Onikiciler
Üzerine bir serinin parçası ⓘ |
İslam |
---|
|
İslam üzerine bir serinin parçası Şii İslam |
---|
Şii İslam üzerine bir serinin parçası ⓘ |
Twelver Şiiliği |
---|
İmâmîyye (Arapça: إِمَامِيَّة) olarak da bilinen On İki İmam Şiîliği (Arapça: ٱثْنَا عَشَرِيَّة; ʾIthnā ʿAšarīyah), Şîʿa İslam'ının en büyük koludur ve tüm Şîʿa Müslümanlarının yaklaşık yüzde 85'ini oluşturur. Twelver terimi, taraftarlarının On İki İmam olarak bilinen ilahi olarak atanmış on iki lidere olan inancına ve son İmam olan İmam el-Mehdi'nin gaybette yaşadığına ve vaat edilen Mehdi (Arapça: المهدي المنتظر) olarak yeniden ortaya çıkacağına olan inançlarına atıfta bulunur. Şîa geleneğine göre Mehdi'nin görev süresi, Mehdi ile birlikte Deccal'i öldürecek olan İsa'nın (a.s.) İkinci Gelişiyle aynı zamana denk gelecektir. ⓘ
On İki İmamcılar, On İki İmam'ın İslam peygamberi Muhammed'in ruhani ve siyasi halefleri olduğuna inanırlar. On İki İmam teolojisine göre, On İki İmam sadece Müslüman toplumu (Ümmet) adaletle yönetmekle kalmayıp aynı zamanda İslam hukukunu (şeriat) ve Kur'an'ın ezoterik anlamını koruyabilen ve yorumlayabilen örnek insanlardır. Muhammed'in ve İmamların sözleri ve eylemleri (sünnet), Müslüman toplumunun izlemesi gereken bir rehber ve modeldir; sonuç olarak, Muhammed ve İmamlar, İsmet veya yanılmazlık olarak bilinen bir doktrin olan hata ve günahtan arınmış olmalı ve Muhammed aracılığıyla ilahi kararname veya nass ile seçilmelidir. ⓘ
Bugün dünyada yaklaşık 150 milyon ila 200 milyon arasında Twelper bulunmaktadır ve bu sayı İran, Irak ve Azerbaycan'ın toplam nüfusunun çoğunluğunu oluşturmaktadır. Bahreyn, Lübnan, Hindistan, Pakistan, Afganistan, Suudi Arabistan, Bangladeş, Kuveyt, Umman, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Nijerya, Çad ve Tanzanya'da da Twelperlar oldukça büyük bir azınlığı temsil etmektedir. İran, Twelver Şiiliğinin devlet dini olduğu tek ülkedir. ⓘ
İkiciler, İmamet inancı gibi pek çok ilkeyi diğer Şii mezhepleriyle paylaşır, ancak İsmâilî ve Nizârî kolları farklı sayıda İmam'a ve çoğunlukla İmamet konusunda farklı bir veraset yoluna inanır. Ayrıca imamın rolü ve genel tanımı konusunda da farklılık gösterirler. İkiciler ayrıca Muhammed'in "Peygamberlerin Mührü" (Hatemü'n-Nebiyyin) olduğuna inanmaları, şer'î hükümlerin nesh edilme ihtimalini reddetmeleri ve Kur'an'ın hem ezoterik hem de egzoterik yönlerini dikkate almalarıyla İsmâilîlerden ayrılırlar. Türkiye ve Arnavutluk'taki Aleviler ile Suriye ve Lübnan'daki Aleviler On İki İmam inancını Twelver'larla paylaşır, ancak teolojik doktrinleri belirgin şekilde farklıdır. ⓘ
Onikiciler ya da İsnâ‘aşer’îyye (İmamî Şiîlik, Arapça: اثنا عشرية), On İki İmam'a inanan Onikicilik mensuplarını tanımlamak için kullanılan tabir. On İki İmama inanmalarından dolayı (Onikicilik/On İki İmamcılık) olarak adlandırıldıkları da olur.
Makale serilerinden |
Onikiciler mensupları
Aleviler, Caferiler, Kızılbaşlar, Kalenderiler, Nimetullahiler ve Bektaşiler gibi tarikat gruplarının hepsi İsnaaşeriyye mensubudur. Ayrıca İsmaililer İmameti kabul etmelerine rağmen İmamların 12 tane olmadığını ve sıralarının değişik olduğunu iddia ederler. ⓘ
İsnâaşeriyye mezhebinden olanlar, imamlara inanç gibi Şiilik inancının birçok öğretilerini ilişkin mezheplerle paylaşsalar da İsmaililer ve Zeydiler ile imam sayısında uyuşmazlar. Ayrıca imamların teselsülü konusunda da birleşemezler. Genel olarak imamın tanımı ve rolü konusunda da farklı görüşleri bulunmaktadır. ⓘ
Genel bakış
Sünnilik ve Şiilik arasındaki farklılık, Şiiliğin Muhammed'den sonra ilk yöneticinin hem peygamberin vasiyetiyle, hem de ilahî seçimle Ali bin Ebu Talib olması gerektiğine inanılmasıdır. İsnaaşeriyye'de son imam olan Muhammed Mehdi'nin çocukken kaybolup bugün gayba halinde bulunduğu ve ileride tekrar Mehdi olarak Dünya'ya geleceğini kabul ederler. Takriben Şiilerin %85’i Onikici olup Şii Müslüman denirken genelde İsnaaşeriyye'den olanlar kastedilir. ⓘ
İsnaaşeriyye inancına göre;
- İslâm peygamberi Muhammed'in kızı Fâtıma ve dâmâdı Ali'nin soyundan gelen On İki İmam kanalıyla ulaşan sözleri hadis olarak kabul eder ve bunları en güvenilir olarak görürler. Hadis anlayışlarının, Sünnî anlayıştan farkı şudur ki; bir hadisin sahih olup olmadığına, rivayet eden kişinin Ehl-i Beyt soyundan gelip gelmediğine bakılarak karar verirler. Bu yönüyle Sünnilerce sahih kabul edilen Kütüb-ü Sitte'yi genellikle esas almazlar, bunun yerine Kütüb-i Erbaa'ya önem verirler.
- Bilhassa İslâm peygamberi Muhammed'in kuzeni, dâmadı ve peygamberin ilk hanımı olan Hatîce'den sonra İslâm'ı ikinci olarak kabul eden, Ehl-i Beyt'in başı ve peygamberin bugüne kadar gelen soyunun tek babası olan Ali'nin teselsülünü Sünnîlerin hilâfına Hilâfetin yerine esas kabul ederler. Onlara göre Ali, Müslümanların çoğunluğunca kabul edilen dördüncü halife olmaktan ziyade ilâhî tasdik edilmiş ilk imâmdır. Bu imâmlara "İlâhî Halîfeler" de derler.
- Fıkıh usûlü olarak kıyas yerine aklı kabul ederek içtihadı önemserler.
- Raşid halifeler yani Dört Halife içinde kabul gören ilk üç halife olan Ebu Bekr-i Sıddık, Ömer bin Hattab ve Osman bin Affan'ın halifeliklerinin hak olmadığını ama bu yüzden de onların kafirlikle suçlanamayacaklarını kabul ederler.
- Muhammed'i ve kızı Fatıma Zehra'nın yanı sıra Oniki imam'ın da mâsum ve yanılmaz olduklarına inanılır. ⓘ
İsnâaşeriyye mezhebinin yaygın olduğu yöreler
İmamîye-i İsnâ‘aşer’îyye inancı Azerbaycan, Bahreyn, Lübnan, Irak ve İran’da çoğunlukça benimsenir. Arnavutluk, Suriye ve Türkiye’deki Alevîler, kendilerini Onikici saysa da ana görüşten önemli ölçüde ayrılan inançları vardır. Onikicilik inancı Afganistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Nijerya, Hindistan, Katar, Kuveyt, Pakistan ve Tanzanya’da da büyük azınlıklarca kabul edilir. Daha küçük azınlıklar, Avrupa ve Amerika’nın yanı sıra Endonezya, Gana, Kenya, Malezya, Mısır, Senegal, Sudan, Suudi Arabistan, Umman, Yemen gibi Dünya’nın birçok başka ülkesinde mevcuttur. ⓘ
İmamîye-i İsnâ‘aşer’îyye (İmamî Şiîlik) mezhebinin diğer Şiî mezhepler arasındaki konumu
ⓘHaşim bin ʿAbd Menâf | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Haşimoğulları | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
ʿAbd el-Muttalib bin Haşim | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Amine bint Vehb | ʿAbd Allâh bin ʿAbd el-Muttalib | Ebû Tâlib | Ez-Zûbeyr | Hamza | `Abbâs‘binʿAbd‘el’Muttalib | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Hatice bint Hüveylid | Muhammed | ʿAbd Allâh bin `Abbâs | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Fatıma | Ali | Havlet bint Câ'fer | `Alî bin ʿAbd Allâh | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Selman-ı Farisî | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Hasan bin Ali | Hüseyin Seyyid eş-Şühedâ | Muhammed bin Hanefiyye | Abbâsîler | Muhammed "el-İmâm" bin `Alî bin el-`Abbâs | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Hasan bin Zeyyîd | Zeyyîd bin Hasan | Hasan el-Mû'tenâ | Zeynelâbidîn | Keysanilik | Bû'Müslim’îyye | Mazdekçilik | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Taberistan Alavîleri | Hasan bin Zeyd | ʿAbd Allâh el-Kâmil | Muhammed el-Bakır | Zeyd bin Ali eş-Şehid | Sinbâd | Neo’Mazdekçilik | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
İbrahim bin ʿAbd Allâh | Muhammed bin ʿAbd Allâh (Muhammed bin Abdullah el-Mehdi) | İdris bin ʿAbd Allâh İdrîsîler (Zeyd’îyye) | İmamet | Zeydilik | El-Mukanna’îyye | Hurremiyye (Babek Hûrremî) | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Yahya bin ʿAbd Allâh | Z’ûl-Nûn el-Mısrî | Câ’bir bin Hayyân | Câʿfer es-Sadık | Hasan bin Zeyd'ül-Alevi | Kızılbaş | Gnostisizm | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Beyazid-i Bestami | ʿAbd`Allâh‘el’Eftâh‘bin’Câʿfer‘i’Sâdık | İsmail bin Ca‘fer es-Sâdık | Musa el-Kâzım | Çepniler | Tahtacılar | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Fethîlik (Eftâh’îyye) | Vâfî Ahmed (ʿAbd Allâh bin Muhammed bin İsmâ‘il) el-Vâfî | Muhammed‘bin’İsmâ‘il‘eş’Şâkir (Yediciler) | Ali er-Rızâ | Taberistan Zeydî-Alavîler Emîrliği | Melamilik | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Muhammed bin ʿAbd Allâh el-Eftâh | Takî Muhammed (ʿAhmed bin ʿAbd Allâh bin Muhammed) et-Tâkî | İsmaililik (İsmâ‘il’îyye/Yedicilik) | Muhammed el-Cevâd | Tavvûsîlik (Tavvûs’îyye/Altıcılık) | Bâtınîlik (Bâtınî İsmâ‘il’îyye) | Ezoterizm | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Tasavvuf | Razî ʿAbd Allâh (Hüseyin bin ʿAhmed bin ʿAbd Allâh) ez-Zeki | Kufeli Hamdân Kârmat (Karmatîyye/Yediciler) | Ali el-Hâdî | Vâkıfîlik (Vâkıf’îyye) | Mitraizm | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Sâbiîlik | Mehdi (Fatımi) | Ebû-Saʿid Hasan bin Behrâm Cennâbî (Bahreyn) | Hasan el-Askerî | Muhammed‘bin’Ali‘en’Nakî | Muhammedîlik (Muhammed’îyye) | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Muhammed ed-Derezî | Fâtımî Devleti | Karmatîlik (Yediciler/elʿBakl’îyye) | Muhammed el-Mehdi | FazlʿAllâh Esterâbâdî (Hurûfilik) | Muhammad bin Nusayr | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Dürzîlik | Mustalilik | Nizarîlik | On İki İmam | Hurûfilik | Nusayrilik | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Mecîd’îyye/Hâfız’îyye | Tâyyîb’îyye | Türkistan Aleviliği | Kabbalah | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Sünnî Buhra | DavudîʿBuhra’1094 | Alamut Kalesi (Sabbahiyye) | Muhammed Kebir Arizî | Mahmud Pâsikhânî | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Câʿferî Buhra (1426) | Patanî Buhra (1538) | SüleymanîʿBuhra’1591 | Alavî Buhra (1625) | Tâcü’l-Ârifîn Ebu’l Vefâ Vefâîlik (Vefâ’îyye) | Nûktâvîlik (Hurûfilik) | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Hebtiahs Buhra (1754) | Etbeî’MelekʿBuhra’1840 | İleri Davudî Buhra (1977) | Tac’ed-Dîn Geylânî Halvet’îyye/Zahid’îyye | Ebu’l Bekâ Baba İlyas Bâbâîlik (Bâbâ’îyye) | Seyyid Nesîmî (Hurûf’îyye) | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Yusuf Hemedanî Melâmet’îyye/Kalender’îyye | Ûveys bin Âmir-î Karenî (Üveys’îyye) | İmamet (İsnâaşeriyye öğretisi) | Safî’ûd-Dîn İshak Safev’îyye | Baba İshak İshak’îyye | Dedebabalık (Bektaş’îyye) | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Ahmed Yesevî Yesevilik / Melâmet’îyye | Hallâc-ı Mansûr (En-el Hak) | Cûneyd El-Bağdâdî | Sadr’ed-Dîn Mûsa / Hoca Âlâ’ed-Dîn Âli | Hâmid’ûd-Dîn-i Veli / Hacı Bayram-ı Veli | Ahmed er-Rifâi | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Kutb’ûd-Dîn Haydar Kalenderilik / Yesevilik | Muhy’ûd-Dîn-i Ârabî (Sufi metafiziği) | Abdülkâdir Geylânî (Kadir’îyye) | Şeyh İbrahim Cûneyd / Haydar | Bayram’îyye/Celvet’îyye Azîz Mahmûd Hüdâyî | Rıfâ’îyye | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Hacı Bektaş-ı Veli Haydarîlik / Ekberîlik | Sadr’ed-Dîn Konevî (Ekber’îyye) | Yefâ’î / Şah Ni'metullah-i Veli | Sultân Ali Mirza Safevî Devleti / I. İsmail | Sarı Saltık Dede (Saltuk’îyye) | Galip Hasan Kuşçuoğlu | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Ahî Evran / Ahilik | Kızılbaş | Ni‘metullâh’îyye | İsnâ‘aşer’îyye | Barak’îyyûn | Galibi Tarikatı | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Taptuk Emre | Abdal Mûsa | Burhan’ed-Dîn Hâlil’ûllâh | Alevilik | Kürt Alevîliği | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Yunus Emre | Balım Sultan | Nadir Şah | Sultan Sahak | Adiyy bin Müsafir | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Kaygusuz Abdal | Bektaşilik | Nûrbakş’îyye | Câʿfer’îyye | Yâresânîler | Êzidîler | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Âli’îyye | Harabât’îyye | Usûlî | Ahbârî | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Pir Sultan Abdal | Celâl’îyye | Afşarlar | Luviler | Kabalizm | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Kul Himmet | Kaçar Hanedanı | Işık Alevîliği | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Şeyhilik | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Babilik | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Velâyet-i Fakih yâ Hükûmet-i İslamî | Ezelî Bâbîler | Bahâîlik | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
İran | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Terminoloji
On Dört Yanılmaz |
---|
Twelver terimi, Muhammed'in ailesinden gelen ve Ali bin Ebî Tâlib ile başlayıp Muhammed el-Mehdi ile sona eren on iki erkeğin dini ve siyasi otoriteye sahip imamlar olduğu inancına dayanmaktadır. ⓘ
Twelverler başka isimlerle de bilinmektedir:
- Şii, Muhammed'in halefliğinin ilahi bir atama ile belirlenen belirli üyeler için onun ailesinde kalması gerektiğine inanan bir grup Müslümanı ifade eder. Tabatabai, bu kelimenin Muhammed'in zamanında Ali'nin taraftarlarına atıfta bulunduğunu belirtir.
- Caferi, yalnızca Twelverler ve Nizariler tarafından takip edilen Juridical okuluna atıfta bulunur. Bu terim, İkiciler ve Nizariler tarafından "hukuki bir risale" sunan altıncı imamları olarak kabul edilen Cafer-i Sadık'ın adından türetilmiştir. Cafer es-Sadık, Sünni Hanefi ve Maliki hukuk ekollerinin kurucuları tarafından da saygı görmüş ve referans alınmıştır.
- İmami ya da İmamiyye ya da İmami, imamların yanılmazlığına dair Twelver inancına bir atıftır. Her ne kadar İsmâilîler de imamet kavramını paylaşsalar da, bu terim daha çok Muhammed'den sonra toplumun liderliğinin Ali de dâhil olmak üzere on iki halefe ait olduğuna ve bunların birlikte On Dört Yanılmaz'ı oluşturduğuna inanan On İki İmamcılar için kullanılır. ⓘ
Tarih
İmamet Dönemi
Ortaya Çıkış
610 yılında Muhammed ilk vahyi aldığında Ali 10 yaşındaydı. Muhammed'in zamanında Ali'nin bazı taraftarları, özellikle de Mikdad ibn el-Esved, Farslı Selman, Ebu Zerr el-Gifari ve Ammar ibn Yasir, Ali'nin Şiileri olarak adlandırılırdı. İslam'ın Şii ve Sünni olarak bölünmesi Muhammed'in halefliği krizine kadar uzanır. Ali'nin takipçileri bazı Kureyşlilerle ve Talha ve Zübeyr gibi Muhammed'in bazı yoldaşlarıyla savaştı. Destekçilerinin çoğu Irak'ta olduğu için Ali, İslam'ın başkentini Kufe'ye taşıdı ve orada Ali'ye biat etmeyi reddeden Muaviye'ye karşı savaşmaya başladı. Hüseyin'in ölümü Şiiliğin Irak, Yemen ve İran bölgelerinde yayılmasında önemli bir rol oynadı. Birinci yüzyılın sonunda, hükümetteki etkili liderler Şia'nın yerleşmesi için Kum şehrini kurdular. ⓘ
Formülasyon
Muhammed El-Bakır 20 yıl boyunca hukuk öğretmenliği ve hadis raviliği yapmıştır. Takiyye ilkesini de o ortaya atmıştır. El-Bakır, Şia talimatlarının temellerini oluşturan fıkıh ve diğer dini ilimler hakkında birçok hadis rivayet etmiştir. Siyasi durumların değişmesi ve dini faaliyetlerin gelişmesi için uygun koşulların oluşması ve dini ilimlerin detaylandırılmasıyla birlikte Cafer Sadık, Şii fıkhının oluşmasında önemli bir rol oynamıştır. Ca'fer es-Sadık ve el-Bâkır, İmami Şii dini hukuk ekolünün kurucularıdır. Sadık, kendi etrafında dönemin en seçkin fakihlerinden, gelenekçilerinden ve kelamcılarından oluşan kayda değer bir alimler grubu oluşturmuştur. Onun döneminde Şia teolojik ve hukuki konularda gelişti. Hem Muhammed el-Bakır hem de Cafer es-Sadık Şia'nın konumunu geliştirmiş ve Şii İslam'ın yorum ve pratiğinin entelektüel temelini detaylandırmıştır. Onların öğretileri Şii maneviyatının ve dini ritüellerinin gelişiminin temelini oluşturmuştur. ⓘ
Örgütlenme
Üçüncü/dokuzuncu yüzyılın başında Şia bir kez daha gelişti ve bunun nedeni bilimsel ve felsefi kitapların diğer dillerden Arapçaya çevrilmesi, Me'mun'un farklı dini görüşlerin yayılmasına özgürlük tanıması ve entelektüel tartışmalara olan ilgisiydi. Me'mun'un yönetimi altında Şia siyasi baskılardan kurtulmuş ve bir şekilde özgürlüğe kavuşmuştur. Dördüncü/onuncu yüzyılda Abbasi hükümetindeki zayıflıklar ve Büveyhî hükümdarlarının ortaya çıkması Şiiliğin yayılmasına, güçlenmesine ve açıkça yayılmasına neden oldu. Beşinci/on yedinci yüzyıldan dokuzuncu yüzyıla kadar İslam dünyasında Şiiliği yayan birçok Şii kral ortaya çıktı. ⓘ
Kriz ve Konsolidasyon
Bağdat Okulu
Onuncu yüzyılda ve Büveyhiler döneminde Bağdat, Mu'tezile kelamcılarının merkeziydi. Onların Allah'ın sıfatı, adaleti ve insanın özgür iradesi hakkındaki fikirleri Şii kelamcıları etkilemiştir. Beni Nevbaht, özellikle de Ebu Sehl Nevbahti (ö. 923-924), Mu'tezili teolojiyi İmami düşünce sistemiyle kaynaştırmıştır. Öte yandan Kum'daki İmami gelenekçiler, özellikle de İbn Babeveyh (ö. 991), On İki İmam'ın Hadislerine dayanan teolojik fikirlerine tepki gösterir. Antropomorfizm (Teşbih) ile ilgili Mu'tezili eleştirilere karşı İmami fikirleri savunmaya çalışmıştır. ⓘ
Bağdat okulunun önde gelen üç ismi Şeyh El-Mufid (ö. MS 1022), Şerif El-Murtaza (ö. 1044) ve Şeyh El-Tusi (ö. 1067) idi. ⓘ
El-Mufid, teolojisini oluşturmak için Beni Nevbaht'ın yanı sıra Bağdadi Mu'tezile'nin fikirlerini kullanan ve kelami fikirleri On İki İmam'ın Hadisleri ile uyarlamaya çalışan bir Twelver kelamcısı, Muhaddis ve Fıkıhçıydı. Bağdat'ta Mu'tezile hâkimken, Şia ve Mu'tezile fikirlerini birbirinden ayırmaya ve aklın gereklerini ortaya koymaya çalışır. vahiy. ⓘ
Şii içtihadının kurucusu Şeyh Tusi, Şii fıkhında akıl yürütmenin temellerini oluşturan ilk kişidir. Onun el-Mebsut adlı kitabı, ilkelerden tali hükümler çıkaran ilk içtihat kitabıdır. Tusi, Şii dini hukukunu yeni bir döneme taşımıştır. Asıl önemli nokta, toplumun ihtiyaçlarını fark etmesi ve ilkeleri korumasıdır. ⓘ
Irak'ta El-Müfid, Seyyid-i Murtaza ve Şeyh Tusi, münazaraları ve kitaplarıyla Şafii ve Mu'tezili doktrinlerinin etkisi altında Fıkıh Usulünü tanıtan ilk kişilerdir. Kum ve Ray'da Kulayni ve Sadduq gelenekçi yaklaşımla ilgilenmişlerdir. ⓘ
Diğer Şii imamlar arasındaki On İki İmamlar ve ilk imamları aşağıdaki tabloda gösterilmiştir. Bu aynı zamanda günümüz dünyasındaki diğer çeşitli mezhepler arasındaki ikicileri de göstermektedir. ⓘ
Fıkhi ve Teolojik Gelişim
Hillah Okulu
Bu ekolün başlangıcı olan İbn İdris el-Hilli (ö. 1202), rasyonalist eğilimiyle Şii fıkhını es-Serâir adlı eserinde detaylandırmıştır. İbn İdris, münferit hadislerin geçerliliğini reddederek, Kur'an ve hadisten önce hukuki normların çıkarılmasında dördüncü hukuk kaynağı olarak akli melekeyi ('akl) belirtir. Ancak gerçek Usuli doktrin hareketi, içtihat ve kıyası gündeme getiren el-Muhakkık el-Hilli (ö. 1277) tarafından başlatılmıştır. İçtihat Şii hukukuna dinamizm getirmiştir. Muhakkik Hilli ve el-Hilli Şia fıkhına kesin bir şekil vermiş ve zayıf hadisleri sağlam hadislerden ayırmışlardır. John Cooper'a göre, el-Hilli'den sonra İmami teoloji ve hukuk metodolojisi felsefenin terminolojisi ve üslubuyla iyice aşılanmıştır. ⓘ
1256 yılında Moğolların Bağdat'ı işgal etmesiyle Abbasi hanedanı çökmüştür. Moğolların yönetimi altında Şiiler daha özgürce gelişme imkânı buldu ve Hille Şia'nın yeni öğrenim merkezi haline geldi. Bağdat Okulu'nun akılcı geleneğini sürdüren ve aklı içtihadın önemli bir ilkesi olarak tanımlayan Hille Okulu, bugün fakihlerin otoritesinin dayandığı teorik temeli atmıştır. ⓘ
Usulilerin ikinci dalgası, el-Hilli'nin Müctehid terimini kullandığı Moğol döneminde şekillenmiştir: dinin sahih argümanlarına dayanarak hüküm çıkaran kişi. El-Hilli, İctihad ile şeriat temelinde disiplinli akıl yürütmeyi kastetmiştir. Usul ilkelerini geliştirerek, Usul'ün anlamını Şeriat'ın dört temel kaynağının ötesine taşıyan daha fazla hukuki ve mantıksal norm ortaya koymuştur. ⓘ
Cebel-i Amil Okulu
Amili, İctihad ilkelerini tam olarak formüle eden ilk kişidir. ⓘ
İktidara Yükseliş
İsfahan Okulu
1501 yılında I. İsmail İran'da iktidarı ele geçirdi ve Safevi hanedanını kurdu. İran'ın büyük şehirlerinin çoğu Sünni iken o, Twelverizm'i imparatorluğunun resmi dini olarak ilan etti. İran'da Şii seminerleri kurmak için birçok Şii âlim getirildi. Bunlardan biri olan Karaki, ümmetin menfaati için bir Şii âlimin gizli olan İmam'ın görevlerini yerine getirecek meşru bir lider olmasının gerekli olduğunu belirtmiştir. Safeviler döneminde tüm büyük şehirler için dini otoriteler (Şeyhülislam) atanmıştır. Karaki, Kazvin ve İsfahan'da büyük bir ilahiyat fakültesi (Havza) kurmuş, böylece İran bir kez daha İmami fıkhının merkezi haline gelmiştir. Sühreverdi rasyonel felsefe ile entelektüel sezgiyi uyumlaştırmaya çalıştı, ancak bunun kurucusu Mir Damad'dır. Mir Damad, İbn Arabi, Sühreverdi ve İbn Haldun'un öğretilerini birleştirmiştir. Sina ve Nairüddin'den etkilenmiş ve Şiiliğin dokusunda yeni bir entelektüel boyut oluşturmuşlardır. İsfahan Okulu'nun âlimleri felsefi, kelami ve tasavvufi düşünceleri Şiiliğin geleneklerini İlahi Hikmet ya da teosofi (Farsça: hikmet-i ilahi) olarak bilinen metafizik bir senteze dönüştürmüştür. İsfahan Okulu'nun en önemli temsilcisi Molla Sadra'ydı. Molla Sadra, teoloji, peripatetik felsefe, felsefi mistisizm ve Sufi çalışmaları da dahil olmak üzere Müslüman düşüncesinin kendi sentezini üretmiştir, özellikle de İbnü'l-Arabî'nin tasavvufu. Molla Sadra, daha sonraki yüzyıllarda hem İran hem de Hindistan'da İsfahan Okulu'nun geleneklerini aktaran Molla Muhsin Kaşani ve Abdülrezzak Lahiji gibi seçkin öğrenciler yetiştirmiştir. ⓘ
Ahbari-Usuli Tartışmaları
Safevi döneminin sonunda (1736) Usuli düşünce ekolü, kurucusu Molla Muhammed Emin el-Astarabadi olan Ahbari (gelenekçi) akımın saldırısına uğradı. Astarabadi İctihad fikrine saldırmış ve Usulileri din düşmanı olarak adlandırmıştır. Hadisleri İslam hukuku ve Kur'an'ın anlaşılması için tek kaynak olarak kabul etmiştir. ⓘ
Muhammed Bakır Behbahani, Şii fıkhında yeni bir aşamanın kurucusu olarak yeni bir pratik yöntem benimsedi. İhbariyelere saldırdı ve onların yöntemi Şia tarafından terk edildi. Usulilerin Ahbariler üzerindeki hâkimiyeti 18. yüzyılın son yarısında Behbehani'nin Usulileri hâkimiyete taşıması ve "Kerbela ve Necef'te Ahbarileri tamamen bozguna uğratması" ile gerçekleşmiştir, öyle ki "günümüze kadar sadece bir avuç Şii ulema Ahbari olarak kalmıştır." Usuli Okulu'nun yeniden kurulması Kaçar hanedanlığındaki hukuk bilginlerinin otoritesinin artmasına yol açmıştır. ⓘ
Kum Okulu, İran Devrimi ve İslam Cumhuriyeti
1960'larda Ruhullah Humeyni İran'daki batı destekli monarşinin kaldırılması çağrısında bulundu. Irak'a sürgüne gönderildi ve burada İran rejimine karşı muhalefetini sürdürdü. Şah'a karşı muhalefeti daha da ileriye götürdü ve 1979 devrimine öncülük etti. ⓘ
Teolojik doktrin
İslam üzerine bir serinin parçası Aqidah |
---|
Dahil olmak üzere: 1Selefiler (Ehl-i Hadis & Vehhabiler) 2Al-Ahbash & Barelvis 3Deobandis & Millî Görüş 4Aleviler, Kızılbaşlık ve Bektaşilik; 6Cehmîyye 5Sevener-Karmatiler, Suikastçılar ve Dürziler 7Acerdî, Ezarika, Beyhasiyye, Necdet ve Sûfrî 8Vehbiyye, Nukkari ve Azzablar 9Mevleviler, Süleymancılar ve çeşitli tarikatlar 10Bahşemiyye, Bişriyye ve İhşîdiyye 11Bektaşiler ve Kalenderiler |
Temel olarak beş ilkeden oluşan Oniki İmam teolojisi, tarih boyunca Kur'an öğretileri, Muhammed ve Oniki İmam'ın (özellikle Cafer Sadık) hadisleri temelinde ve Müslüman dünyasındaki entelektüel hareketlere ve Kerbela Savaşı ve Onikinci İmam Muhammed el-Mehdi'nin gaybeti gibi Oniki İmam tarihinin önemli olaylarına yanıt olarak şekillenmiştir. ⓘ
Jafaar Seedaan'ın da belirttiği gibi, mistikler, filozoflar ve geleneksel alimlerin hepsi Allah'ın birliği, özgür irade ve kıyamet günü hakkında farklı görüşlere sahiptir. İlk olarak geleneğin görüşünden bahsetmeye özen gösterilmiş, daha sonra diğer görüşlere objektif bir şekilde değinilmiştir. ⓘ
Tanrı'nın Birliği
Hüseyin Nasr'a göre, ilk Şii İmam olan Ali ibn Ebi Talib İslam teolojisini kuran kişi olarak kabul edilir ve Müslümanlar arasında onun hutbeleri Tanrı'nın birliğine (Tevhid) dair ilk akli delilleri içerir. ⓘ
Ali'nin, Allah'ın birliğinin, O'nun benzerinin olmadığı, sayıya tabi olmadığı ve ne gerçekte ne de hayalde bölünebilir olmadığı anlamına geldiğini savunduğu aktarılır. Bir başka yerde de şöyle dediği aktarılır:
Dinin ilk adımı onu Rab olarak kabul etmek, anlamak ve idrak etmektir ... Onun birliğine olan inancın doğru biçimi, varlığına hiçbir şeyin eklenemeyeceği veya ondan hiçbir şeyin çıkarılamayacağı kadar kesinlikle saf ve doğanın üzerinde olduğunu idrak etmektir. Yani, kişi onun şahsı ile sıfatları arasında hiçbir fark olmadığını anlamalı ve sıfatları şahsından farklılaştırılmamalı veya ayırt edilmemelidir. ⓘ
Geleneksel Twelver'lar Tanrı'nın yarattıklarından farklı olduğuna ve her ikisinin de ayrı varlıklar olduğuna kesinlikle inanırlar. ⓘ
Ancak önde gelen Şii mistik ve filozof Seyyid Haydar Amuli, Tanrı'yı isimleri, sıfatları, eylemleri ve teofanileri ile birlikte varlıkta tek olarak tanımlar. Dolayısıyla varlığın bütünlüğü odur, onun aracılığıyla, ondan gelir ve ona döner. Tanrı diğer varlıkların, yaratıklarının yanında veya üstünde bir varlık değildir; o varlıktır, varlığın mutlak fiilidir (vacud mutlak). İlahi birlik, diğer birliklerin arasında, yanında veya üstünde aritmetik bir birlik anlamına gelmez. Çünkü eğer ondan başka bir varlık (yani yaratılmış varlık) olsaydı, Tanrı artık Tek, yani var olan tek varlık olmazdı. Bu İlahi Öz sonsuz olduğu için, nitelikleri de özüyle aynıdır. Esasen, tek ve bölünmez olan tek bir Gerçeklik vardır. ⓘ
Twelver teolojisine göre Tevhid, Zat Tevhidi, sıfatlar, yaratıcılık, rububiyet ve ibadette birlik olmak üzere çeşitli yönlerden oluşur. ⓘ
Zat Tevhidi
Tanrı'nın özünün tevhidi, onun özünün bir ve eşsiz olduğu anlamına gelir. Bununla ilgili olarak Kur'an 112 şöyle der De ki: "O, bir olan Allah'tır, ebedi sığınak olan Allah'tır. O ne doğurur, ne doğurulur, ne de O'nun bir benzeri vardır. " ⓘ
Sıfatların Tevhidi
Sıfatların tevhidi, Tanrı'nın sıfatlarının O'nun zatından başka bir gerçekliğe sahip olmadığı anlamına gelir. Ali şöyle der: "Her sıfat, kendisine izafe edildiği nesneden başka bir şey olduğuna tanıklık eder ve bu tür her nesne de sıfattan başka bir şey olduğuna tanıklık eder. " Sıfatların tevhidi, Zât'ın kendisinde her türlü çokluk ve bileşimin varlığını inkâr etmek anlamına gelir. Zat ile sıfatlar arasında ya da sıfatlar arasında bir farklılaşma, varlıkta bir sınırlama anlamına gelir. ⓘ
Geleneksel Twelver'lar Tanrı'nın isimlerinin O'nun tarafından yaratıldığına ve O'nun sıfatları olmadığına inanırlar. Bir isim yaratılmış harflerin bir kombinasyonudur, sıfatlar ise bu ismin ima ettiği şeylerdir. El-Kafi'de, her kim Tanrı'nın isimlerine taparsa, Tanrı'yı inkâr etmiş olur, çünkü onlar Tanrı değildir. ⓘ
Yaratıcılığın Tevhidi
El-Hur El-Emilly, insanların eylemleri dışında her şeyi Tanrı'nın yarattığını belirtir. ⓘ
Bazı Twelver'lara göre, Yaratıcılık Tevhidi, Tanrı'dan başka yaratıcı olmadığı anlamına gelir, yani evrenin nedenleri ve etkileri Tanrı'dan bağımsız değildir, tıpkı özünde bağımsız olmayan varlıklar gibi. Motahari'ye göre Allah'tan başka hiçbir güç yoktur. ⓘ
Rububiyet Tevhidi
Rububiyet tevhidi, dünyanın yönetiminin ve insanların yalnızca Allah'a ait olduğu anlamına gelir. Bu rububiyet tevhidinin iki yönü vardır: yaratıcı yönetim (tedbir tekvini) ve dini yönetim (tedbir teşrii). ⓘ
Son olarak ibadette birlik, yani yalnızca Allah'a ibadet edilmeye layıktır. Morteza Motahhari'ye göre ibadette tevhit, her türlü sahte ibadeti (cinsel arzulara, paraya veya prestije tapınma gibi) reddetmek anlamına gelir ve Kur'an'ın dediği gibi, bir emre itaat etmek için yapılan her eylem ibadettir. ⓘ
Şirk
Tevhid'in karşıtı şirktir. Bu, dünyanın birden fazla ilkesi veya kutbu olduğuna dair bir inançtır. ⓘ
Mistik ve filozof Morteza Motahhari'ye göre, teorik Tevhid'in Şirk'ten farkı, her gerçekliğin ve varlığın özünde, sıfatlarında ve eyleminde O'ndan (O'ndanlık (Arapça: انّالله)) olduğu fikrinin kabul edilmesidir. Peygamberlerin her doğaüstü eylemi, Kur'an'ın işaret ettiği gibi Allah'ın izniyledir. Pratikte şirk, bir şeyi Tanrı'dan bağımsız, kendi başına bir amaç olarak varsaymaktır, ancak onu Tanrı'ya (O'na (Arapça: انّاالیه)) giden bir yol olarak varsaymak Tevhid'dir. ⓘ
Allah'ın Adaleti
Ali, Tanrı'nın Adil olduğu ve Adaletin Kendisi olduğu ve Adalet erdeminin ondan insanların ruhlarına aktığı konusunda ısrar eder. O Adalet olduğu için, yaptığı her şey Adildir. Şiilik, Adaleti İlahi doğaya içkin olarak kabul eder, yani Tanrı adaletsiz davranamaz, çünkü adil olmak onun doğasıdır. ⓘ
Yaratılışta Adalet
İkiciler, 20:50 ayetinde belirtildiği gibi, Allah'ın her varlığa kendisi için uygun olanı verdiğine inanırlar: Rabbimiz, her şeye tabiatını veren, sonra da ona doğru yolu gösterendir. ⓘ
Dinsel Dağıtımda Adalet
Allah her insana elçiler göndererek yol gösterir ve onlara kapasitelerini aşan yükümlülükler yüklemez. Muhammed Esed'in Kur'an Mesajı adlı eserinde, 20:50 ayetinin yorumu şu şekildedir: O (Musa) (Firavun'a) şöyle cevap verdi: "Bizim Mevlâmız, var olan her şeye gerçek doğasını ve biçimini veren, sonra da onu [gerçekleşmesi için] yönlendirendir. ⓘ
Karşılığında Adalet
Tabatabaî, Allah'ın adaletinin erdemli ve kötü insanların birbirinden ayrılmasını gerektirdiğini, erdemlilerin iyi bir hayat, kötülerin ise sefil bir hayat sürdüğünü belirtir. O, tüm insanların inançlarını ve amellerini gerçeğe göre yargılayacak ve herkese hakkını verecektir. O zaman insan için her şeyin hakikati olduğu gibi ortaya çıkacaktır. İmanı ve iyi amelleri sayesinde Tanrı ile dostluk kurabilir. İnsanın amellerinin şekli ruhuna eklenir ve gelecekteki yaşamının sermayesi olan ona eşlik eder. 96:8 ayeti Tanrı'ya geri dönmeyi ifade eder. ⓘ
Kader ve Özgür İrade
Twelvers'in rivayetlerine göre, Tanrı İnsanların eylemlerini yaratmaz ve bunun yerine tamamen insanlar tarafından yaratılırlar. Musa Al-Khadhim'in bir rivayetine göre, eğer Tanrı insanların eylemlerini yarattıysa, o zaman insanları bunun için cezalandırmamalıdır. Cafer El-Subhani, Tanrı'nın adaletinin insanların eylemlerinin Tanrı tarafından yaratılmamasını gerektirdiğini, aksi takdirde Tanrı'nın kötü eylemlerin faili olacağını savunur. Şiilikte kader reddedilir. ⓘ
Bununla birlikte, bazı filozoflar insan ve eylemleri de dahil olmak üzere tüm varoluşun O'nun yaratımı olduğuna inanmaktadır. Ancak eylemlerin iki boyutu vardır. Birincisi eylemin özgür irade ile gerçekleştirilmesi, ikincisi ise Allah'ın insanlara eylemi gerçekleştirme gücü verdiği iradesi ile bu eylemin yaratılmasıdır. Sadreddin Şirazi şöyle der: "Tanrı, yüce olsun, her türlü kötülüğü yapmaktan uzaktır ve dilediği gibi hükümranlığını sürdürür. " ⓘ
Tanrı'nın insanların eylemlerini yarattığı görüşü geleneksel Twelver'lar tarafından reddedilmektedir. ⓘ
Kutsal mekânlar
kutsal alan | konum ⓘ |
---|---|
Mescid-i Haram | Mekke |
Al-Masjid an-Nabawi | Medine |
El-Haram El-Şerif | Kudüs |
İmam Ali Camii | Necef |
İmam Hüseyin Türbesi | Kerbela |
Al-Baqi' | Medine |
Jannat al-Mu'alla | Mekke |
Seyyide Zeynep Camii | Şam |
Al Abbas Camii | Kerbela |
Seyyide Rukayye Camii | Şam |
Bab al-Saghir Mezarlığı | Şam |
İmam Rıza Türbesi | Meşhed |
Al-Kadhimiya Camii | Bağdat |
El-Askeri Camii | Samarra |
Fatima Masumeh Türbesi | Kum |
Peygamberlik
Cafer Sadık atalarından Muhammed'in bir hutbesinde şöyle dediğini nakleder: "[Allah] yarattıklarına karşı kesin hücceti olsunlar ve onlara gönderdiği elçiler de kendilerine karşı şahit olsunlar diye insanlara elçiler gönderdi. İçlerinden müjdeleyici ve uyarıcı peygamberler gönderdi. " Tabatabaî, Allah'ın peygamberler göndererek insanların hidayetini mükemmelleştirdiğini belirtir; vahyedilen yasanın öğretileri ve uygulamaları mükemmelliğe ulaştığında, peygamberlik de sona erer. Bu nedenle Kur'an, İslam'ın son ve en mükemmel din olduğuna ve Muhammed'in "peygamberlerin mührü" olduğuna işaret eder" diye ekliyor. El-Hilli, "Peygamberlerin meleklerden daha faziletli olduğunu, çünkü peygamberlerin akıl gücüyle çatıştıklarını ve onu akla boyun eğmeye zorladıklarını" belirtir. " ⓘ
Melek
Meleklerin varlığına inanmak İman esaslarından biridir. Işıltılı ve ruhani bir öze sahip görünmeyen varlıklar olan melekler, Tanrı ile görünen dünya arasında aracılık ederler. Öz bakımından üstün olmalarına rağmen melekler insanlardan daha aşağıdır, çünkü insan Tanrı'nın suretini yansıtabilir. 2:34 ayeti insanoğlunun üstünlüğünü ima eder. Tanrı Kuran'ı Muhammed'e, aynı zamanda Mi'rac'ta ona rehberlik eden Cebrail aracılığıyla vahyetmiştir. Melekler insanların yaptıklarını kaydederler. Allah'ın emirlerini yerine getirirler ve O'ndan önce gelmezler 21:27. İzzeddin Kaşani meleklerin derece ve makam bakımından farklı olduklarını söyler. Bazıları Mükemmellik Eşiği'ne tutunur, diğerleri ise yaratılışın işlerini yönetir. El Kazvini, Kur'an ve hadislere dayanarak onları Arş'ın Taşıyıcıları, Ruh, yaratılış ilkesine göre yerin ve göğün tüm işlerini yönetir; İsrafil, ruhları bedenlere yerleştirir ve Kıyamet Günü sûr'a üfleyecektir. Muhammed'e vahyi götüren Cebrail. Mikail, Azrail, ölüm meleği. Sadece Tanrı'yı öven melekût (el-karrūbiyyūn). Yedi göğün melekleri ve koruyucu melekler, bunlardan ikisi insanlarla ilgilidir. Yardımcı melekler, insana bereket getirirler. Kabirdeki ölüleri sorgulayan Münker ve Nekir. Yolcular, Harut ve Marut da bunlar arasındadır. ⓘ
Vahiy
Tabatabaî, genel hidayet tezine göre, insan aklının mükemmel mutluluk yasasını (Sa'adah) algılayamayacağı ve yaratılış süreci boyunca bunu elde edemeyeceği için, bu yasanın genel bir farkındalığının olması ve herkesin ulaşabileceği bir yerde olması gerektiğini ifade eder. Hayatın gerçek görevlerini kavrayan ve bunları insanın erişimine sunan insanlar olması gerektiğini de ekler. Tabatabaî, akıl ve duyu dışında kalan bu algılama gücüne peygamberlik bilinci ya da vahiy bilinci demektedir ki 4:163 ayeti bu algıya yani vahye işaret etmektedir. Tabatabaî vahyin alınmasını, korunmasını ve yayılmasını ontolojik hidayetin üç ilkesi olarak tanımlar. Peygamberlerin vahiy yoluyla elde ettikleri şey, doktrin ve pratik ya da yöntemden oluşan dindir. Ayrıca, zamanın geçmesi ve toplumun tedricen gelişmesiyle birlikte, vahyedilen yasadaki tedrici gelişmenin açıkça görüldüğünü de ekler. Tanrı'nın konuşması insana üç yolla ulaşır: vahiy ya da ilahi ilhamla; bir perdenin arkasında insan Tanrı'nın konuşmasını duyabilir ama onu işitemez; ya da bir elçi, bir melek ilhamı insana iletir. 72:26-28 ayetlerinde vahyin bütünlüğünü iki tür koruyucu korur: peygamberi her türlü hataya karşı koruyan bir melek, melekleri ve peygamberleri koruyan Allah. ⓘ
Mucize
Tabatabaî mucizeyi, peygamberlik iddiasını kanıtlamak için peygamber ve Allah dostları tarafından bir meydan okuma olarak gösterilen ve Allah'ın izniyle gerçekleşen doğaüstü bir olay olarak tanımlar. Mucizenin kendi zamanındaki insanların taleplerine göre olması gerektiğini belirtir. Mucizenin nübüvvet iddiasıyla ayrılmaz bir bağı olduğunu, aklın ve düşüncenin ötesinde olduğunu da ekler. El-Hilli mucize ile "normal olmayan bir şeyin varlığa getirilmesi ya da normalde var olan bir şeyin normalliği bozacak ve (ortaya konan peygamberlik) iddiasına uygun düşecek şekilde ortadan kaldırılmasını" kasteder. " Sobhani mucizeler ile olağanüstü eylemler arasında bazı farklar görür. Mucizelerin öğretilebilir olmadığını ve herhangi bir ön eğitim olmaksızın gerçekleştirildiğini belirtir. Tanrı'nın sonsuz gücünden kaynaklandıkları için mucizeler tartışılmazdır. Mucizeler sınırsız çeşitliliktedir. Mucizeler genellikle dünyevi konulardan ziyade ruhani konularla ilgilidir. ⓘ
İmamet ve Velayet
Ziyarat ve Tevessül
Ziyare (kelime anlamı: ziyaret), saygı/sevgiyi ifade etmek ve göstermek ve manevi bereket elde etmek için dini liderlerin veya onların mezarlarının önünde bulunmak anlamına gelen dini bir uygulamadır. İmamların ziyaret edilmesi bizzat imamlar ve Şii tarihinin erken dönemlerinden itibaren Şii âlimler ve fakihler tarafından dahi tavsiye edilmektedir. Şii hacılar için en popüler yerler arasında Irak'ta Necef ve Kerbela, İran'da Kum ve Meşhed ve Suriye'de Seyyide Zeynep yer almaktadır. ⓘ
Şiilere göre imamlar, Allah'tan ilham ve bir dereceye kadar vahiy aldıkları için saygı görürler. ⓘ
Tevessül, Arapça bir kelime olup ve-sa-la- wasilat (Arapça: وسيلة-وسل) kökünden türemiştir. Vesile, bir kişiye, hedefe veya amaca yaklaşmak, ulaşmak veya elde etmek için kullanılan bir araçtır. ⓘ
Şiiler için: hedeflere ulaşmak için faktörlerden yararlanmak doğaldır, ancak bu faktörler Allah'tan bağımsız olarak alınmamalı ve Kur'an ve hadislerde belirlenmiş olmalıdır. Bu araçlar dua, sadaka gibi Allah'a yakınlaşmaya neden olan her şey olabilir. ⓘ
İsmet
Şii teolojisinde İsmet, "kusursuzluk", "günaha karşı bağışıklık" ve "yanılmazlık" anlamına gelir. "İsmet insana atfedildiğinde, kavram "itaatsizlik eylemlerini işleme gücüne sahip olmasına rağmen bunlardan kaçınma yeteneği" anlamına gelir. Peygamberler ve İmamlarda olduğu gibi, İsmet, Allah'ın yanılmazları önce temiz bir fıtratla donatarak, sonra sırasıyla onları büyük mükemmelliklerle kutsayarak, muhaliflere karşı sağlam bir irade vererek, üzerlerine sükûnet indirerek (as-Sakine) ve kalplerini ve zihinlerini günahtan koruyarak koruması ile gerçekleşen İlahi bir lütuftur. ⓘ
Twelvers teolojisine göre, Muhammed'in halefi, sadece toplumu adaletle yönetmekle kalmayıp, aynı zamanda şeriatı ve onun ezoterik anlamını koruyabilen ve yorumlayabilen yanılmaz bir insan bireyidir. Muhammed'in ve imamların sözleri ve eylemleri, toplumun izlemesi gereken bir rehber ve modeldir; bu nedenle, hata ve günahtan arınmış olmalı ve Muhammed aracılığıyla ilahi kararname veya nass ile seçilmelidirler. ⓘ
Twelver'lara göre İslam peygamberi Muhammed, kızı Fatıma Zehra ve On İki İmam, İsmet teolojik kavramı altında yanılmaz olarak kabul edilir. Buna göre, günah işleme gücüne sahiptirler ancak doğaları gereği bunu yapmaktan kaçınabilirler. Yanılmazların, üstün doğrulukları, bilinçleri ve Tanrı'ya olan sevgileri nedeniyle eylemlerinde yalnızca Tanrı'nın arzusunu takip ettiklerine inanılır. Aynı zamanda pratik konularda, insanları dine çağırmada ve ilahi bilgiyi algılamada hatadan muaf oldukları kabul edilir. Şiiler On Dört Yanılmaz'ın yaratılışın geri kalanından ve diğer büyük peygamberlerden üstün olduğuna inanır. ⓘ
Tarihsel açıdan bakıldığında Wilferd Madelung, Muhammed'in ailesi olan Ehl-i Beyt'in arındırılmasının Kur'an'daki Arındırma Ayeti ile garanti altına alındığını iddia etmektedir. Donaldson, Muhammed'in ölümü ile On İkinci İmam'ın ortadan kaybolması arasındaki dönemde Şii teolojisinin gelişiminin İsmet kavramını ortaya çıkardığına ve bunun da kavramın önemini artırdığına inanmaktadır. Ann Lambton, İsmet teriminin ya da kavramının ne Kuran'da ne de kanonik Sünni hadislerinde yer aldığını iddia etmektedir. Görünüşe göre ilk kez İmamiyye tarafından, belki de İmam'ın günahtan muaf (ma'sum) olması gerektiğini savundukları Hicri takvimin ikinci yüzyılının başlarında kullanılmıştır. Hamid Algar'a göre İsmet kavramına hicri ikinci asrın ilk yarısı gibi erken bir tarihte rastlanmaktadır. Hicri takvimin dördüncü ve beşinci yüzyıllarındaki Şii âlimler, Muhammed'in ve On İki İmam'ın yanılmazlığını giderek daha katı bir biçimde tanımlamışlardır; ta ki bu doktrin onların göreve gelmeden önce ya da geldikten sonra herhangi bir günah işlemelerini ya da kasıtsız hata yapmalarını dışlayana kadar. ⓘ
Gaybet
Twelver'lere göre Abbasiler dönemindeki koşullar Hasan el-Askerî'nin oğlu Mehdi'nin doğumunu gizlemesine neden olmuştur. ⓘ
Kıyamet Günü
Şii teolojik doktrinine göre, insanlar Tanrı'dan geldikleri için Tanrı'ya geri döneceklerdir ve bu insanların peygamberliğe verdikleri tepkiyle ilgilidir. Kur'an 23:115'e göre, eylemleri mutlak gerçek olan Tanrı'nın insanı amaçsız yaratmadığını savunurlar. Bu dünyanın niteliği karşılık vermeyi imkânsız kılarken, Tanrı'nın adaleti herkesin kendi eylemlerine göre karşılık görmesini gerektirir. Tabatabaî ölümü, hayatın bir aşamasından başka bir ebedi aşamaya geçiş olarak tanımlar. 21:47 ayeti, insanların amellerinin ve niyetlerinin tartıldığı adalet terazisinin hassasiyetine işaret eder. ⓘ
Dönüş (Rec'a)
İkiciler, Mehdi'nin ortaya çıkışından sonra Müslümanlardan bir grubun bu dünyaya geri dönmesini ifade eden Geri Dönüş'e inanırlar. Bu inancın temeli, Kuran'da bahsedildiği gibi geçmiş toplumlardaki ölülerin diriltilmesine ve Kıyamet Günü'ndeki dirilişe dayanmaktadır. Sobhani, dirilişin hem beden hem de ruh için olduğunu belirtmektedir. Kur'an 17: 51, "Bizi kim diriltecek?" diye soranlara şöyle cevap verir: "Sizi ilk defa çıkaran O'dur. " Başka bir yerde, ayet 22: 5-6, kıştan sonra bahar mevsiminde yeryüzünün yeniden canlanması gibidir. Ayrıca 36:79 ayetinin, Diriliş'te diriltilen kişinin yeryüzünde hayatta olan kişi olduğunu ima ettiğini ekler. Bedenin diriltilmesinden ve ruhun tekrar bedene katılmasından maksat, bedenin yokluğu ile tecrübe edilemeyen ve hissedilebilir olan mükâfat ve cezaları tecrübe etmesidir. Manevi dirilişten maksat ise ruha has olan mükâfat ve cezaları müşahede etmektir. ⓘ
Kıyamet Günü
Allah tüm insanları diriltecek ve dünyadaki yaşamları hakkında sorgulanmak üzere Allah'ın huzurunda duracaklardır. O gün insanlar iki gruptur: Kitaplarını sağ elleriyle alan cennet ehli ve yüzleri aydınlık olanlar ile kitaplarını sol elleriyle alan cehennem ehli ve yüzleri karanlık olanlar. 41:21 ayetinin de işaret ettiği gibi, kıyamet günü kâfirlerin kulakları, gözleri ve derileri, "Allah bizi konuşturdu - O her şeyi konuşturur" diyerek aleyhlerinde şahitlik edecektir. ⓘ
Şefaat
Şefaat inancı Kur'an, 21:28, 10:3, 53:26 ve Sünnet'ten kaynaklanmaktadır. Muhammed, melekler 53:26, imamlar ve şehitler Tanrı'nın iradesiyle şefaatçiler arasındadır. Muhammed, Tanrı'nın kendisine verdiği armağanlardan birinin büyük günah işleyenlere şefaat etme hakkı olduğunu ifade etmiştir. Kur'an'da anlatıldığına göre Yakup'un oğulları babalarından kendileri için şefaat etmesini istemişler ve babaları da bunu söz verdiği zamanda yapacağına dair onlara söz vermiştir. ⓘ
Şeriat (Furu al-Din)
Nasr'a göre Şeriat'ın kökü, tüm erkek ve kadınların izlemesi gereken yol anlamına gelen Şrdir. Şeriat ya da İslam'ın İlahi Yasası, Allah'ın iradesinin somutlaşmış hali olan İslam'ın ritüel, yasal, etik ve sosyal yönleridir. Ahirette mutluluğu elde etmek için bir Müslüman'ın hayatını beşikten mezara kadar yönetir. Haqiqah'a girmek için bir Müslüman'ın resmi hukukun içinde yer alan Şeriat'ı takip etmesi gerektiğini de ekler. Şeriatın bu iç kısmı Tariqah'tır. Şeriat, İslami ritüeller için geçerli olan tüm bağlaçlar olan İbadat (ibadet) ve her türlü sosyal, politik ve ekonomik işlemi içeren muamelattan oluşur. Şeriat tüm fiilleri beş kategoriye ayırır: farz (vacip), tavsiye edilen (mendup), kınanan veya iğrenç (mekruh), yasaklanan (haram) ve İlahi Kanun'un kayıtsız kaldığı fiiller (mubah). Eylemin değerlendirilmesi Şeriat temelinde yapılır. Allah nihai yasa koyucudur (Şeriat) ve Şeriatın kökleri Kur'an'dadır. Hadis ve Sünnet, Şeriatın ikinci kaynakları ve Kur'an'ın tamamlayıcılarıdır. Şeriat değişmez ilkelere sahiptir ancak yeni durumlara uygulanabilir.
- Salat (Namaz) - "bağlantı" anlamına gelir, Farsça ve Urduca'da namāz olarak adlandırılan beş günlük namazı oluşturur.
- Sawm (Oruç) - Farsça'da rūzeh olarak adlandırılan kutsal Ramazan ayı boyunca tutulan oruç.
- Zekât (Yoksullara verilen oran) - sadaka. Zekat "arındırmak" anlamına gelir.
- Khums ("Birikimin beşte biri") - vergi.
- Hac (Hac ziyareti) - Mekke'ye hac ziyareti gerçekleştirmek.
- Cihat (Mücadele) - Tanrı'yı hoşnut etmek için mücadele etmek. Daha büyük, içsel cihat, hayatın her alanında kişinin içindeki kötülüğe karşı verdiği mücadeledir ve cihâd-ı ekber olarak adlandırılır. Daha küçük ya da harici cihat ise kişinin yaşamının her alanında çevresindeki kötülüğe karşı verdiği mücadeledir ve cihâd aşgâr olarak adlandırılır. Bu, "Kutsal Savaş" anlamına gelen yaygın modern yanılgı ile karıştırılmamalıdır. Hakikati yazmak (cihâd bil kalem "kalem mücadelesi") ve bir zalimin karşısında hakikati söylemek de cihadın biçimlerindendir.
- Adil olanı emretmek.
- Kötülüğü yasaklamak.
- Tevella - Ehl-i Beyt'i ve onların takipçilerini sevmek.
- Teberra - kendini Ehl-i Beyt'in düşmanlarından ayırmak. ⓘ
Şehadet (İman beyanı)
Şia, Tanrı'nın birliğini ve elçisi Muhammed aracılığıyla ilahi rehberliği paylaşırken, topluluğun ruhani ve ahlaki rehberliği için Tanrı'nın Muhammed'e Ali'yi topluluğun lideri olarak ataması talimatını verdiğini ve bunun Gadir Humm'da halka açıklandığını savunur. Sünniler ile birlikte Twelverler, çoğu geleneksel ekole göre bir kişinin Müslüman olması için gereken tek şeyin Arapça şehadet kelimesini dürüst bir şekilde okuması olduğu konusunda hemfikirdir. Twelver'ların büyük bir çoğunluğu genellikle Şehâdet'in sonuna ʻAlîyun veliyu'l-Lâh (علي ولي الله "Ali Allah'ın vekilidir") ekler. Bu, ʻAlî'nin Allah ve Muhammed'le birlikte Müminlerin Lideri olduğuna tanıklık eder ki Şii teologlar bunun kanıtını Kur'an'da bulurlar. [Kur'an 5:55] <span title="Kaynak: İngilizce Vikipedi, Bölüm "Shahada (Declaration of faith)"" class="plainlinks">[https://en.wikipedia.org/wiki/Twelver_Shi'ism#Shahada_(Declaration_of_faith) <span style="color:#dddddd">ⓘ</span>]</span>
Dua
Namaz, ergenlik çağından ölene kadar kadın ve erkek tüm Müslümanların yerine getirmekle yükümlü olduğu İslam'ın en temel ibadetidir. Namazlar Mekke'deki Kabe'ye doğru günde beş kez kılınmalıdır: sabahın erken saatlerinde, şafakla gün doğumu arasında; öğlen; öğleden sonra; gün batımında ve gece yarısından önce. Namazdan önce ezan okunur ve abdest alınır ve namaz, sahibinin izni olduğu sürece açık ya da kapalı herhangi bir temiz zeminde kılınabilir. Namaz birimleri (rekat) sabah iki, öğle dört, öğleden sonra dört, akşam üç ve yatsı dörttür. Şia korku, sevinç, şükran gibi özel durumlarda, hacda ve Ramazan sonunda namaz kılar. Sünniler ve Twelverler arasında namaz ritüelinin nasıl gerçekleştirildiği konusunda küçük farklılıklar vardır. Şîʻa, namaza hazırlık için yapılan arınma ritüelinde (yüzün, kolların, ayakların vb. yıkanması ve bazı duaların söylenmesinden oluşan) ayakların ıslak elle mesh edilmesini yeterli görür. Ayrıca Şîʻa abdest ritüeli sırasında kulakların içini temizlemek için parmaklarını kullanmaz. Arınma için bir ön koşul, arınma ritüelini gerçekleştirmeden önce kişinin temiz olmasıdır. ⓘ
Namaz sırasında toprak, yenmeyen yapraklar veya ağaç üzerine secde etmek Câferî mezhebine göre tercih edilir, zira bu üç şey Muhammed tarafından özellikle teyemmümden bahseden hadislerde en temiz kabul edilen şeylerdir. Bu nedenle birçok Şîʻa, günlük namazlarında üzerine secde ettikleri bir türbe, genellikle kutsal bir mekânın zemininden alınan küçük bir toprak parçası veya odun kullanır. ⓘ
Câferî görüşe göre, namazın kıyam pozisyonu sırasında eller düz bir şekilde aşağıya doğru sarkıtılmalıdır. Câferîler beş vakit namazın farz olduğunu kabul etmekle birlikte, günün bu namazların vakitlerinin çakıştığına inandıkları bölümlerinde ikinci ve üçüncü namazlar ile dördüncü ve beşinci namazları birbiri ardına kılmayı uygun görürler. ⓘ
Oruç
Nasr, Oruç'un Ramazan ayı boyunca fecrin doğuşundan güneşin batışına kadar yiyecek, içecek ve cinsel ilişkiden uzak durmak olduğunu belirtmektedir. Oruç aynı zamanda kişinin zihnini ve dilini kötü düşünce ve sözlerden uzak tutmasını gerektirir. Ergenlik çağından itibaren oruç tutabilecek fiziksel güce sahip oluncaya kadar farzdır. Hastalara, yolculara ve emziren annelere oruç farz değildir, ancak mümkünse tutamadıkları günleri kaza etmeleri gerekir. Tabatabaî'ye göre, Arapça: الصوم (Oruç), bir şeyden uzak durmak anlamına gelir ve daha sonra dinin gelişiminde, niyetle (niyyet, النّيّة) fecrin doğuşundan güneşin batışına kadar bazı belirli şeylerden uzak durmaya uygulanmıştır. Oruç dindarlıkla sonuçlanır, yani kendini dünyevi hazlardan alıkoymak ruhun mükemmelleşmesiyle sonuçlanır. Ayrıca, kişinin kendisini Rabbinden uzaklaştıran şeylerle ilgilenmesi gerektiğini ve buna takva denildiğini ekler. Helal olan şeylerden uzak durmak, haramlardan uzak durmaya ve Allah'a yaklaşmaya sebep olur. Ramazan ayının sonu bayram namazı ile gelir ve bu namazdan sonra bu ay boyunca kişinin kendisi ve ailesi tarafından yenmeyen tüm yemeklerin maliyetine eşit bir miktar para genellikle yoksullara verilir. ⓘ
Hums ve Zekat
Zekat terimi Arapça'da saflık ile ilgilidir. Kişinin fazla servetinin farklı değerli mallar için belirli oranlarda yıllık olarak vergilendirilmesidir. Servetin yeniden dağıtıldığı ve servetin küçük bir elitin elinde birikmesinin engellendiği bir tür sosyal refah programıdır. Aynı zamanda kişinin servetinin ritüel olarak arındırılması olarak da görülür. Beşte bir anlamına gelen Khums (خمس), net gelir üzerinden (tüm masraflar ödendikten sonra) alınan yıllık beşte bir vergidir. Bu vergi Muhammed'e, ailesine, yetimlere, muhtaçlara ve yolculara harcanır. Hums'un yarısı Muhammed'in mirası olan İmam'ın payıdır ve İmam'ın yokluğunda İmam'ın temsilcisi olarak Marja'ya ödenir. ⓘ
Zekâta tabi olan mallar yedi tanedir:
- kâr veya gelir fazlası.
- Gayrimeşru servetle karışmış olan meşru servet.
- madenler ve mineraller.
- Denizden dalarak elde edilen değerli taşlar.
- hazineler.
- Zimmi bir kafirin bir Müslüman'dan satın aldığı arazi.
- savaş ganimetleri. ⓘ
Yedi varlık için hums zorunludur: Kazanılmış karlar, net gelir (tüm masraflar ödendikten sonra), Zekat veya sadaka mahsullerden, çiftlik hayvanlarından, altın, gümüş ve nakit paradan alınır ⓘ
İslam hukuku terminolojisinde, "bir kişinin servet olarak elde ettiği ve İslami bir vergi olarak ödenmesi gereken belirli malların beşte biri" anlamına gelir. Şia'ya göre, Kur'an'da khums'a uygun mallar Ghanima (الْغَنيمَة) olarak adlandırılır. Arapça Ghanima kelimesinin iki anlamı vardır ⓘ
- "savaş ganimeti" veya "savaş ganimeti"
- kazanç veya kar ⓘ
Sünniler bu kelimeyi sadece "savaş ganimeti" veya "savaş ganimeti" olarak tercüme etmektedir. Twelver'lar, Ghanima kelimesinin yukarıda belirtildiği gibi iki anlamı olduğu görüşündedir; ikinci anlam, İslami bankacılık terimi olan al-ghunm bil-ghurm'un "kayıp veya risk sorumluluğuna eşlik eden kazançlar" anlamına gelen yaygın kullanımıyla gösterilmektedir. ⓘ
Ayrıca, meşhur bir duada, öğle namazından sonraki duada, kişi Allah'tan kendisine lütuflarını bahşetmesini ister, kişinin istediği bu lütuflardan biri de her salih amelden elde edilen fayda veya kazançtır, Burada kullanılan kelimenin el-gannima (وَالْغَنيمَةَ مِنْ كُلِّ بِر ) olması kelimenin ikinci anlamına uygundur. ⓘ
Hac
Hac, Müslümanların Mekke'deki Kabe'ye yaptıkları en büyük ziyarettir. Bu ayin, Kabe'nin etrafında tavaf etmeyi, belirli hareketleri, duaları ve Mekke'de ve Sünnete göre bitişik kutsal alanlarda bir hayvanın kurban edilmesini içerir. Müslümanlar, Hac ibadetini samimiyetle yerine getirdikleri takdirde günahlarının Tanrı tarafından bağışlanacağına inanırlar. Hac, Zilhicce ayında yapılır ve fiziksel ve mali gücü olan tüm Müslümanlar için farzdır. Bir de yılın geri kalanında yapılan daha küçük hac ya da hacc-ı umre vardır. ⓘ
Cihat
Nasr'a göre Cihad, kelime anlamı olarak hayatın tamamında Allah yolunda çaba göstermek demektir. Şia, Cihad doktrinini doğrudan Velayet ya da İmam'a biat ile ilişkilendirir, yani Cihad'ı gerektiren durumu ayırt edebilecek olan İmam'dır ve sadece bu tür bir Cihad cennete girmeye neden olabilir. Nasr, hem dışsal hem de içsel dengenin ruhani uçuşun ön koşulu olması nedeniyle, tüm Müslümanların dengeyi korumak için her türlü dışsal ve içsel güce karşı cihat etmeleri gerektiğini belirtir. Dışa yönelik Cihat, İslam dünyasının İslam dışı güçlere karşı savunulmasıyla ilgilidir. Ayrıca kişinin onurunu, ailesini ve haklarını savunmasını ve tüm çevrede adaleti tesis etmesini de içerir. Ancak bu küçük cihat, insanın asaletine karşı olan tüm güçlere karşı savaş olan daha büyük bir cihatla tamamlanmalıdır. Manevi açıdan bakıldığında İslam'ın şehadet, namaz... gibi tüm rükünlerinin bu iç cihadın uygulanması için silahlar olduğunu da ekler. Dolayısıyla içsel Cihat, İslam'ın nihai mesajı olan Bir'i gerçekleştirmenin yoludur. Bu içsel cihat, insanın her nefesi, her şeyin kaynağı olan ve her şeyin kendisine döndüğü o gerçekliği yankılayıncaya kadar devam eder. Nasr, her dini eylemin Cihat olduğunu çünkü kişinin tutkulu nefsi ile ölümsüz ruhun talepleri arasında bir mücadele olduğunu ekler. İslam, Cihadı kişiyi Tanrı'dan uzaklaştıran her şeye karşı bir dikkat olarak görür. Şia, Cihadın saldırganlık olarak değil savunma olarak meşru olduğuna inanır. Cihat masumlara karşı yapılamaz ve düşmana Adalet ve nezaketle davranılmalı ve Cihat öfke temelinde değil hakikat temelinde yapılmalıdır. Cihadda kadınların, çocukların, hatta hayvanların öldürülmesi ve yok edilmesi yasaktır. ⓘ
Tevella ve Teberra
Muhammed sevgisi tüm Müslümanların görevidir ve Tanrı sevgisinin anahtarıdır. Tanrı'yı sevmek için Tanrı'nın da onu sevmesi gerekir ve Tanrı, elçilerini sevmeyeni sevmez. ⓘ
Adil olanı emretmek ve kötü olanı yasaklamak
Bir Müslüman erdemli bir yaşam sürmenin yanı sıra, diğer tüm Müslümanlara da aynısını yapmalarını ve yasaklanan tüm kötü alışkanlıklardan kaçınmalarını emretmelidir. ⓘ
Farklılıklar
İkiyüzlülük (Takiyye)
Şia'ya göre, dine göre hareket etmek herkesin görevidir, ancak bir inancın ifadesi kişinin hayatını, onurunu ve malını tehlikeye atıyorsa, 16: 106 ayetinin ima ettiği gibi inancını gizleyebilir. Bu, zalimlerin karşısında zayıflar için bir silah gibidir. Eğer takiyye dinin veya dinin esaslarının ortadan kalkmasına sebep oluyorsa haramdır ve Müslümanların canlarını feda etmeleri gerekir, ancak öldürülmelerinde bir fayda yoksa takiyye yapmaları gerekir. Dinin doktrinlerinin öğretilmesi konusunda takiyyeye yer yoktur. Şia, inançlarına düşman olan rejimlerin yönetimi altında azınlık olduğu için, yok olmalarını önlemek amacıyla ihtiyatlı davranmayı tercih etmektedir. ⓘ
Henry Corbin, "bu uygulamanın İmamlar tarafından sadece kişisel güvenlik nedeniyle değil, aynı zamanda yüksek doktrinlere duyulan mutlak saygının gerektirdiği bir tutum olarak başlatıldığını belirtir: gerçeği dinleme ve anlama yeteneğine sahip olanlar dışında hiç kimsenin onları dinlemeye kesinlikle hakkı yoktur. " ⓘ
Mut'a: Geçici evlilik
Nikâh el-Mut'a, Nikah el Mut'a (Arapça: نكاح المتعة, ayrıca Nikah Mut'a, kelime anlamıyla "zevk evliliği") veya sighah, Usuli Şii Şeriat (İslam hukuku) okullarına göre, önceden belirlenmiş bir süreye sahip olan ve sonrasında evliliğin otomatik olarak feshedildiği sabit zamanlı bir evliliktir. Daimi evliliğe benzer şekilde ön koşul olarak kabul edilebilecek birçok şartı vardır. Ancak Sünniler tarafından haram (yasak) olarak kabul edilir. Bu oldukça tartışmalı bir fıkıh konusudur; Sünniler ve Şiiler bunun caiz olup olmadığı konusunda taban tabana zıt görüşlere sahiptir. Ancak bazı Sünni Müslümanlar Nikah-ı Misyar'ı kabul etmektedir. ⓘ
Mutanın Muhammed'in zamanında var olduğu ve onun zamanının bir bölümünde yasaklanmadığı iddia edilmektedir. Bu temelde Şiiler, Muhammed zamanında izin verilen her şeyin daha sonra da izin verilmesi gerektiğine inanırlar. Mut'anın, 70:29 ayetinin işaret ettiği gibi, Muhammed'e vahiy geldiği zamandan Ömer'in zamanına kadar uygulandığı iddia edilmektedir. ⓘ
İçtihat (Fıkıh)
Ahbari ve Usuli ekolleri
Müçtehidin işlevini reddederek İmam'ın otoritesiyle kıyaslayan Molla Muhammed Emin el-Astarabadi (ö. 1626-27), halkın bizzat İmam'ın talimatlarını takip etmesinin Şia'nın rehberliği için yeterli olduğunu düşünerek müçtehidi gereksiz görmüştür. Ahbariler sadece peygamberin ve imamların hadislerine dayanır. Onları sistematik olmayan ve rasyonel yargıya müsamaha göstermeden tamamen doktriner olarak tanıyan Usuliler, kendilerini "hukuki ve özellikle siyasi konularda esnekliğe" sahip "müminlerin yaşayan sürekli liderliği" olarak tasvir etmişlerdir. Usuli, İçtihat ilkesi anlamına gelen Usul doktrinini ifade eder ve İlmu'l-Usul, Kur'an, hadis, icma' ve akla dayanarak hukuki standartların oluşturulmasıyla ilgilidir. İcma', oybirliğiyle varılan görüş birliğidir. Akl, Şii fıkhında, diğer dini delillerin uygulanabilir olmadığı durumlarda uygulanan beraat (dokunulmazlık), ihtiyat (tedbir), takyir (seçim) ve istishab (önceki durumda devamlılık) olmak üzere dört pratik ilkeye uygulanır. ⓘ
Fakihin velayeti
Şii siyasi düşüncesine göre, yanılmaz bir imamın yokluğunda, yetenekli bir fakih topluma liderlik etme sorumluluğunu üstlenir. Şii fıkhına göre, fıkhi otoritenin temeli, imamın dini ve siyasi otoritesinin de temeli olan nübüvvet ve ilmin (ilm) genişlemesi olarak imametten türetilmiştir. İslam, Müslüman kültürünün temeli olduğundan, uygulanabilmesi için hükümete ihtiyaç duyar ve İslami bir toplum kurmak İslami hükümetin amacıdır. İslami otorite toplumsal ihtiyaçlara İslami normlarla cevap verir. Allah'ın mutlak otoritesi Twelvers siyasi düşüncesinin temelidir, ancak otorite sahibi olmak isteyen herkes Allah tarafından atanmalıdır. Cafer es-Sadık, Hakim'den (Veli) bahsederken şöyle der: "Ben onu sizin üzerinize hakim tayin ettim. Böyle bir kişi bizim hükmümüze göre emreder (hüküm verir) ve ilgili kişi bunu kabul etmezse, o zaman Allah'ın hükmünü küçümsemiş ve bizi reddetmiş olur; bizi reddeden kişi aslında Allah'ı reddetmiş olur ve böyle bir kişi Allah'a ortak koşmaya [şirke] yakındır. " Humeyni, velayetin diğer tüm dini yasalar üzerindeki önceliğine ilişkin olarak şöyle demektedir: "Allah'ın en yüce elçisine verilen hükümet ya da mutlak velayet (elwilayat al-mutlaqa) en önemli ilahi yasadır ve yasanın diğer tüm hükümlerine göre önceliğe sahiptir. Eğer hükümetin yetkileri kanun hükümleri çerçevesiyle sınırlandırılsaydı, o zaman Muhammed'e yetki devri anlamsız bir olgu olurdu. " Şeyh el-Saduq ve Şeyh el-Tusi, Muhammed el-Mehdi'nin İshak ibn Yakub'a cevaben Muhammed ibn Osman el-Umari aracılığıyla şu ifadeleri kullandığı hadisi nakleder: "Meydana gelebilecek olaylar (el-havadis el-vaki'a) [hidayete ihtiyaç duyduğunuzda] öğretilerimizin aktarıcılarına (ruwat) başvurun, onlar size benim huccetimdir (kanıtımdır) ve ben de hepinize Allah'ın kanıtıyım (Huccetullah). " Cafer Sadık, 4:60 ayetine işaret ederek, tüm zamanlar için zalim hükümete atıfta bulunmayı yasaklar. " Aslında hukukçu otorite fikri, Allah'ın vahyinin yardımı olmaksızın ideal bir toplum kurmanın mümkün olmadığı inancına dayanır. Twelvers'a göre, hukukçu otorite Şeriat'ın toplumdaki rolüne vurgu yapar. El-Murtaza'ya göre, gerçek Liderler adına görev yapmak belirli koşullarda zorunludur: makamın doğru olanı emretmesini ve yanlış olanı yasaklamasını sağlamak, Şiileri korumak, Şiiler ölümle tehdit edilir, aksi takdirde. Geleneksel olarak, Muhammed'in Müslümanları yönetme yetkisini Ali'ye devrettiği önemli bir hadise dayanarak, İkiciler Ali ibn Ebi Talib'i ve sonraki on bir İmamı sadece dini rehberler değil, aynı zamanda siyasi liderler olarak görürler. Son İmam Muhammed el-Mehdi 941 yılında "gaybete" girdiğinden ve ahir zamana kadar geri dönmesi beklenmediğinden, bu durum Şiileri dini olarak onaylanmış bir yönetimden yoksun bırakmıştır. ⓘ
İlk Şii rejimi olan İran'daki Safevi hanedanlığı, Twelver inancını yaymış, Twelver yasalarını ülkenin yasası haline getirmiş ve Twelver alimlerini himaye etmiştir. Bunun için, on ikinci imam Muhammed el-Mehdi için "gerçekten meşru olmasa da" Safevi monarşisinin "bekleme döneminde en arzu edilen hükümet biçimi olarak kutsanacağını" savunan "yeni bir hükümet teorisi hazırladılar". Genel olarak Şiiler devlete karşı üç yaklaşımdan birini benimserler: ya devlete tam katılım, yani siyasette aktif hale gelerek politikaları etkilemeye çalışmak ya da devletle pasif işbirliği, yani asgari katılım ya da en yaygın olarak devlete karşı sadece hoşgörü, yani devletten uzak durmak. Bu durum İran Devrimi ile birlikte değişmiş, Ayetullah Humeyni ve destekçileri İran İslam Cumhuriyeti için yeni bir yönetim teorisi oluşturmuşlardır. Bu teori Humeyni'nin İslam hukukçusunun yönetimi olarak İslam hukukçusunun velayeti ve Muhammed'in "mirasçıları" olarak hukukçular teorisine dayanmaktadır. Bu teori, tüm Twelverler tarafından kabul edilmese de, Twelverlere özgüdür ve Dini Liderin bir İslam hukukçusu olması gereken en büyük Şii Müslüman ülke olan İran'ın anayasasının temelini oluşturur. ⓘ
İctihad ve Taklid (Bir alimin hükmünü kabul etmek)
İctihad ve taklidin kullanımı, cevabı Kur'an ve hadislerde olmayan dini ve hukuki bir sorunla ilişkilidir. İctihad konusunda Halm, dini malzeme sınırlı iken bir sorun ortaya çıktığında nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini açıklar. Burada insan aklı devreye girer; Tanrı kendi iradesini keşfetmesi için insana akıl vermiştir. Eğer gelenek (nakl) tarafından bir cevap verilmemişse, akıl (akl) devreye girmelidir. Geçici sorunlara çözüm bulmak için gösterilen bu akılcı çabaya İctihad (çaba gösterme) denir. İctihad, yeryüzünde Allah'ın İradesini gerçekleştirmek için mücadele etmek anlamına gelen cihad kelimesinden türetilmiştir. İctihadın ortacı müctehiddir (çaba sarf eden kişi). Arapça diline hakim olmalı ve Kur'an ve hadis temellerine aşina olmalıdırlar. Ayrıca fıkıh ve mantık ilkelerini de bilmelidirler. Uzman olmayan diğer müminler ise taklid yani yetkilendirme yetkisini kullanırlar; yani sıradan müminler uzmanlara kendileri adına karar vermeleri için yetki verirler. Müçtehit hata yaparsa, mümin onun hatasından sorumlu değildir. Yine de içtihat Şii teolojisini esnek hale getirir. İctihadın izleri, halkın hukuki sorunlarına cevap vermek üzere âlimler yetiştirdikleri İmamlar dönemine kadar uzanır. El-Bakır'ın Aban ibn Taghlib'e söylediği gibi: "Caminin kapısında otur ve insanlara fetva (hüküm) ver..." Nasr'a göre, müçtehitler zalim hükümete karşı bir muhafız görevi görüyorlardı ve dini ve sosyal işlevleri vardı. El-Karaki hocalarından, alimin dinin koruyucusu, İmam'ın halefi olduğu ve kaynaklardan akıl yürüterek sonuçlar çıkarması gerektiğine dair bir hadis rivayet eder. ⓘ
Takvim
İkiciler aşağıdaki yıllık bayramları kutlarlar:
- Ramazan Bayramı (عيد الفطر), Ramazan ayı boyunca oruç tutmanın sona erdiğine işaret eder ve Şevval ayının ilk gününe denk gelir.
- Haccın veya Mekke'ye yapılan hac ziyaretinin sona erdiği Kurban Bayramı, Zilhicce'nin 10. gününde başlar. ⓘ
Aşağıdaki bayramlar aksi belirtilmedikçe Twelverlar tarafından kutlanır:
- Muharrem Yası veya Muharrem ve Aşureyi Anma (عاشوراء) Şiiler için İmam Hüseyin ibn Ali'nin Kerbela Savaşı'nda şehit edilmesini anmak için kutlanır. İmam Hüseyin, Emevi Halifeliği'nin ikinci halifesi (ve kalıtımsal olarak ilk halifesi) olan Yezid ibn Muaviye tarafından öldürülen Muhammed'in torunudur. Bir grup Sünni âlim Yezid'i kâfir olarak kabul etmiştir (örneğin Sünni âlim İbn Cuzi Vefa'da). Sünniler de İmam Hüseyin bin Ali'nin şehadetini anarlar, ancak Şiiler tarafından sergilenen gösterilere katılmazlar.
- Erbain (Arapça'da kırk anlamına gelir) İmam Hüseyin'in şehadetinin 40. gününü (40. gün İslam'a göre ölen herkes için kutlu bir gündür) anar ve İmam Hüseyin ile ev halkının, kadınların ve çocukların çektiği acıları hatırlar. Hüseyin öldürüldükten sonra, ev halkı Kerbela'dan (orta Irak) Şama (Şam, Suriye) kadar çölde yürütüldü. Birçok çocuk (bazıları doğrudan Muhammed'in torunlarıydı) yol boyunca susuzluktan ve maruziyetten öldü. Erbain, Aşure gününden 40 gün sonra Safer ayının 20'sinde gerçekleşir.
- Muhammed'in doğum tarihi olan Milad-ı Nebi, Şia tarafından altıncı imam Cafer-i Sadık'ın doğum tarihine denk gelen Rebiü'l-evvel ayının 17'sinde kutlanır.
- Şaban ayının ortası 12. ve son imam Muhammed el-Mehdi'nin doğum tarihidir. İkiciler tarafından Şaban ayının 15'inde kutlanır. Birçok Şii bu günde şükranlarını göstermek için oruç tutar.
- Gadir Bayramı, Muhammed'in Ali'nin imametini çok sayıda Müslüman'ın önünde ilan ettiği Gadir Hum'u kutlar. Gadir Bayramı Zilhicce ayının 18'inde düzenlenir.
- El-Mübahile, Ehl-i Beyt (Muhammed'in ev halkı) ile Necran'dan gelen bir Hıristiyan heyeti arasındaki bir toplantıyı kutlar. El-Mübahile Zilhicce ayının 24'ünde düzenlenir. ⓘ
Önemli âlimler
Marja', Twelverler için en yüksek yasal otoritedir. Tarihi ve önemli alimlerden bazıları Molla Sadra, Muhammed Bakır Meclisî, Muhammed ibn Yakub el-Kulayni, Şeyh Sadık, Şeyh Müfid, Şeyh Tusi, Nasirüddin el-Tusi ve El-Hilli'dir. ⓘ