Eş'arilik
Makale serilerinden ⓘ |
İtikadî mezhepler |
---|
Makale serilerinden ⓘ |
İslam portalı |
Eş'ârîyye veya Eş'ârîlik, (Arapça: الأشعرية, çoğ. الأشاعرة) İslâm içinde bir teoloji okulu ve Sünnî itikadi mezheplerinden birisidir. Kurucusu Ebü'l Hasan Eş'arî'dir. Sünnî Müslümanlar arasında Mâtûrîdîlik ve Selefîlik gibi yaygındır. Aklı Mu'tezile kadar önemsememekle birlikte, Selefîyye kadar da küçük çapta ele almaz. ⓘ
İslam üzerine bir serinin parçası Sünni İslam |
---|
Eş'arî teolojisi veya Eş'arîlik (/æʃəˈriː/; Arapça: أشعرية: al-ʾAshʿarīyah), Arap Müslüman âlim, Şâfiî fakih, reformcu ve skolastik kelamcı Ebü'l-Hasan el-Eş'arî tarafından 9.-10. yüzyılda kurulan İslam kelamının ana Sünnî ekollerinden biridir. Kutsal otorite, rasyonalite ve teolojik rasyonalizme dayalı ortodoks bir dogmatik kılavuz oluşturmuştur. ⓘ
Eş'arî, İslam teolojisinin Aṯharî ve Mu'tezile ekollerinin doktrinleri arasında, hem İslam'ın kutsal metinlerine güvenmeye hem de Tanrı'nın failliği ve sıfatlarına ilişkin teolojik rasyonalizme dayanan bir orta yol oluşturmuştur. Eş'arîlik nihayetinde Sünnî İslam'da baskın kelamî düşünce ekolü haline gelmiştir ve İslam tarihindeki en önemli kelam ekolü olarak kabul edilmektedir. ⓘ
Eş'arî ekolünün öğrencileri Eş'arîler olarak bilinir ve ekol, Sünnî İslam'da baskın kelam ekollerinden biri haline gelen Eş'arî ekolü olarak da anılır. Eşʿarî teolojisi, Aṯharī ve Māturīdī ile birlikte Sünnî İslam'ın ortodoks inançlarından biri olarak kabul edilir. En ünlü Eş'ari kelamcıları arasında İmam Nevevi, İbn Hacer el-Askalani, İbn el-Cevzi, Gazali, Suyuti, İzzeddin ibn Abdülselam, Fahreddin er-Razi, İbn Asakir, Sübki, Teftazani, Bakıllani ve Beyhaki sayılabilir. ⓘ
Eş'arîlik ve akıl
Eş'arîler için ilk dönemde (mütekaddimun) aklı ve nakli beraber götüren yöntemleri olduğu söylenmektedir. Ancak bu Eş'arî'nin düşünmeden inananların (mukallit) mümin olmadığını söylemesinden dolayı sıkıntılı gözükmektedir. Bu görüş, akıl ve düşünme olmadan dine inanmanın ona göre geçersiz olduğunu göstermektedir. ⓘ
Sonraki dönem (muteahhirun) Eş'arîleri ise aklı birincil konuma almış ve nakli ikinci plâna atmışlar, naklin akla asla karşı gelemeyeceğini söylemişlerdir. Bunlara örnek olarak Cüveynî, Gazzâlî, Fahreddin er-Râzî, Beyzâvî verilebilir. Eş'arîlerin çoğunluğu daha da ileri giderek sadece aklın kesin bilgi verdiğini, naklin ise sadece zandan ibaret bir şey olduğunu, bilgi ve kesinlik veremeyeceğini söylemişlerdir. Bu görüşlerden dolayı Selefîler tarafından eleştirilmişlerdir. ⓘ
Buna aykırı olarak mezhep içinde bazıları, mesela Teftâzâni, bazen naklin de bilgi ifade ettiğini söylemiş, İbnü't-Tilimsânî ise Fahreddin er-Râzî'yi eleştirmiş, bütün nakil zandan ibaretse o zaman fıkıh hükümlerinin nereye dayandırılacağını sormuş ve naklin hepsinin tamamen zan olamayacağını söylemiştir. ⓘ
Eş'ârîyye'nin diğer i'tikâdî fırkalara göre konumu
Eş'ârîlik, genellikle itikadda düşünceleri hususunda orta bir konumda olsa da sık sık Selefîliğe Mu'tezile'den daha yakındır. Tabiî olaylar, nedenleri bilinmeyen (onlara göre bilinen) sırf bir ilâhî ilkenin ürünüdürler ve bu ilkece yönetilirler. Bu anlayış, bütün tabiat olaylarını Allah'ın fiilleri yapmaktadır. Mâturîdîler de tabiî nedensellik konusunda aynı görüştedir. Bu düşüncenin tam karşısında ise Mu'tezile ve filozoflar bulunmaktadır. Onlar ise teveelüd veya tabiat fillerini kabul etmişler, Allah'ın nedensel olarak etki ettiğini söylemişlerdir. Ancak Mutezile ve filozoflar arasındaki fark ise filozofların Allah'ın bir sebep yaratmadığını ve yoktan var etmenin mümkün olmadığı görüşüdür. Bu düşünce ise Allah inancı olarak diğer Müslümanların hepsinden farklı bir inançtır. Filozofların düşünceleri genellikle Aristoteles felsefesi etrafında toplanmakta olup bazıları neredeyse sırf Aristo'yu taklit ediyordu. Sonraki dönemlerde ise Eş'arîler de bu akımdan etkilenmiş ve görüşlerini Antik felsefenin alt yapısı üzerine bina etmiş, nedensellik dışında (bkz. Aristoteles'in dört sebebi) Aristoteles mantığını kabul etmişlerdi. ⓘ
Eş'ârîliğin en büyük tenkitçilerinden birisi, meşhur filozof İbn-i Rüşd'dür. Aslında genel olarak kelâm ve kelâmcılara karşı çıkmış olsa da İbn-i Rüşd, tenkitlerini en çok Gazzali ve Eş'ariyye üzerinde yoğunlaştırır. ⓘ
Eş'ârîyye ismi her ne kadar Ehl-i Sünnet'e mensup iki ekolden birisinin ismi olsa da bu ekolün ortaya çıkışı dikkate alındığında Ehl-i Bid'ata mukabil kullanılması itibarıyla genel anlamda Mâtûridîyyeyi de içine alarak Ehl-i Sünnet'in genel ismi olarak anlaşılmaktaydı. Zîrâ o yıllarda akaidin önemli meselelerinden birini teşkil eden Allah'ın sıfatları meselesinde birbirine zıt iki görüş ileri sürülüyordu. Bunlar, sıfatları kabul eden Selefiyye görüşü ile onların bir kısmını kabul etmeyen Muattıla görüşü idi. Selefiyyeye sıfatları kabul etmesi sebebiyle "Sıfâtiyye" deniliyordu. Eş'ârî, Selefiyyeye geçtikten ve Eş'ariyye ekolünün temsilcisi olduktan sonra sıfatları kabul eden Ehl-i Sünnet'e "Eş'ârîyye" denilmiştir. İşte bu bakımdan Eş'ârîyye, Ehl-i Bid'ata mukabil olarak kullandığı takdirde Maturidiyyeyi de içine almaktadır. ⓘ
Eş'ârîyye Mezhebi, Mu'tezileye karşı bir anti-tez olarak doğmuş ve başlangıçta Selef akidesini esas almıştır; fakat akaid meselelerinin ele alınışında kelâm bir istidlâl olarak kullanılmış ve te'vile yer verilmiştir. Eş'ariyyeye mensup kelâm âlimleri zamanla te'vile daha çok yer vermiş, zaman zaman da kelâmda yenilikler yaparak Kelâmı felsefe metotlarla tartışabilecek bir güce kavuşturmuşlardır. Gazzâlî'nin faaliyetleri bu hususun en canlı örneği olarak ele alınabilir. Kısacası Eş'ârî kelâmında aklın büyük önemi vardır. Eş'ariliğin çıkışındaki ortam da bunun böyle olmasını zorunlu kılıyordu. ⓘ
Tarihçe
Eş'ârî ekolü 10. ve 11. yüzyıllarda (hicri 4. ve 5.) önce Irak ve Suriye'de yaygınlık kazanmaya başlamış, daha sonra da Nizamiye medreselerine Eş'ârî âlimlerinin tayin edilişiyle geniş bir alana yayılma imkânı bulmuş ve Mısır ile Mağrîb ülkelerine kadar yayılmıştır. İmam Bakillâni ve Ebül Maâli gibi düşünürlerin yönetimi altında gittikçe gelişen bu öğreti baskısını diğer i'tikādî fırkalar üzerine öylesine arttırmıştır ki Eş'arilik karşıtı akımlar, 12. yüzyıl'da batıya geçerek inançlarını Endülüs Arapları arasında yaşamak zorunda kalmışlardır. ⓘ
Eş'ârî'den sonra bu ekole mensup olarak ortaya atılan fikirleri geliştiren âlimler arasında şunları saymak mümkündür: Ebû Bekir el-Bâkıllânî (403/1012-1013); İmâmu'l-Haremeyn Cüveynî (478/1085-86); Ebû Hâmid Gazzâli (505/1111); Şehristânî (548/1153-54); Râzî (606/1209-10); Sayfullah Âmidî (631/1233-34); Beydâvî (685/1286-87); Sa'dud-din Teftâzânî (793/1390-91); Seyyid-i Şerif-i Cürcânî (816/1413-14); Celâlu'd-din Devvâni (908/15025-03). ⓘ
Mezhepte farklı görüşlerin çok fazla olması
Eş'arilik, farklı görüşleri içerme bakımından diğer Sünnî mezheplerinden daha geniş durumda bulunmaktadır: Mesela Ebu İshâk İsferâyînî ve Halîmî'nin velilerin keramet göstermesinin mümkün olmadığını söylemeleri, Fahreddin er-Râzî'nin kullar için iyilik (husun) ve kötülüğün (kubuh) olduğunu kabul etmesi, Cüveynî ve bazılarının büyük-küçük günah diye bir ayrımın ontolojik olarak olmadığını iddia etmeleri, Eş'ari'nin mukallidinin (aklıyla düşünmeden İslâm'a inanan kimse) mü'min olamayacağını, ama kâfir veya müşrik de olmadığını söylemesi (bu sadece Eş'arî'nin kendi görüşü olup mezhebi bu görüşte değildir), yine Eş'arî'nin kadınlardan da dört peygamber (nebî) olduğunu söylemesi (bu sadece Eş'arî'nin kendi görüşü olup mezhebi bu görüşte değildir), yine Cüveyni'nin peygamberler için küçük günah işlemiş olmalarının mümkün olduğunu söylemesi, mezhebin kurucusu hariç diğer Eş'arilerin Varlığın mahiyetten (idealardan) farklı ve ona ilâve olduğunu kabul etmeleri, Kâdı Bâkıllâni'nin Allah'ın duyma, koklama, doku idrakleri olan üç subûtî sıfatı daha olduğunu iddia etmesi gibi daha çok örnekler verilebilir. Mezhebin kendi içinde ihtilafları gerçekten çok olduğu için Yusuf Şevki YAVUZ, mezhebin görüşlerinin bir noktada toplanamayacağını ifade etmiştir. ⓘ
Eş'ârîyye'nin başlıca i'tikâdî görüşleri
İslam üzerine bir serinin parçası Akide |
---|
Dahil olmak üzere: 1Selefiler (Ehl-i Hadis & Vehhabiler) 2Al-Ahbash & Barelvis 3Deobandis & Millî Görüş 4Aleviler, Kızılbaşlık ve Bektaşilik; 6Cehmîyye 5Sevener-Karmatiler, Suikastçılar ve Dürziler 7Acerdi, Ezarika, Beyhasiyye, Necdet ve Sûfrî 8Vahbiyye, Nukkari ve Azzablar 9Mevleviler, Süleymancılar ve çeşitli tarikatlar 10Bahşemiyye, Bişriyye ve İhşîdiyye 11Bektaşiler ve Kalenderiler |
İslam teolojisinin Eş'arî ekolü şunu savunur:
- Tanrı her şeye gücü yetendir (omnipotent).
- Bu nedenle iyilik, Kur'an ve hadislerde açıklandığı üzere Tanrı'nın emrettiği şeydir ve tanımı gereği adildir; kötülük ise Tanrı'nın yasakladığı şeydir ve aynı şekilde adaletsizdir. Doğru ve yanlış hiçbir şekilde sezgisel veya doğal olarak belirlenmez, bunlar nesnel gerçeklikler değildir.
- İlahi her şeye kadiriyet nedeniyle, (termodinamik veya yerçekimi gibi) "doğal yasalar" yoktur, çünkü bu tür yasalar O'nun eylemlerine sınırlamalar getirecektir. Bununla birlikte, doğal dünyada "belirli sözde 'etkilerin'" genellikle belirli "nedenleri" takip ettiği İlahi "gelenekler" vardır.
- Ayrıca İlahi güç nedeniyle, tüm insan eylemleri - parmak kaldırma kararı bile - Tanrı tarafından yaratılmıştır. Bu durum İslam tarihinin erken dönemlerinde tartışmalara neden olmuştu çünkü insanlar cennete (jannah) ya da cehenneme (Jahannam) gönderilirken insan eylemlerinden dolayı yargılanırlar. Eş'ariler özgür irade, adalet ve ilahi kudret doktrinlerini kendi kesb ("kazanma") doktrinleriyle uzlaştırmışlardır; bu doktrine göre insanlar "eylemlerinin sorumluluğunu kazanırlar", ancak bu "eylemler Allah tarafından irade edilmiş ve yaratılmıştır". Bu doktrine göre insanlar hala özgür iradeye (ya da daha doğru bir ifadeyle niyet özgürlüğüne) sahiptir, ancak özgürlükleri Tanrı'nın yarattığı verili olasılıklar arasında karar verme gücüyle sınırlıdır. (Bu doktrin günümüzde Batı felsefesinde occasionalism olarak bilinmektedir).
- Kur'an Allah'ın yaratılmamış kelamıdır, yani Allah tarafından yaratılmamıştır, fakat Allah gibi her zaman var olmuştur. Harf ya da ses olarak bir biçim aldığında da yaratılmış olduğu söylenebilir.
- Tanrı'nın eşsiz doğası ve nitelikleri insan aklı ve fiziksel duyular tarafından tam olarak anlaşılamaz.
- Akıl Tanrı vergisidir ve bilgi kaynağı olarak kullanılmalıdır.
- Entelektüel sorgulama Kur'an ve İslam peygamberi Muhammed tarafından emredilmiştir, bu nedenle Kur'an ve hadislerin yorumlanması (tefsir) eski yorumların yardımıyla gelişmeye devam etmelidir.
- Kimin inananlardan olup kimin olmadığını sadece Allah bilir.
- Allah "dilediği gibi cezalandırma veya ödüllendirme" konusunda "mutlak özgürlüğe" sahiptir ve bu nedenle cehennemdekilerin günahlarını affedebilir.
- Kelamın (rasyonalist İslam teolojisi) desteklenmesi. ⓘ
Eş'ariler ayrıca Müslümanların tüm peygamberlere ve elçilere
- Adem'den Muhammed'e kadar İslam'ın tüm peygamberlerine ve elçilerine;
- ve meleklere. ⓘ
Eş'ariler ayrıca Allah'ın sıfatları hakkında kendilerine özgü inançlara da sahiptirler:
- Varoluş;
- Başlangıcı olmayan kalıcılık
- Sonu olmayan süreklilik;
- Mutlaklık ve bağımsızlık;
- Yaratılmış şeylere benzemezlik;
- Teklik;
- Allah her şeye kadirdir, irade sahibidir, bilendir, diridir, görendir, işitendir ve konuşandır (sıfatları ifade eder). ⓘ
Eş'ârî ekolünün ana hatlarıyla genel görüşleri; ⓘ
Tarih
Kurucusu
Ebü'l-Hasan el-Eş'arî, Irak'ın Basra şehrinde doğmuştur ve Muhammed'in en yakın ashabının (sahâbe) ilk nesline mensup olan Ebû Mûsa el-Eş'arî'nin soyundan gelmektedir. Gençliğinde Mu'tezile'nin ünlü kelâm ve felsefe hocası el-Cübbâî'nin yanında eğitim görmüştür. İlk İslam felsefeleri arasında yer alan atomculuk üzerine öğretileriyle dikkat çekmiştir ve Eş'arî için bu, Tanrı'nın zamanın her anını ve maddenin her zerresini yarattığı görüşünü yaymanın temelini oluşturmuştur. Yine de özgür iradeye inanmış, Dirar ibn 'Amr ve Ebu Hanife'nin düşüncelerini "çift fail" veya "iktisab" (iktisab) özgür irade açıklamasında detaylandırmıştır. ⓘ
Eş'arî, rakip Mu'tezile ekolünün görüşlerine karşı çıkarken, Zahiri ("literalist"), Mücessimî ("antropoteist") ve Muhaddisin ("gelenekçi") ekolleri gibi bazı ekoller tarafından savunulan ve taklide aşırı vurgu yaptıkları için tüm tartışmaları reddeden görüşe de İstihsanu'l-Hud adlı eserinde karşı çıkmıştır:
İnsanların bir kısmı (yani Zahiriler ve diğerleri) kendi cehaletlerinden sermaye yaptılar; inanç meseleleri hakkında tartışmak ve rasyonel düşünmek onlar için ağır bir yük haline geldi ve bu nedenle körü körüne inanca ve körü körüne taklide (taklit) meylettiler. Dinin ilkelerini rasyonelleştirmeye çalışanları 'bidatçi' olarak kınadılar. Hareket, sükûn, cisim, araz, renk, uzay, atom, atomların sıçraması ve Allah'ın sıfatları hakkında tartışmayı bid'at ve günah saydılar. Bu tür tartışmalar doğru olsaydı, Peygamber ve sahabesinin bunu mutlaka yapacağını; Peygamber'in vefatından önce dini açıdan gerekli olan tüm meseleleri tartıştığını ve tam olarak açıkladığını, takipçileri tarafından tartışılacak hiçbir şey bırakmadığını ve yukarıda bahsedilen sorunları tartışmadığına göre, bunları tartışmanın bir yenilik olarak görülmesi gerektiğinin açık olduğunu söylediler. ⓘ
Gelişim
Eş'arîlik, ilk dönem İslam felsefesinin ana ekolü haline gelmiş ve ilk olarak 10. yüzyılda hocası Abdullah ibn Said ibn Kulleb'in kendisine öğrettiği metodolojiye dayanarak Eş'arî ekolünü kuran Eş'arî tarafından atılan temellere dayanmıştır. Ancak Eş'arî ekolü tarih boyunca pek çok değişikliğe uğramış, bu da Eş'arî teriminin modern kullanımında son derece geniş kapsamlı olmasına yol açmıştır (örneğin İbn Furak (ö. H. 406) ile Beyhakî (ö. H. 384) arasındaki farklar). ⓘ
Örneğin, Eş'arî görüşü, Tanrı'nın eşsiz doğası ve özelliklerinin kavranmasının insan kapasitesinin ötesinde olduğu yönündedir. Eş'arî'nin teşbih ve ta'til problemlerini çözmek için önerdiği çözüm, Yüce Varlığın Kur'an'da zikredilen ilahî sıfat ve isimlere gerçek anlamda sahip olduğunu kabul eder. Bu isim ve sıfatlar pozitif bir gerçekliğe sahip oldukları ölçüde zattan farklıdırlar, ancak yine de ondan ayrı olarak ne varlığa ne de gerçekliğe sahiptirler. ⓘ
Eş'arî'nin bu konudaki ilhamı, bir yandan zat ve sıfatı kavramlar olarak birbirinden ayırmak, diğer yandan da zat ve sıfat arasındaki ikiliğin niceliksel değil niteliksel düzeyde konumlandırılması gerektiğini görmekti ki bu, Mu'tezilî düşüncenin kavramakta başarısız olduğu bir şeydi. Eş'arî kelâmcılar Mu'tezile tarafından mücessime ("sağlamlaştıranlar") olarak adlandırılmıştır. ⓘ
Sonraki Eş'arilik
Nicholas Heer, daha sonraki Eş'arî kelâmcıların yaklaşık 12. yüzyıldan itibaren "giderek artan bir şekilde İslâm doktrinini rasyonelleştirmeye çalıştıklarını" yazmaktadır. Teftâzânî ve Cürcânî gibi kelamcılar, İslami kutsal metinlerin (Kur'an ve hadis) "dinin temeli olarak kabul edilmeden" önce "rasyonel argümanlarla doğruluğunun kanıtlanması gerektiğini" savunmuşlardır. Eğitimli Müslümanlar, İslam'ın doğru olduğuna vahiy yoluyla değil, "akli argümanlar temelinde ikna edilmelidir". Bu Eş'ari teologlar tarafından "aşağıdaki doktrinler veya önermeler" için kanıtlar da dahil olmak üzere bir dizi rasyonel kanıt geliştirilmiştir:
- Evren yaratılmıştır;
- evrenin bir yaratıcısı ya da yaratıcısı vardır;
- evrenin yaratıcısı bilgili, güçlü ve isteklidir;
- kehanet mümkündür;
- mucizeler mümkündür;
- mucizeler peygamber olduğunu iddia eden kişinin doğruluğunu gösterir;
- Muhammed peygamber olduğunu iddia etmiş ve mucizeler gerçekleştirmiştir. ⓘ
Eleştiri
Ortaçağ Müslüman âlimi İbn Teymiyye, Eş'arî teolojisini (bir tarihçi olan Jonathan A. C. Brown'ın ifadesiyle) Müslümanları "asla" ilgilendirmemesi gereken "Yunan sorunlarına Yunan çözümü" olarak eleştirmiştir. Hem İbn Teymiyye hem de Şah Veliyullah Dehlevi, Eş'arî "spekülatif teolojisindeki" literalizm eksikliğini reddetmiş ve "Allah'ın Kendisini tarifinin doğrudan kabulünü" savunmuşlardır. ⓘ
Buna karşılık Alman akademisyen Eduard Sachau, Eş'arî teolojisinin ve onun en büyük savunucusu Gazali'nin fazla literal olduğunu ve 10. yüzyıldan itibaren İslam biliminin gerilemesinden sorumlu olduğunu belirtmektedir. Sachau, bu iki din adamının Müslüman dünyasının bir "Galileo'lar, Kepler'ler ve Newton'lar" ülkesi olmasının önündeki tek engel olduğunu belirtmiştir. ⓘ
Ziyauddin Sardar, bilimsel yöntemin öncüleri olan İbnü'l-Heysem ve Ebû Rayhân el-Bîrûnî gibi İslam Altın Çağı'nın en büyük Müslüman bilim adamlarından bazılarının bizzat İslam kelamının Eş'arî ekolünün takipçileri olduğunu belirtmektedir. İman veya taklidin herhangi bir antik Helenistik otoriteye değil sadece İslam'a uygulanması gerektiğine inanan diğer Eş'arîler gibi, İbnü'l-Heysem'in taklidin sadece İslam'ın peygamberlerine ve elçilerine uygulanması ve başka herhangi bir otoriteye uygulanmaması gerektiği görüşü, Batlamyus'a Dair Şüpheler ve Optik Kitabı'nda Batlamyus'a ve diğer antik otoritelere karşı bilimsel şüpheciliğinin ve eleştirilerinin çoğunun temelini oluşturmuştur. ⓘ