper (ö. 2003), "Reformasyondan önce büyük ölçekli sanayi kapitalizminin ideolojik olarak imkansız olduğu fikri, var olduğu basit gerçeği ile çürütülmüştür" demiştir.

Arno Tausch (Budapeşte Corvinus Üniversitesi), Dünya Değerler Araştırması'nın son dalgası verilerinin faktör analizinde, Protestanlığın din ve liberalizm geleneklerini birleştirmeye çok yakın olduğunu ortaya koymuştur. Tausch tarafından hesaplanan Küresel Değer Gelişimi Endeksi, Dünya Değerler Araştırması'nın hukuk devletine güven, kayıt dışı ekonomiye destek vermeme, postmateryal aktivizm, demokrasiye destek, şiddeti, yabancı düşmanlığını ve ırkçılığı kabul etmeme, ulusötesi sermayeye ve üniversitelere güven, piyasa ekonomisine güven, toplumsal cinsiyet adaletini destekleme ve çevre aktivizmine katılma gibi boyutlarına dayanmaktadır.

Episkopalyalılar ve Presbiteryenler ile diğer WASP'lar, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki diğer dini grupların çoğundan önemli ölçüde daha varlıklı ve daha iyi eğitimli (kişi başına lisans ve lisansüstü derecelere sahip) olma eğilimindedir ve Amerikan iş dünyasının, hukukunun ve siyasetinin, özellikle de Cumhuriyetçi Parti'nin üst kademelerinde orantısız bir şekilde temsil edilmektedir. Vanderbiltler, Astorlar, Rockefellerlar, Du Pontlar, Rooseveltler, Forbeslar, Fordlar, Whitneyler, Mellonlar, Morganlar ve Harrimanlar gibi en varlıklı ve zengin Amerikan ailelerinin birçoğu Ana Hat Protestan ailelerdir.

Bilim

Columbia Üniversitesi, İngiltere Kilisesi tarafından kurulmuştur

Protestanlığın bilim üzerinde önemli bir etkisi olmuştur. Merton Tezine göre, bir yandan İngiliz Püritanizmi ve Alman Pietizminin yükselişi ile diğer yandan erken deneysel bilim arasında pozitif bir korelasyon vardı. Merton Tezi'nin iki ayrı bölümü vardır: İlk olarak, bilimin gözlemlerin birikimi ve deneysel teknik ve metodolojideki gelişme nedeniyle değiştiğine dair bir teori sunar; ikinci olarak, 17. yüzyıl İngiltere'sinde bilimin popülerliğinin ve Kraliyet Cemiyeti'nin dini demografisinin (o dönemin İngiliz bilim insanları ağırlıklı olarak Püriten veya diğer Protestanlardı) Protestanlık ve bilimsel değerler arasındaki bir korelasyonla açıklanabileceği argümanını ortaya koyar. Merton, 17. ve 18. yüzyıllardaki bilimsel devrimin gelişiminden sorumlu olarak İngiliz Püritanizmi ve Alman Pietizmine odaklanmıştır. Dini aidiyet ile bilime olan ilgi arasındaki bağlantının, münzevi Protestan değerleri ile modern bilimin değerleri arasındaki önemli bir sinerjinin sonucu olduğunu açıklamıştır. Protestan değerler, bilimin Tanrı'nın dünya üzerindeki etkisini -yaratılışını- tanımlamasına izin vererek ve böylece bilimsel araştırmalar için dini bir gerekçe sağlayarak bilimsel araştırmaları teşvik etmiştir.

Scientific Elite'e göre: Harriet Zuckerman'ın 1901-1972 yılları arasında verilen Amerikan Nobel ödüllerini incelediği Scientific Elite: Nobel Laureates in the United States adlı kitabına göre, Amerikan Nobel Ödülü sahiplerinin %72'si Protestan bir geçmişe sahiptir. Genel olarak, 1901 ve 1972 yılları arasında Amerikalılara verilen Nobel Ödüllerinin Kimya alanında %84'ü, Tıp alanında %60'ı ve Fizik alanında %59'u Protestanlar tarafından kazanılmıştır.

1901-2000 yılları arasında verilen Nobel ödüllerinin incelendiği 100 Years of Nobel Prize (2005) adlı çalışmaya göre, Nobel Ödülü sahiplerinin %65'i çeşitli şekillerde Hıristiyanlığı dini tercihleri olarak tanımlamıştır (423 ödül). Protestanlar dünya nüfusunun %12 ila %13'ünü oluşturmasına rağmen, %32'si çeşitli şekillerde Protestanlıkla özdeşleşmiştir (208 ödül).

Hükümet

Alman Protestanlar tarafından kullanılan kilise bayrakları.

Orta Çağ'da Kilise ve dünyevi otoriteler birbirleriyle yakından ilişkiliydi. Martin Luther ilke olarak dini ve dünyevi alanları birbirinden ayırmıştır (iki krallık doktrini). İnananlar, dünyevi alanı düzenli ve barışçıl bir şekilde yönetmek için aklı kullanmak zorundaydı. Luther'in tüm inananların rahipliği doktrini, kilisede meslekten olmayanların rolünü önemli ölçüde yükseltti. Bir cemaatin üyeleri bir papaz seçme ve gerekirse görevden alınması için oy kullanma hakkına sahipti (Kutsal Kitap'ta belirtildiği gibi, bir Hıristiyan meclisinin ya da cemaatinin tüm doktrinleri yargılama ve öğretmenleri çağırma, atama ve görevden alma hakkı ve yetkisi üzerine inceleme; 1523). Calvin, temsili kilise yönetimine seçilmiş meslekten olmayan kişileri (kilise ihtiyarları, presbiterler) dahil ederek bu temelde demokratik yaklaşımı güçlendirmiştir. Huguenotlar, Calvin'in kilise özyönetim sistemine bölgesel sinodlar ve üyeleri cemaatler tarafından seçilen ulusal bir sinod eklemiştir. Bu sistem diğer reform kiliseleri tarafından benimsenmiş ve 17. yüzyılda Jülich-Cleves-Berg'dekilerden başlayarak bazı Lutherciler tarafından da benimsenmiştir.

Siyasi olarak Calvin, aristokrasi ve demokrasinin bir karışımını tercih etmiştir. Demokrasinin avantajlarını takdir ediyordu: "Eğer Tanrı bir halkın kendi yetkililerini ve efendilerini özgürce seçmesine izin verirse, bu paha biçilmez bir armağandır." Calvin aynı zamanda dünyevi yöneticilerin ilahi haklarını kaybettiklerini ve Tanrı'ya karşı ayaklandıklarında alaşağı edilmeleri gerektiğini düşünüyordu. Sıradan insanların haklarını daha fazla korumak için Calvin, siyasi güçlerin bir denge ve denetleme sistemi içinde ayrılmasını (güçler ayrılığı) önermiştir. Böylece o ve takipçileri siyasi mutlakiyetçiliğe karşı direnmiş ve modern demokrasinin yükselişinin önünü açmışlardır. İngiltere'nin yanı sıra Hollanda, Kalvinist liderlik altında on yedinci ve on sekizinci yüzyıllarda Avrupa'nın en özgür ülkesiydi. Baruch Spinoza ve Pierre Bayle gibi filozoflara sığınma hakkı tanımıştır. Hugo Grotius doğal hukuk teorisini ve İncil'in nispeten liberal bir yorumunu öğretebildi.

Calvin'in siyasi fikirleriyle tutarlı olarak, Protestanlar hem İngiliz hem de Amerikan demokrasilerini yarattılar. On yedinci yüzyıl İngiltere'sinde bu süreçteki en önemli kişi ve olaylar İngiliz İç Savaşı, Oliver Cromwell, John Milton, John Locke, Şanlı Devrim, İngiliz Haklar Bildirgesi ve Yerleşim Yasası'dır. Daha sonra İngilizler demokratik ideallerini Avustralya, Yeni Zelanda ve Hindistan gibi sömürgelerine taşıdılar. Kuzey Amerika'da Plymouth Kolonisi (Pilgrim Fathers; 1620) ve Massachusetts Körfezi Kolonisi (1628) demokratik öz-yönetim ve güçler ayrılığı ilkelerini uygulamıştır. Bu Cemaatçiler, demokratik hükümet biçiminin Tanrı'nın iradesi olduğuna inanıyorlardı. Mayflower Anlaşması bir toplumsal sözleşmeydi.

Haklar ve özgürlük

Aydınlanma filozofu John Locke, devlet kontrolünden bağımsız bireysel vicdanı savunmuştur

Protestanlar din özgürlüğünü savunmada da inisiyatif almışlardır. Luther'in Worms'daki Kutsal Roma İmparatorluğu Dieti (1521) önünde inançlarından dönmeyi reddetmesinden bu yana vicdan özgürlüğü teolojik, felsefi ve siyasi gündemde yüksek bir önceliğe sahipti. Ona göre iman Kutsal Ruh'un özgür bir eseriydi ve bu nedenle bir kişiye zorla kabul ettirilemezdi. Zulüm gören Anabaptistler ve Huguenotlar vicdan özgürlüğü talep etmiş ve kilise ile devletin ayrılmasını savunmuşlardır. On yedinci yüzyılın başlarında John Smyth ve Thomas Helwys gibi Baptistler dini özgürlüğü savunan broşürler yayınladılar. Onların düşünceleri John Milton ve John Locke'un hoşgörü konusundaki duruşlarını etkilemiştir. Sırasıyla Baptist Roger Williams, Cemaatçi Thomas Hooker ve Quaker William Penn'in önderliğinde Rhode Island, Connecticut ve Pennsylvania demokratik anayasaları din özgürlüğü ile birleştirdi. Bu koloniler, Yahudiler de dahil olmak üzere zulüm gören dini azınlıklar için güvenli limanlar haline geldi. Birleşik Devletler Bağımsızlık Bildirgesi, Birleşik Devletler Anayasası ve temel insan haklarını içeren Amerikan Haklar Bildirgesi, bu geleneğe hukuki ve siyasi bir çerçeve kazandırarak kalıcı hale getirdi. Amerikalı Protestanların büyük çoğunluğu, hem din adamları hem de din adamları bağımsızlık hareketini güçlü bir şekilde desteklemiştir. Tüm büyük Protestan kiliseleri Birinci ve İkinci Kıta Kongrelerinde temsil edilmiştir. On dokuzuncu ve yirminci yüzyıllarda Amerikan demokrasisi dünyadaki diğer pek çok ülke ve bölge (örneğin Latin Amerika, Japonya ve Almanya) için bir model haline gelmiştir. Amerikan ve Fransız Devrimleri arasındaki en güçlü bağ, Amerikan anayasal ilkelerinin ateşli bir destekçisi olan Marquis de Lafayette idi. Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi esas olarak Lafayette'in bu belge taslağına dayanmaktadır. Birleşmiş Milletler Beyannamesi ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi de Amerikan anayasal geleneğini yansıtmaktadır.

Demokrasi, sosyal sözleşme teorisi, güçler ayrılığı, dini özgürlük, kilise ve devletin ayrılması - Reformasyon ve erken dönem Protestanlığın bu kazanımları Aydınlanma düşünürleri tarafından detaylandırılmış ve popüler hale getirilmiştir. İngiliz, İskoç, Alman ve İsviçreli Aydınlanma filozoflarından bazıları -Thomas Hobbes, John Locke, John Toland, David Hume, Gottfried Wilhelm Leibniz, Christian Wolff, Immanuel Kant ve Jean-Jacques Rousseau- Protestan geçmişe sahipti. Örneğin, siyasi düşüncesi "bir dizi Protestan Hıristiyan varsayımına" dayanan John Locke, cinsiyetlerin eşitliği ("Adem ve Havva") de dahil olmak üzere tüm insanların eşitliğini Yaratılış 1, 26-28'den türetmiştir. Tüm insanlar eşit derecede özgür yaratıldığından, tüm hükümetlerin "yönetilenlerin rızasına" ihtiyacı vardı.

Ayrıca, bazı Protestanlar tarafından başka insan hakları da savunulmuştur. Örneğin, işkence 1740 yılında Prusya'da, kölelik 1834 yılında İngiltere'de ve 1865 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde (William Wilberforce, Harriet Beecher Stowe, Abraham Lincoln - Güneyli Protestanlara karşı) kaldırılmıştır. Hugo Grotius ve Samuel Pufendorf uluslararası hukuka önemli katkılarda bulunan ilk düşünürler arasındadır. Uluslararası insancıl hukukun önemli bir parçası olan Cenevre Sözleşmesi büyük ölçüde reformcu bir pietist olan Henry Dunant'ın eseridir. Dunant aynı zamanda Kızıl Haç'ı da kurmuştur.

Sosyal öğreti

Protestanlar hastaneler, engelli ve yaşlılar için evler, eğitim kurumları, gelişmekte olan ülkelere yardım eden kuruluşlar ve diğer sosyal refah kurumlarını kurmuşlardır. On dokuzuncu yüzyılda Anglo-Amerikan dünyasında, tüm Protestan mezheplerine mensup çok sayıda kişi köleliğin kaldırılması, hapishane reformları ve kadınlara oy hakkı tanınması gibi sosyal reform hareketlerinde aktif rol oynamıştır. On dokuzuncu yüzyılın "sosyal sorununa" bir cevap olarak, Şansölye Otto von Bismarck yönetimindeki Almanya, refah devletine giden yolu açan sigorta programlarını (sağlık sigortası, kaza sigortası, maluliyet sigortası, yaşlılık aylıkları) uygulamaya koymuştur. Bismarck için bu "pratik Hıristiyanlık" idi. Bu programlar da başta Batı dünyası olmak üzere pek çok başka ülke tarafından kopyalandı.

Cemaatçi George Williams tarafından kurulan Genç Erkekler Hıristiyan Derneği, gençleri güçlendirmeyi amaçlıyordu.

Liturji

Protestan liturjisi, bir Protestan cemaati veya mezhebi tarafından düzenli olarak kullanılan (tavsiye edilen veya öngörülen) bir ibadet modelidir. Litürji terimi Yunanca'dan gelir ve "kamu işi" anlamına gelir. Litürji esas olarak Tarihi Protestan kiliselerinde (veya ana hat Protestan kiliselerinde) önemliyken, Evanjelik Protestan kiliseleri çok esnek olma eğilimindedir ve bazı durumlarda hiç litürjiye sahip değildir. Genellikle Pazar günleri yapılır ancak sadece Pazar günleri yapılmaz.

Sanat

Sanat, Protestan inançlarından güçlü bir şekilde ilham almıştır.

Martin Luther, Paul Gerhardt, George Wither, Isaac Watts, Charles Wesley, William Cowper ve diğer birçok yazar ve besteci tanınmış kilise ilahileri yaratmıştır.

Heinrich Schütz, Johann Sebastian Bach, George Frideric Handel, Henry Purcell, Johannes Brahms, Philipp Nicolai ve Felix Mendelssohn gibi müzisyenler büyük müzik eserleri bestelemiştir.

Protestan kökenli önde gelen ressamlar arasında Albrecht Dürer, Genç Hans Holbein, Yaşlı Lucas Cranach, Genç Lucas Cranach, Rembrandt ve Vincent van Gogh sayılabilir.

Dünya edebiyatı Edmund Spenser, John Milton, John Bunyan, John Donne, John Dryden, Daniel Defoe, William Wordsworth, Jonathan Swift, Johann Wolfgang Goethe, Friedrich Schiller, Samuel Taylor Coleridge, Edgar Allan Poe'nun eserleriyle zenginleşmiştir, Matthew Arnold, Conrad Ferdinand Meyer, Theodor Fontane, Washington Irving, Robert Browning, Emily Dickinson, Emily Brontë, Charles Dickens, Nathaniel Hawthorne, Thomas Stearns Eliot, John Galsworthy, Thomas Mann, William Faulkner, John Updike ve diğerleri.

Katolik tepkiler

Matanzas Inlet, Florida, Protestan gemi kazazedelerinin Menéndez tarafından "Majestelerinin izni olmadan orada inşa ettikleri ve Lutherci dini yaydıkları için" idam edildikleri yer
Aziz Bartholomew Günü'nde Fransız Protestanlara yönelik katliam, 1572.

Katolik Kilisesi'nin görüşü Protestan mezheplerinin kilise olarak kabul edilemeyeceği, daha ziyade dini topluluklar ya da özel inanç toplulukları oldukları yönündedir çünkü ayinleri ve doktrinleri tarihsel olarak Katolik sakramentleri ve dogmalarıyla aynı değildir ve Protestan topluluklarının sakramental papazlığı yoktur ve bu nedenle gerçek havarisel verasetten yoksundurlar. Piskopos Hilarion'a (Alfeyev) göre Doğu Ortodoks Kilisesi de bu konuda aynı görüşü paylaşmaktadır.

Protestan Reformcuların sıklıkla nitelendirildiklerinin aksine, Protestan Reformu sırasında Katolik ya da evrensel Kilise kavramı bir kenara itilmemiştir. Aksine, Katolik ya da evrensel kilisenin görünür birliği Protestan reformcular tarafından Reformun önemli ve temel bir doktrini olarak görülmüştür. Martin Luther, John Calvin ve Huldrych Zwingli gibi reformcular, yozlaştığını düşündükleri Katolik Kilisesi'nde reform yaptıklarına inanıyorlardı. Her biri hizipçilik ve yenilikçilik suçlamalarını çok ciddiye almış, bu suçlamaları reddetmiş ve kendilerini terk edenin Katolik Kilisesi olduğunu savunmuşlardır. Protestan Reformcular kilise bilimi konusunda yeni ve kökten farklı bir teolojik görüş oluşturmuşlardır: görünür Kilise "Katolik" (büyük harfle "C") değil "katolik "tir (küçük harfle "c"). Buna göre, çok sayıda dini bireysellik oluşturan belirsiz sayıda kilise, cemaat veya ulusal kilise değil, her biri çok farklı görüşlere sahip olsa da bu çeşitli örgütlerin bir parçasını oluşturduğu büyük bir ruhani cumhuriyet vardır. Bu, Roma Katolik Kilisesi'nin Mesih'in tek gerçek Kilisesi olduğu şeklindeki geleneksel ve tarihi Katolik anlayışından belirgin bir şekilde uzaktı.

Yine de Protestan anlayışında, görünür kilise, tabiri caizse, altında pek çok tür barındıran bir cins değildir. Protestanlar Katolik Kilisesi'nden ayrılmalarını haklı göstermek için sık sık yeni bir argüman ortaya atarak, ilahi otoriteye sahip gerçek bir görünür Kilise olmadığını, sadece ruhani, görünmez ve gizli bir kilise olduğunu söylemişlerdir - bu düşünce Protestan Reformu'nun ilk günlerinde başlamıştır.

İktidardaki otoritelerden destek alan Magisterial Reform'un gerçekleştiği her yerde sonuç, tüm görünmez kilisenin bir parçası olduğu düşünülen, ancak doktrin ve doktrine bağlı uygulamaların bazı önemli noktalarında, o zamana kadar bu tür konularda normatif referans noktası olarak kabul edilen Papalık ve Katolik Kilisesi'nin merkezi otoritesiyle aynı fikirde olmayan, reformdan geçmiş ulusal bir Protestan kilisesi olmuştur. Böylece Reform kiliseleri, beş sola doktrinleri ve 14. ve 15. yüzyıldaki Conciliar hareketine dayanan, ekümenik konsiller lehine papalığı ve papalığın yanılmazlığını reddeden, ancak en son ekümenik konsil olan Trent Konsili'ni reddeden görünür bir kilise örgütlenmesi üzerine kurulu bir tür Katolikliğe inanmıştır. Dolayısıyla dini birlik doktrin ve kimlik birliği değil, görünmez karakter birliği haline gelmiştir; bu birlik ortak kimlik, doktrin, inanç ve ortak eylem değil, İsa Mesih'e iman birliğidir.

Özellikle Reform geleneğinden gelen Protestanlar arasında, kelimenin birincil anlamının yanı sıra çağrıştırdığı olumsuz fikir nedeniyle Protestan tanımlamasını reddeden ya da küçümseyen, Reform Katolikliği olarak adlandırdıkları şeyi ifade eden Reform, Evanjelik ve hatta Reform Katolikliği tanımlamasını tercih eden ve argümanlarını geleneksel Protestan itiraflarından yola çıkarak savunan Protestanlar vardır.

Ekümenizm

Marburg Kolokyumu (1529) Luther ve Zwingli'yi birleştirmeye yönelik erken bir girişimdi. Her iki reformcu ve heyetleri Efkaristiya ayini konusunda anlaşamadıkları için başarısızlıkla sonuçlandı. Benzer tartışmalar 1586'da Montbéliard Kolokyumu sırasında ve 1661'den 1663'e kadar Senkretistik tartışmalar sırasında da yapılmıştır. Anonim tahta baskı, 1557.
Edinburgh Misyoner Konferansı, çağdaş ekümenik hareketin sembolik başlangıç noktası olarak kabul edilir.

Ekümenik hareket, en azından 1910 yılında Edinburgh Misyonerlik Konferansı ile başlayarak ana kiliseler üzerinde bir etkiye sahip olmuştur. Bu hareketin kökenleri Afrika, Asya ve Okyanusya'daki misyon sahalarında işbirliğine duyulan ihtiyacın kabul edilmesine dayanmaktadır. Dünya Kiliseler Konseyi 1948'den bu yana etkili olmuş ancak birleşik bir kilise yaratma konusunda etkisiz kalmıştır. Dünya genelinde bölgesel, ulusal ve yerel düzeylerde ekümenik organlar da bulunmaktadır; ancak bölünmeler hala birleşmelerden çok daha fazladır. Ekümenik hareketin tek ifadesi olmasa da, Güney Hindistan Kilisesi, Kuzey Hindistan Kilisesi, ABD merkezli Birleşik Mesih Kilisesi, Kanada Birleşik Kilisesi, Avustralya'daki Birleştirici Kilise ve Filipinler'deki Birleşik Mesih Kilisesi gibi, üye sayıları hızla azalan birleşik kiliseler kurma hareketi olmuştur. Ortodoks kiliselerinin ekümenik harekete güçlü bir katılımı olmuştur, ancak bireysel Ortodoks teologların tepkisi, Hıristiyan birliği amacının geçici olarak onaylanmasından Ortodoks doktrininin sulandırılmasının algılanan etkisinin açıkça kınanmasına kadar değişmiştir.

Protestan vaftizi, teslis formülüyle ve vaftiz etme niyetiyle yapıldığı takdirde Katolik Kilisesi tarafından geçerli kabul edilir. Bununla birlikte, Protestan papazların papazlık yetkisi, apostolik ardıllığın olmaması ve Katolik Kilisesi'nden ayrılmaları nedeniyle tanınmadığından, Protestan mezhepleri ve papazları tarafından gerçekleştirilen diğer tüm ayinler (evlilik hariç) geçerli olarak kabul edilmemektedir. Bu nedenle, Katolik Kilisesi ile tam bir birliktelik isteyen Protestanlar yeniden vaftiz edilmemekte (teyit edilmelerine rağmen) ve Katolik olan Protestan papazlar bir süre eğitim gördükten sonra papazlığa atanabilmektedir.

1999 yılında Lüteriyen Dünya Federasyonu ve Katolik Kilisesi temsilcileri, Protestan Reformasyonunun temelinde yatan aklanmanın doğası konusundaki anlaşmazlığı görünüşte çözen Aklanma Doktrini Üzerine Ortak Deklarasyonu imzalamışlardır. Kendi içlerinde zorlayıcı bir otorite olmadığı için bu anlaşılabilir bir durumdur. 18 Temmuz 2006 tarihinde Dünya Metodist Konferansı delegeleri oybirliğiyle Ortak Deklarasyonu kabul etmiştir.

Yayılma ve demografi

Dünya çapında yaklaşık 2,4 milyar Hristiyan arasında 900 milyondan fazla Protestan bulunmaktadır. Bu rakam 2010 yılında Sahra Altı Afrika'da 300 milyon, Amerika kıtasında 260 milyon, Asya-Pasifik bölgesinde 140 milyon, Avrupa'da 100 milyon ve Orta Doğu-Kuzey Afrika'da 2 milyon olmak üzere toplam 800 milyonu aşmıştır. Protestanlar dünya çapındaki Hıristiyanların yaklaşık yüzde kırkını ve toplam insan nüfusunun onda birinden fazlasını oluşturmaktadır. Çeşitli tahminlere göre Protestanların dünya Hıristiyanlarının toplam sayısına oranı %33, %36, %36,7 ve %40; dünya nüfusuna oranı ise %11,6 ve %13'tür.

Reformasyondan en çok etkilenen Avrupa ülkelerinde Protestanlık hala en çok uygulanan din olmaya devam etmektedir. Bu ülkeler arasında İskandinav ülkeleri ve Birleşik Krallık yer almaktadır. Almanya, Hollanda, İsviçre, Letonya ve Estonya gibi diğer tarihi Protestan kalelerinde de Protestanlık en popüler dinlerden biri olmaya devam etmektedir. Çek Cumhuriyeti reform öncesi en önemli hareketlerden birine ev sahipliği yapmış olmasına rağmen, Katolik Habsburglar tarafından Protestanlara yapılan zulüm, Komünist yönetim sırasındaki kısıtlamalar ve süregelen sekülerleşme gibi tarihsel nedenlerden dolayı Protestan mezhebine bağlı olanların sayısı oldukça azdır. Son birkaç on yıldır, sekülerleşme arttıkça dini pratikler de azalmaktadır. Eurobarometer tarafından 2019 yılında Avrupa Birliği'nde Dindarlık üzerine yapılan bir araştırmaya göre, Protestanlar AB nüfusunun %9'unu oluşturmaktadır. Pew Araştırma Merkezi'ne göre Protestanlar 2010 yılında kıtanın Hristiyan nüfusunun yaklaşık beşte birini (veya %18'ini) oluşturuyordu. Clarke ve Beyer 2009 yılında Protestanların tüm Avrupalıların %15'ini oluşturduğunu tahmin ederken, Noll 2010 yılında Protestanların %12'den azının Avrupa'da yaşadığını iddia etmektedir.

Peter Kilisesi (1612), "Yeni Dünya "da (Amerika ve bazı Atlantik Okyanusu adaları) ayakta kalan en eski Protestan kilisesi, İngiltere Kilisesi tarafından Bermuda'da kurulan dokuz Parish kilisesinden ilki. Bermuda ayrıca Britanya Adaları dışındaki en eski Presbiteryen kilisesi olan İskoçya Kilisesi'nin Christ Kilisesi'ne (1719) sahiptir.

Son yüzyılda dünya çapında Protestanlıkta önemli değişiklikler olmuştur. Protestanlık 1900 yılından bu yana Afrika, Asya, Okyanusya ve Latin Amerika'da hızla yayılmıştır. Bu durum Protestanlığın öncelikle Batılı olmayan bir din olarak adlandırılmasına neden olmuştur. Bu büyümenin büyük bir kısmı Afrika'nın sömürgelikten kurtulması ve Latin Amerika ülkelerinde Protestanlara yönelik çeşitli kısıtlamaların kaldırılmasıyla İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra gerçekleşmiştir. Bir kaynağa göre Protestanlar Latin Amerikalıların, Afrikalıların ve Asyalıların sırasıyla %2,5, %2 ve %0,5'ini oluşturmaktadır. 2000 yılında söz konusu kıtalarda Protestanların oranı sırasıyla %17, %27'den fazla ve %6 idi. Mark A. Noll'a göre, 1910 yılında Anglikanların %79'u Birleşik Krallık'ta yaşarken, geri kalanların çoğu Amerika Birleşik Devletleri'nde ve İngiliz Milletler Topluluğu'nda bulunmaktaydı. 2010 yılına gelindiğinde Anglikanların %59'u Afrika'da bulunmaktaydı. 2010 yılında Hindistan'da Birleşik Krallık ve Almanya'dakinden daha fazla Protestan yaşarken, Brezilya'daki Protestanlar Birleşik Krallık ve Almanya'daki Protestanların toplamı kadar nüfusa sahipti. Nijerya ve Çin'in her birinde neredeyse tüm Avrupa'daki kadar Protestan yaşamaktadır. Çin dünyanın en büyük Protestan azınlığına ev sahipliği yapmaktadır.

Protestanlık Afrika, Asya, Latin Amerika ve Okyanusya'da büyürken, Fontainebleau Fermanı ile Nantes Fermanı'nın kaldırılmasından ve ardından Huguenot'lara yapılan zulümden sonra kökünün kazındığı Fransa gibi bazı istisnalar dışında Anglo Amerika ve Avrupa'da azalmaktadır, ancak şimdi sayılarının sabit olduğu ve hatta biraz arttığı iddia edilmektedir. Bazılarına göre Protestanlığın yeniden canlandığı bir diğer ülke de Rusya'dır.

2010 yılında en büyük Protestan mezhep aileleri tarihsel olarak Pentekostal mezhepler (%11), Anglikan (%11), Lutheran (%10), Baptist (%9), Birleşik ve birleşik kiliseler (farklı mezheplerin birleşimleri) (%7), Presbiteryen veya Reform (%7), Metodist (%3), Adventist (%3), Kongregasyonalist (%1), Brethren (%1), Kurtuluş Ordusu (<%1) ve Moravya (<%1) idi. Diğer mezhepler Protestanların %38'ini oluşturmaktadır.

Amerika Birleşik Devletleri Protestanların yaklaşık %20'sine ev sahipliği yapmaktadır. 2012 yılında yapılan bir araştırmaya göre, Protestanların ABD nüfusundaki payı %48'e düşmüş ve böylece ilk kez çoğunluğun dini olma statüsü sona ermiştir. Bu düşüş temel olarak Ana Hat Protestan kiliselerinin üye sayısındaki düşüşe bağlanırken, Evanjelik Protestan ve Siyah kiliseler sabit kalmış ya da büyümeye devam etmiştir.

2050 yılına kadar Protestanlığın dünyadaki toplam Hristiyan nüfusunun yarısından biraz daha fazlasına ulaşacağı tahmin edilmektedir. Hans J. Hillerbrand gibi diğer uzmanlara göre Protestanların sayısı Katolikler kadar olacaktır.

Kaliforniya Üniversitesi'nden Mark Jürgensmeyer'e göre popüler Protestanlık, yeniden dirilen İslam ile birlikte çağdaş dünyadaki en dinamik dini harekettir.

Anglikanizm ve Protestanlık

Katoliklikten ayrılan Anglikanizm ise diğer Reform hareketi sonrası çıkan mezheplerden farklılık göstererek piskoposluk sistemini muhafaza etmekte ve kendini diğer Katolik ve Ortodoks mezhepleriyle beraber Apostolik, yani kökenini Havarilere dayandıran olarak tanımlamaktadır. Bu açılardan Anglikanizmi Protestanlığın dışında Reforme edilmiş otonom/bağımsız bir Batı Kilisesi olarak tanımlamak daha doğrudur.